Benzerlerden onu ayıran hep doğallığı oldu. Asla güzel olmak hevesinde değildi. Zaten dinleyicileri de sadece sesi için dinliyorlardı. Yıllar geçti, 80'lerin bir daha asla hatırlamak istemediğimiz korkunç kıyafetleri ve saç modelleri geride kaldı, artık devir porselen dişlerin ve yabancı modacıların kıyafetlerinin devriydi.
Ama konu Kibariye olunca, hiç de böyle değişmedi hayat... Dişlerini de yaptırabilirdi, pahalı kıyafetler de giyebilirdi. Hiç birini yapmadı. Ne pazardan kıyafet almayı bıraktı, ne de katıldığı televizyon programlarında, sevimsiz ve sahte suratlı vj'lerin "ah kıyafetiniz ne güzel, hangi modacıdan?" sorusuna, "ne modacısı güzelim, Kadıköy pazarından" cevaplarını vermekten vazgeçti.
Her zaman doğal olduğu için zirvede kalmayı başaran çok da fazla insan yoktur sanat dünyasında. Kibariye, sevilmemesi imkansız bir kaç kişiden biri oldu 20 yıldır. Halk onu sevdi, çünkü kendilerinden biri olduğunu biliyorlardı. Akşam evine giderken mahalledeki kasaba uğrayıp, yarım kilo kıyma aldığını, sonra da "tek aşkım" dediği kocasına yemek pişirdiğini biliyorlardı. Kibariye o kadar onlardandı ki, onlardan herhangi birinin başına gelebilecek en kötü olay onun da başına geldi, "tek aşkı" kocası onu aldattı, hem de onun evinde, hem de onun arkadaşıyla.
Kibariye Tünay Ürek ile 80'li yılların başında tanışmıştı. O sıralarda çalıştığı gazinonun önündeki taksi durağında çalışan Tünay Ürek, her gece programdan sonra Kibariye'yi evine götürüyordu. Kibariye o sıralar parlamaya başlamıştı. İyi para kazanıyor, sokakta yürürken tanınıyordu. Getir, götür sırasında, birbirlerinden hoşlanmaya başladılar. Sonunda, Tünay, bir taksi şoförü, Kibariye'ye, bir yıldız adayına evlenme teklifi etti. Kim bilir, belki de evet cevabı alacağı aklına bile gelmiyordu. Ama Kibariye, sıradan bir kadındı, kabul etti teklifi.
Medya için bulunmaz bir nimetti bu haber. Şarkıcı Kibariye bir şoförle evlenmişti. Evliliklerinden ilk gününden itibaren "malzeme" oldular medyaya. Kibariye'nin içtenliğinden gelen bir "saf"lığı vardı, ne sorulursa cevap veriyordu. Bu da gazetelere çok da "hoş" olmayan şekillerde yansıyordu. Yine de Kibariye evliliğini sessiz, sedasız, mutlu bir şekilde devam ettirdi. Taa ki 1999 yılında...
Evet, 17 yıllık evlilik bitmek zorunda kaldı. Herkesin başına gelebilecek bir nedenden... Kibariye en yakın arkadaşlarından birinin kocası ile birlikte olduğunu öğrendi. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi zaten. Boşanma davası açıldığı sıralarda, ilişkisiyle ilgili yeni şeyler öğrenmeye başladı Kibariye, tabii biz de.
Yıllardır Kibariye'nin menajerle çalışmasını engelleyen ve tüm işlerini takip eden kocası Tünay Ürek, banka hesaplarını da gayet iyi takip etmişti! Hem takip etmiş, hem de Kibariye'nin yıllardır gazinolarda çalışarak kazandığı paranın neredeyse tamamını kendi hesabına geçirmişti.
Hayatının son 20 yılında neredeyse hiç çalışmayan Tünay Ürek, 20 yıldır kazandığı her şeyini aldı Kibariye'nin. Adam, belli ki, sevgi diye bir şey de pek duymamıştı.
Ama Kibariye tam da kendinden beklendiği gibi davrandı. Biz ekranlarımızın başında eski kocaya küfürler sallarken, o bu konuda tek kelime bile etmedi. Ne para konusunu açtı ne de eski kocasının kendini aldatmasının. Sessiz sedasız boşandı, iyi takipçi magazinciler sayesinde haberimiz oldu boşanmasından. Yoksa onun kimseye haber verdiği falan yoktu belli ki.
