Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Araştırmacısı Umay Aktaş Salman, öğrenciler, öğretmenlerle ve velilerle salgın döneminde eğitime dönüşü ve problemlerini konuştu.
İstanbul, Adana, Diyarbakır'dan öğrenci, öğretmen ve velilerin ERG'ye anlatımları şöyle:
Birkaç hafta sonra ikinci sınıfa başlayacak olan S.Ç derin yoksulluk yaşayan bir ailenin iki çocuğundan biri. Annesi çiçek satıyor, babası düğünlerde müzik yapıyor. Ailenin kendi deyişiyle günlük kazanıyor, günlük olarak karınlarını doyuruyorlar. Salgının yayılmasını önlemek için uzaktan eğitime geçildiğine S.Ç henüz okuma yazmaya geçmemişti.
Annesi de okur yazar değildi. Babası okuma yazma biliyordu ama o da yeterince ilgilenmedi. S.Ç için geçtiğimiz eğitim yılının ikinci yarısı uzaktan eğitimin bir hayli uzağında kapandı. Üzerine yaz tatili de eklenince, anne F.Ç’nin deyimiyle “öylece kalakaldılar”:
"Öğretmen WhatsApp' tan yolladı takip edemedik"
“Okumam yok. Benim gibi olmasın diye elinden geleni yapıyorum ama… Uzaktan eğitim başladığında harflere bakıyor, kızım bu -a, bu -e diyordum bildiğim kadarıyla. Kitaptan kendi kendine de bakıyordu ama… Sınıfta okumaya geçenler çoğunluktaydı.
Öğretmenin WhatsApp’ tan yolladıklarını takip edemedik. Televizyondan da izlemeye çalıştı ama verimli olmadı. Araya yaz tatili de girince öğrendiklerini de unuttu. Babası okuma yazma biliyor ama erkekler de bir kere gösteriyor, sonra uğraşmıyor.
Benim okumam yazmam olsa bütün gün uğraşırdım. Para lazım olunca akıllı telefonumu da sattım. WhatsApp grubuna erişimimiz de yok artık. Babasının akıllı telefonu var ama o bütün gün işte. Şimdi yine uzaktan eğitim başlayacak, ne olacak? Eğitimden bir kere koparsa okumaz, çalışmaya benim gibi çocukken başlarsa diye korkuyorum. 10 yaşında başladım ben çalışmaya.”
"Okula nasıl tekrar adapte olacak?"
İstanbul’da bir devlet okulunda kaynaştırma öğrencisi olan M. N için de uzaktan eğitim verimli geçmedi. Teyzesi D.Y, serebral palsi olan yeğeninin canlı derslerde ilgisini toplayamadığını, sesini duyuramadığını anlatıyor:
“Yeğenimi televizyonun başına oturtmak çok zor. Canlı derslerde de ilgisini toplayamadı. Sınıfta sesini zor duyururken bilgisayardan sesini duyurması iyice zorlaştı. Çok kenarda kaldı. Böyle olunca derslere katılmak istemedi. Öğretmen de onu derse katmak için çok çaba sarf edemedi.
Öğretmenin iki küçük çocuğu vardı ve bir yandan da öğrencilerine Zoom’dan ders anlatmaya çabalıyordu. Ne bileyim sınıf ikiye bölünüp ders yapılabilirdi belki. İngilizce öğretmeninin derse katmak için çabası vardı, o derslere katılabildi.
Öğretmeniyle iletişim kurmak yeğenim için çok önemliydi. Sınıf öğretmeni ‘Beni istediğin zaman ara ya da mesaj at, açamazsam da müsait olunca mutlaka dönerim’ dedi. Yeğenime özel gereksinimli olduğu için çok zor okul bulabilmiştik. ‘Bir tane okulum vardı ama onu da kaybettim’ dedi ve strese girdi. Öğretmeniyle birebir konuşa konuşa bu stresi azaldı.”
