Elveda, Yoldaş Paul
Elli yıldan biraz daha kısa süredir arkadaşız. Elbette, bu arkadaşlık gökten zembille inmedi. Leo Huberman ve Paul Baran tarafından aracılık edilen uzak bir tanışıklıkla başladı.
İlk günlerde, dünyada neler olup bittiğini, Marksist teoriyi ve ilgili diğer konuları konuşmak üzere haftada bir toplanıyorduk. Tanıklardan biri grubu "şehitler ve inananlar" olarak adlandırmıştı. FBI ve Kongre komiteleri tarafından onurlandırıldık, kara listelere alındık ve hapisle tehdit edildik.
İçimizden birisi gerçekten de hapis yattı. Paul, New Yok'a geldiğinde, o da toplantılara katılıyordu. Konuşmalar çoğunlukla Monthly Review'un içeriği üzerine yoğunlaşıyordu. Arkadaşlığımız bu tartışmalar ve genellikle de karım Beadie tarafından düzenlenen yemeklerle birlikte, bu sosyal ortamlarda gelişti.
Paul'un sorulmadan yaptığı iyilikleri saymak için iki elin parmakları yetmez. Özellikle de eşim Beadie ve benim Cambridge'de sağlık nedeniyle mahsur kaldığımız zamanki iyiliklerini saymak isterim. O zaman Paul gecenin içinden gelip bizi Cambridge'den alarak evimize götürmüştü.
Gelişen arkadaşlığımıza ve sürekli olarak aynı tezleri savunuyor olmamıza karşın, Paul'un beni Monthly Review'in (MR) ortak-editörlüğüne çağırmasından şaşkınlık duymuştum. Leo, ikisi Avrupa seyahatindeyken, Paris'te ölmüştü. Harry Braverman ve ben, Paul'u ziyaret etmek için havaalanına gittik. Açıkça altüst olmuştu ve melankoli içindeydi. Birisinin Leo'nun yerini alması gerektiği hakkında konuşmaya başladı. Harry ve ben onu sakinleşene ve potansiyel adaylar belirginleşene kadar beklemeye zorladık.
Kısa bir süre sonra, Paul ortak-editör olarak onlara katılmamı istedi. Leo ile aynı koşullarda çalışacaktım. Hisselerin yüzde 50'si benim olacaktı. Mutlaka anlamışsınızdır ki bunun herhangi bir mali anlamı yoktu. Ancak bu Paul'un kendi tarzıyla tam ortaklık adına sunduğu sembolik bir şeydi.
Paul'den kendisine eşit bir ortak seçmeden önce biraz daha beklemesini istedim. Aslında, kabul etmekte tereddüt ediyordum. Böyle bir vasfa sahip olduğuma inanmıyordum. Kendimi önceki yılların tartışmaları konusunda hazırlıksız hissediyordum ve literatürü yakalamak için de zamana ihtiyaç duyuyordum. Üstelik, Paul ile aynı kalitede olduğuma da inanmıyordum.
Direndim ve onu başka seçenekleri ele almaya zorladım. Reddetti ve zaten fazla bir şey yapmayacağımı söyledi. Yazıları o yazacaktı; yapmam gereken tek şey, dergiye girecek olan malzemeyi gözden geçirmek ve bunlar hakkında yorumda bulunmaktı. Kısa bir süre sonra Ayın Özetlerini ve benzer şeyleri yazmaya başlamıştım. Kısa bir süre sonra ona yazmak ve öteki sorumluluklar hakkındaki ilk vaatlerini hatırlattım, gülerek, "Bana hiç inanmamıştın öyle değil mi?" dedi.
Bunu otuz yıllık büyük bir kolektif ilişki izledi. Sosyal kökenlerimiz; ya da aslına bakarsanız, sınıf kökenlerimiz, oldukça farklıydı. Paul bir insanın Birleşik Devletlerde alabileceği en iyi eğitimi almıştı. Benimkiyse estek köstek ve son derece sıradan bir eğitimdi. Marksizme ve sosyalizme çok farklı yollardan gelerek ulaşmıştık.