Hayata yeniden başlamayı uygun gördü. Neredeyse beş parasızdı, hem de kocasından yeni ayrılan şarkıcılar gibi, numaradan değildi parasızlığı, gerçekten parasızdı, Prestij "ailesi" ile arasında sorunlar vardı. Bunların hiç birini dert etmedi kendine. Bir şekilde yaşamaya devam etmeliydi. Yaşamak için kendine yol olarak yeni bir adam bulmayı seçti.
Yeni adamı sevmedi medya. Bahanesi de hazırdı. Mehmet Ali Balçık, sadece 19 yaşındaydı Kibariye ile evlendiğinde, Kibariye ise 40'lı yaşlara merdiven dayamıştı çoktan. Ahlak bekçimiz medyamız, paparazzilerimiz hemen olaya el koydular. 40 yaşında bir kadının ne işi vardı çocuğu yaşında adamla? Kibariye'nin annesi başroldeydi o günlerde. Televizyonlara çıkıp 65 milyona ilan etti kızını evlatlıktan reddettiğini...
Kibariye tek kelime etmedi günler boyunca. Her soruya "annemdir, ne diyorsa doğrudur" dedi. Ama bildiğini okumaktan da vazgeçmedi. Aşıktı ve aşkını yaşamak istiyordu. Her zaman ki gibi farklı olmayı başardı. Kimsenin burnunu sokmasına izin vermedi ilişkisine. İyi de etti. Aylarca medyadan uzak kaldı, belli ki kırgındı. Para problemi vardı, ama eski şirketiyle sorunlar yaşadığı için kaset yapamıyordu. Evde oturuyordu, aşk hayatında hep olduğu gibiydi, yine evinde yemek yapıyordu, kocasına ilgi gösteriyordu. Ve bir gün gazetelerde bir haber çıktı, Kibariye hamileydi.
Bunun ne önemi var demeyin, biz yıllardır Kibariye'nin çocuğu olmuyor zannediyorduk, çünkü eski kocası Kibariye'yi çocuğu olmadığına inandırmıştı. Kibariye de bunu medyaya açıklamakta bir sakınca görmemişti her zaman ki içtenliğiyle. İşte bu yüzden Kibariye'nin hamile olduğunu öğrendiğimizde biz de onun gibi şaşırdık. Şaşırmakla da kalmadık, eski kocaya kızgınlığımız bir kat daha arttı. Ama mutluyduk, çünkü Kibariye'nin bir bebeği olacaktı. Oldu da... Bebeğe Birgül adını verdiler, ama kimselere göstermediler. Kibariye Birgül 1,5 yaşına gelinceye değin kendine sahne ve kaset yasağı koydu. Bir buçuk yıl boyunca ne televizyonlara çıktı, ne de bebeğini gösterdi. Bebeğinin doğum görüntülerini satanları düşündükçe, fark anlaşılıyor aslında.
Ve geçtiğimiz haftalarda, kendine ve bebeğine verdiği sözü tutmuş, içi rahat bir kadın olarak geri döndü asıl yerine, sahnelere. Yeni kasetini çıkarttı, kapısında bebeğin görüntülemek için yatan gazetecilere kibarca rica etti ve kimseye göstermedi "en değerli varlığını".
Kibariye şimdi mutlu bir anne, iyi şarkı söylemeye inatla devam eden bir şarkıcı, hafif tombul vücudu ve kısa boyuyla klasik bir Türkiye kadını. Geçmişinden asla utanmayan, o zamanlarını keyifle anan, hatta yeni kasetindeki çıkış şarkısına eski pavyon günlerini anmak için bir pavyon şarkıcısını canlandırdığı bir klip çeken, kendiyle barışık bir kadın.
Biz onu neden mi seviyoruz? Çünkü, o kendisini seviyor, hayatta nasıl istiyorsa öyle davranıyor, en önemlisi, hala eskisi gibi yaşamaya çalışıyor, en azından kendi yemeğini kendisi yapıyor. Eh bir de nefis uzun hava okuyor...