Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Ali Serkan Eroğlu'nun 24 Aralık 1997'de fakülte tuvaletinde yüksek oranda kloroform verilerek asılmasının üzerinden 10 yıl geçti. Kapatılan dosyada Eroğlu'nun ölümü bir "intihar vakası" olarak anıldı.
Eroğlu'nu okulun tuvaletinde bulan temizlik işçileri, onu "Serkan, çantasının kayışıyla su borusuna asılı bir haldeydi. Üzerinde kırmızı kazağı, pantolonu, spor ayakkabıları ve gözünde gözlüğü vardı. Arka cebinde plastik iki gözlü bir para cüzdanı bulundu. Cüzdanının içinden, PTT telefon kartı, tanıtma ve kredi kartları ile 3 milyon lira para çıktı...’’ demişlerdi.
Dönemin Bornova Cumhuriyet Savcısı İskender Kutluer, cesedi bulan temizlik işçileri Soner Dalak ile Ali Çiçek'i tanık olarak dinledi ancak olay yerinde parmak izi araştırması yaptırmadı.
Olay yerine giden Adli Tabip Uzmanı Dr. Zafer Karadeniz, " Eroğlu'nun asılması sonucu asfiksiden öldüğü anlaşılmıştır" raporunu verdi.
Eroğlu'nun doktor olan ablası Aylin Eroğlu, savcıyla görüşerek, kardeşinin intihar ettiğine inanmadığı belirtti ve otopsi istedi.
İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilen kan örnekleri incelendi ve Eroğlu’nun kanında, bir insanı baygın tutacak oranda 7,3 miligram kloroform ile etanol bulundu. Böylece Eroğlu'nun bayıltıldıktan sonra asılmış olabileceği ihtimali gündeme geldi. Rapor dava dosyasına girdi. Ancak soruşturmanın seyrini değiştirmeye yetmedi.
Eroğlu, okulun tuvaletinde asılı bulunmadan 20 gün önce İzmir Cumhuriyet Savcılığı ile İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi'ne şikayette bulunmuştu. Şikayet dilekçesinde, 27 Kasım günü Karşıyaka'da sivil polisler tarafından kaçırıldığını yazmıştı.
Eroğlu'nun ölümünün "intihar" olmadığına inanan ve aydınlatılmasını isteyen demokratik kurumların, akademisyenlerin ve arkadaşlarının mücadelesi adli mercilerde sonuçsuz kaldı. (EZÖ/TK)