Yine de yıllar boyu büyük bir uyum içinde çalıştık. Anlaşmazlıklarımız olmadı diyemem ama asla kavga etmedik. Gerektiği her zaman bir uzlaşma yolu bulduk. Bu insan ilişkisinin en iyi biçimiydi, düşüncede ve amaçta beraberlik. Önemli olan MR'nin devamlılığı ve sahip olduğu roldü. Karşılıklı yardımın kılavuz olduğu bir ortamda bu kişisel konular fazla önem taşımıyordu.
Paul ve Leo, Ayın Özeti konusunda anlaşamadıkları zaman, MR'nin, ön sayfalarında her editörün kendi analizini sunabileceği iki ayrı makaleyle basılması biçimindeki bir anlayışı geliştirmişlerdi. Paul'un bana yaptığı çağrı bu pratiğin devamını da kapsıyordu. Aslında Paul ve Leo'nun ortak editörlüğü sırasında bu biçimde iki ayrı makalenin yan yana basılmasına neden olan iki olay olmuştu.
Birisi İsrail ve Filistin arasındaki mücadele hakkındaydı ve diğeri de Kızıl Ordu'nun Çekoslovakya'ya girişiyle ilgiliydi. Bu sonuncusunda her ikisi de benden onayımı istemişlerdi. Paul, Çekoslovakya'nın piyasa sosyalizmi konusunda attığı adımlar üzerine odaklanmıştı. Bunu kapitalizme tedrici bir geri dönüş olarak görüyordu ki, şimdi bu analizi Doğu Avrupa ve Çin açısından kabul ediyoruz.
Paul, tutkuları ve teorileriyle derinlikli bir sosyalistti. Kalbi kitlelerle birlikteydi, toplumsal devrim ve ulusal kurtuluş mücadelelerine tam bir sempati duyuyor ve onları anlıyordu.
Sosyalizm teorisi, dış ticareti denetim altına almayı da içeren, ulusal planlamaya dayanıyordu. Elbette gerçekten varolan sosyalizmin içindeki karşı devrimci eğilimlere de gözlerini kapatmıyordu. Ancak sosyalizm ihtiyacına olan; eşitlikçi bir toplum yolunda ilerlerken en yoksullara ve en fazla ezilenlere güç kazandırmaya dayalı bir sosyalizme olan; gerçekten halk tarafından halk için yönetilen bir sosyalizme olan inancının derinliğinden de asla kopmadı.
Paul'un son yılları acılarla dolu geçti. Acı ve yıkımla doluydu. Eşine, Zirel'e iyi yıllarında olduğu kadar kötü yıllarında da gösterdiği şefkat için teşekkür etmeliyiz.
Paul ve ben, iyi yıllarında, neredeyse her gün telefonla konuşurduk. Son yıllarda iletişim hep daha zorlaştı. Birbirimizi ya duyamıyor ya da anlayamıyorduk. Hastane programına başlamadan az önce, Paul aniden Zirel'den bana telefon etmesini istemiş. Sesi berraktı ve dünya ile MR hakkında biraz fikir alışverişinde bulunduk. Enerjisi tükenmeye başladığında, son sözleri şöyleydi: "Seni seviyorum Harry". Ben de dedim. Ama asla elveda diyemedim. Şimdi söylüyorum. Elveda, Yoldaş Paul.
* 1 Ocak 2006'da yitirdiğimiz Harry Magdoff'un, eski çalışma arkadaşı ve Monthly Review kurucularından Paul Sweezy'nin ölümünün hemen ardından 17 Nisan 2004'de düzenlenen anma töreninde okunması için kaleme aldığı makale, Sendika.org tarafından www.monthlyreview.org sitesinden çevrilmiştir.