Deprem Değilse de Acı ve Yıkım Önlenebilir
Afetten sonra yara sarma çabalarının maliyetinin afet öncesi önlem almak için yapılacak harcamalardan kat kat fazla olduğunu vurgulayan açıklamada, Marmara ve Düzce depremleri ile Türkiye ekonomisinin yüzde 6 civarında küçüldüğü hatırlatıldı.
Zarar azaltma, risk ve afet yönetimi
Dünyada 1960'lı yıllarda gelişmeye başlayan "zarar azaltma" stratejisi ve buna bağlı olarak "Risk ve Afet Yönetimi" kavramlarının Marmara ve Düzce depremlerinden sonra Türkiye'nin gündemine de girdiğini vurgulayan açıklamada, "Can kayıplarını, ekonomik üretkenlik kayıplarını ve fiziki yatırım kayıplarını önleme çalışmaları, bu kavramlar doğrultusunda, kurumsal ve genel bir bütünlük içinde değerlendirilmeli" denildi.
"Bu kadar ciddi tehditlere rağmen merkezi otoritenin 'önlem alma' ve 'zarar azaltma' konusunda gösterdiği atalet ve isteksizliğe karşı toplumun duyarlı ve ilgili olması en önemli güç kaynağımız" denilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
99 yılda 131 deprem
* Türkiye geçtiğimiz yüzyılda 1900-1999 yılları arasında 131 büyük deprem yaşadı. Bu depremlerin can ve mal kayıpları diğer deprem ülkeleriyle kıyaslandığında, felaket boyutlarında olduğu görülüyor.
* Daha detaylı incelendiğinde, çok büyük olmayan şiddetlerdeki sarsıntıların yol açtığı kayıplar, nasıl bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzun göstergelerini veriyor.
* Ortalama 9 ayda bir deprem olan coğrafyanın topolojisine baktığımızda, karşımıza fayların geçmediği hemen hemen tek bir alan çıkmıyor.
Felaketi görmezlikten gelmek
* Yıldönümü nedeni ile andığımız Marmara Depreminin oluştuğu bölgenin - Kocaeli-Sakarya-Bolu hattının - geçmişine baktığımızda, felaketi ne denli görmezlikten geldiğimiz ortaya çıkacaktır: 20. yüzyılda İzmit-Adapazarı bölgesinde magnitüdü 6.3 ile 7.4 arasında yedi büyük deprem kaydedilmiş.
* Bu denli hareketli olan bir bölge üzerine oluşturulan kentleşme ve sanayileşme politikalarının sonuçları çok ağır oldu.
* 1999 yılına dek 20'nci yüzyılda Anadolu'da meydana gelen depremlerin hiçbirisi Marmara ve Düzce depremleri kadar ülkemizi etkilemedi. Marmara ve Düzce depremleri ile Türkiye ekonomisi yüzde 6 civarında küçüldü.
Deprem önlenemez, önlem alınabilir
* İnşaat Mühendisleri Odası, on yıllardır "Deprem önlenemez ancak önlemi alındığında acı ve yıkım getirmez" düşüncesini yaygınlaştırmaya çalışıyordu. Ancak, 1999 depremleri öncesi yaşanan hiçbir deprem, önlem alınması için yeterli etkiyi sağlayamamış, Erzincan, Dinar ve Ceyhan depremleri bile deprem bilinci oluşturamamıştı.
* Depremden sonra felaket tellallarının televizyonlarda boy göstermesiyle başlayan, olası depremin hangi büyüklükte ya da hangi yılda olacağı doğrultusundaki medyatik yaklaşımlarla devam eden sürecin dışında, önlem alınması yönünde çaba ve isteklerinin çoğalması ve hak arama bilincinin yerleşmesi bizleri umutlandıran ve heyecan verici bir gelişme.
* Yaşanan her deprem yer seçiminden imar sistemine ve bu sistemin yürütücülerine; mimarından mühendisine; işçisinden kalfasına; müteahhidinden malzeme üreticisine ve bilinçsiz tadilat yapan mal sahiplerine kadar herkesi tartıştırdıktan birkaç ay sonra unutulup gitmiş, yerini bölge halkının yaralarının sarılması çabalarına bırakmıştır.
Afet öncesi önlemin maliyeti
* Afetten sonra yara sarma çabalarının maliyetinin, afet öncesi önlem almak için yapılacak harcamalardan kat kat fazla olduğu 1999 depremleri sonunda anlaşılabildi. Bu sayede, dünyanın 1960'lı yıllarda geliştirmeye başladığı "zarar azaltma" stratejisi, buna bağlı olarak "Risk ve Afet Yönetimi" kavramları, 40 yıl sonra Türkiye'nin gündemine girebildi.
* Can kayıplarını, ekonomik üretkenlik kayıplarını ve fiziki yatırım kayıplarını önleme çalışmaları, bu kavramlar doğrultusunda, kurumsal ve genel bir bütünlük içinde değerlendirilmeli.
Alınacak önlemler, yapılması gerekenler
* Enformasyon ve bilgi sistemleri alt yapısının oluşturulması, kentsel kusurların giderilmesi doğrultusunda iyileştirme planlarının hazırlanması, yapı stokunun değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi, yeni yerleşimlerde güvenliğin sağlanması, toplumun eğitimi, meslek erbaplarının yetkinleştirilmesi, yatırım kaynaklarının tespiti ve temini gerekiyor.
* Ayrıca, tüm bunlar için yasal düzenlemeler yapılmalı. Yani, İmar Yasası, Afetler Yasası, Yerel Yönetimler Yasası, Yapı Denetim Yasası gibi yasalar birlikte ve yeniden düzenlenmeli. Aynı şekilde deprem sigortası, mali sorumluluk sigortası ve benzeri yapıların etkinleştirilerek kurumsallaştırılması ihmal edilmemelidir.
* Oysa, bu süreçlerin sağlıklı işleyebilmesi yönünde iradelerin ortaya konulabilmesi için uzlaştırıcı bir anlayışın var olmaması ve yürütücü yapıların arasındaki yetki sorumluluk tartışmaları, kavramlar üzerindeki anlaşmazlıkların çözümünü olanaksızlaştırdı. Ayrıca, depreme karşı ulusal bir strateji oluşmasında önemli bir engel teşkil etti.
Yangından mal kaçırırcasına...
* Kamu İhale Yasası'nın 2003'te yürürlüğe girmesi nedeniyle, 2886 sayılı yasa uyarınca "yangından mal kaçırırcasına" yapılan proje ve inşaat ihalelerini yüzde 70-80'lere varan kırımları onaylayarak uygulayan idareleri anlayabilmek mümkün değil.
* Bu kadar ciddi tehditlere rağmen merkezi otoritenin "önlem alma" ve "zarar azaltma" konusunda gösterdiği atalet ve isteksizliğe karşı yerel organların, üniversitelerin, meslek ve kitle örgütlerinin, sivil inisiyatiflerin bir şeyler yapma çabası; toplumun duyarlı ve ilgili olması en önemli güç kaynağımız.
* İnşaat Mühendisleri Odası olarak, geçmişten beri sürdürdüğümüz kararlı tutumumuzun toplum nezdinde karşılık bulması, çabalarımızı ve çalışmalarımızı daha da anlamlı kılıyor. (BB/NK)