İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Tabip Odası, Diyarbakır Barosu, Rosa Kadın Derneği ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Diyarbakır Şubesi, 10 - 17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla İnsan Hakları Haftası yürüyüşü düzenledi.
Ofis semtindeki Konuk Evi önünde toplanan kurumlar buradan Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı’na yürüdü.
İnsan Hakları Anıtı önünde 43 kurumun imzacısı olduğu ortak açıklama yapıldı.
Açıklamayı, Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan okudu.
Turan, sözlerine "Bir İnsan Hakları Haftasına da maalesef başta Filistin, Suriye ve Ukrayna olmak üzere dünyanın birçok yerinde yaşanan savaş ve çatışmaların sebep olduğu yaşam hakkı ihlalleriyle karşılıyoruz" diyerek başladı.
Diyarbakır İnsan Hakları Haftası etkinlik programı açıklandı
"15 Temmuz'dan sonra özgürlükler daraltıldı"
Türkiye'deki insan hakları ihlallerine değinen Turan, "İnsan haklarına saygı ve demokrasi açısından kaygılıyız" dedi ve devam etti:
"Bilindiği üzere yüz yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca toplumsal sorunlar çözümsüz bırakılmış, uygulanan güvenlikçi politikalarla insan hakları ihlalleri normalleştirilmiş, demokratik değerler yok sayılmıştır.
"Özellikle 90’lı yıllarda yaşanan ağır insan hakları ihlallerinden sonra Kürt meselesinin barışçıl çözümüne yönelik 2012 yılında başlayan diyalog ve müzakere süreci sonlandırılmasının ardından 2015 yılında başlayan çatışmalı süreçle birlikte antidemokratik uygulamalar artmış, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte temel hak ve özgürlükler alanı daraltılmış hukuk adeta rafa kaldırıldı.
"Anayasaya aykırı bir şekilde seçme ve seçilme hakkı yok sayılarak milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmış, aralarında HDP önceki dönem eş genel başkanlarının da olduğu milletvekilleri ile yine yerlerine kayyım atanan birçok belediye başkanı, siyasetçi ve insan hakları savunucusu tutuklanmış, AİHM tarafından Demirtaş ve Kavala hakkında verilen ihlal kararları ise hâlâ uygulanmadı.
"Can Atalay ve TTB kararları kaygı verici"
"Anayasa Mahkemesinin milletvekili olan Can Atalay hakkındaki bireysel başvuruya istinaden vermiş olduğu hak ihlali kararının yargı eliyle uygulanmaması bizleri temel hak ve özgürlüklere yönelik güvenceler açısından fazlasıyla kaygılandırıyor.
"Yakın zamanda Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey Üyelerinin mahkeme kararıyla görevden alınması ve yerlerine kayyım atanması, iktidarın bir kez daha muhalif kişi ve grupları yargı eliyle baskı altına alma ve kendi isteği doğrultusunda dizayn etme istediğini göstermiştir. Yargının, tarafsız ve bağımsızlığını hiçe sayan kararlarıyla sürece dahil olmasının hukuk devleti açısından kabulü mümkün değildir."
"İmralı'daki mahpusların aileleriyle görüşmeleri sağlanmalı"
Devletin Kürt sorununun çözümünden kaçınmasının hak ihlallerini artırdığını belirten Turan, Kürt sorununun diyalog ve demokratik zeminde çözümü için çağrıda bulundu:
Türkiye’de yaşanan ağır hak ihlallerinin en önemli nedeni hiç şüphesiz toplumsal meselelerle yüzleşmemek ve çözümsüzlükte ısrar etmektir. Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde ısrar, şiddet ve güvenlikçi politikalar hak ihlallerinin artmasına neden olmaktadır. Artan güvenlikçi politikalar ve yoğunlaşan operasyonlarla her gün yeni can kayıpları yaşanmaktadır. Bu can kayıplarının önüne geçmek elbette ki devletin yükümlülüğündedir.
Ülkenin en acil gündemi olan Kürt meselesi bir an önce demokratik zeminde diyalog ve müzakere yöntemleriyle çözülmesi çağrısında da bulunuyor, toplumun barış hakkının bir an önce tesis edilmesini istiyoruz."
Hapishanelerdeki hak ihllalerine, hasta mahpuslara ve İmralı Cezaevindeki tecride değinen Turan, "PKK Lideri Abdullah Öcalan, Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım’ın gerek avukat gerekse aile görüşlerinin ivedilikle yaptırılması yönünde çağrıda bulunuyoruz" dedi.
"BM sözleşmesinin yükümlerini yerine getirin"
Turan, gün geçtikçe artan erkek şiddetine de vurgu yaptı, İstanbul Sözleşmesine geri dönülmesi çağrısında bulundu:
"Kadın cinayetlerinde ceza yargısının önleyici etkisi, failleri özendirir derecede işlevsiz hale getirilmemelidir. Hiçbir toplumsal norm veya gelenek kadına yönelik şiddeti aklayamaz, meşrulaştıramaz. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, Devletin gücüyle önlenebilir; kamu gücü bu konuda üzerine düşen sorumluluğunu yerine getirmelidir..
Toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı politikalar ekseninde LGBTİ+ bireylere yönelen nefret söylemi ve saldırıların bu yıl da yoğunlaştığına tanık olmaktayız. Özgür ve eşit bir toplumun temsili, çok taraflı ve adil politikaların uygulanmasıyla mümkündür. Kimliklerin eşit, özgür ve toplumsal yaşamda bir özne olarak temsiliyetinin sağlanması, hak temelli ve çoğulcu politikaların uygulanması ile mümkündür.
Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesine taraf olan başta Türkiye olmak üzere tüm ülkeleri her şart ve koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyor, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunarak özgürlüklerle dolu, insan onuruna uygun bir yaşam temenni ediyoruz."
(RT)