D.Y’ye göre yeğeninin yeni eğitim yılına dönüşü ve sonrası da pek çok zorluk barındırıyor:
“Uzaktan eğitimden çok bir şey beklemiyoruz. Okula nasıl tekrar adapte olacak? Zaten her sene adapte olabilmesi zaman alıyor. Bu yıl 4. sınıf. Zaten ortaokula geçiş zor olacakken, neredeyse bir yıllık kayıp bu zorluğu artıracak. Ortaokula başlarken bu süreci kimse sormayacak da. Nasıl olacak bilmiyorum?"
"Kızlar evde olunca ev işi de yapıyor mecburen"
Diyarbakır Pembeviran Köyü’nde yaşayan Ç.A’nın beş kız, bir de oğlan çocuğu var. Çocuklarının beşi eğitim çağında. Aile mevsimlik işçi olarak çalışıyorlar. İki senedir Sivas’ın yolunu tutuyor ve burada mangal kömürü işçiliği yapıyorlar. Pek çok aile mart ve kasım ayları arasında çadırlarda konaklayarak bu işi yapıyor ama onlar okullar açılınca dönüyor.
Anne Ç.A uzaktan eğitim başlayınca da döneceklerini anlatıyor. Anlattıkları uzaktan eğitimin pek çok kız çocuğunun ev içi iş yükünü artırdığını da gösteriyor:
“İki yaşındaki kızım hariç tüm çocuklarım okuyor. 9. sınıfa giden kızım telefonundan uzaktan eğitimi takip etti. Diğerleri televizyondan takip etti. Sorun yaşıyorlardı. Ben de 2 bin TL borç alıp bir televizyon daha aldım. Yeter ki okusunlar. Ama uzaktan eğitim okul gibi olmuyor tabii. Ben destek olamıyorum. Kızlar evde olunca ev işi de yapıyor mecburen.”
“Öğrencilerimin erişim problemi var”
Adana’da Anadolu Lisesi’nde çalışan matematik öğretmeni T. T. lisede velilerle iletişime geçmenin daha zor olduğunu belirterek, geçtiğimiz eğitim yılında öğrencilerinin yaşadığı erişim problemine rağmen çok hevesli olduğunu ve öğrenmeye açık olduğunu söylüyor:
“Öğrencilerimin teknolojiye ulaşım problemi vardı. WhatsApp üzerinden, EBA’daki canlı dersler üzerinden çeşitli yöntemlerle ulaşmaya çalıştım. 12. sınıflara soru yolladım. Çok hevesliyim. EBA kendimizi geliştirmemiz konusunda bize çok güzel kapı açtı. Canlı dersten de keyif aldım. Gelecek seneye daha umutlu bakıyorum. Ben her şarta göre yapar, çözüm üretirim, umutla bakıyorum. Ancak yoksul bir bölgedeyiz. Öğrenciler ne yapacak? Boşa kürek çekmekten korkuyorum.”
"Açıkçası verimsiz bir süreçti"
İstanbul’da bir meslek lisesinde çalışan H.B’nin ise aklındaki en büyük soru işareti uygulamalı meslek derslerinin nasıl olacağı:
“Açıkçası verimsiz bir süreçti geçtiğimiz uzaktan eğitim dönemi. Öğretmenin insiyatifinde kalmış durumda. WhatsApp üzerinden sınırlı öğrenciye ulaşmıştım. Bazı çalışmalar da yolladım ama geri dönüş alamamıştım.
İlk dönem notlarıyla geçileceğini bildikleri için öğrencilerin de motivasyonu çok düşüktü. Kimi zaman da yarışa döndü; hangi okul, hangi öğretmen EBA’ya kaç kere girdi, ne kadar içerik yükledi diye. Kimi öğretmenler sırf bir şey yollamak için öğrenciye içerikler sundu. Oysa ne kadar sayıda bir şey yolladığın değil nitelik önemli olmalı.” (RT)