Bebeğin istismarında sorumluluğu olduğu iddia edilen annenin ve diğer üç sanığın yargılanmasına dün (4 Aralık) İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Mahkeme sanık avukatlarının davanın gizli yürütülmesi talebini "Toplumsal yarar var. Kamuoyu öğrensin" diye reddetti.
Savcı: Çocuğun yaşının küçük olması nedeniyle bu davanın aleniyetinden etkilenmesi mümkün değil
Cumhuriyet Savcısı ise olayın basında ve kamuoyunda yeterince bilindiğini vurgulayarak, "Çocuğun yaşının küçük olması nedeniyle bu davanın aleniyetinden etkilenmesi mümkün değildir. Davanın alenen görülmesinde toplumun yararı olduğunu göz önüne alınarak gizlilik ve yayın yasağının reddine karar verilemesini talep ediyoruz" dedi. Savcı anneye 23 yıl, diğer sanıklara 24'er yıl hapis istedi.
Şırnak'ta zanlıya linç girişimi: iki ölü
Öte yandan Şırnak'ta 2 kız çocuğunu öldürdüğü, 6 kız çocuğuna da tacizde bulunduğu iddiasıyla tutuklanan A.B. önce cezaevinde sonra da getirildiği Şırnak Devlet Hastanesi'nde linç edilmek istendi. Hastane basan yüzlerce kişiyle kolluk kuvvetleri arasında arbede yaşandı. Yaklaşık dokuz saat süren olaylarda iki kişi öldü yaklaşık 100 kişi yaralandı. Kalabalık "Emniyet istifa", "Yargısız infaz istiyoruz", "Sapığı bize verin" diye bağırdı.
Avukat Onat Dilek: Davanın açık olması çocuğu yeniden tehlike atmak demek
Antalya Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden avukat Yasemin Onat Dilek, bu davanın açık yapılmasının topluma kazandıracağı hiçbir fayda olmadığını, çocuğu yeniden tehlikeye atmak anlamına geldiğini belirtiyor.
Onat Dilek, savcının "Çocuğun yaşının küçük olması nedeniyle bu davanın aleniyetinden etkilenmesi mümkün değildir" yönündeki mütalaasına katılmıyor.
"Bu davanın yargılama sürecinin ne kadar süreceğini şu an için bilmiyoruz. Türkiye gibi adalet mekanizması geç işleyen bir ülkede yeni tanıklar ve yeni delillerin çıkması gibi bir durumda belki de dava on celse sürecek. Çocuk aynı zamanda ve aynı yaşta kalmayacak ki."
Onat Dilek, "Çocukların hakları koruma anlamında, yargı koruyucu yasalar olmasına rağmen bunlara işlerlik kazandıramıyorsa, basın, yayın yasağı olmamasına rağmen çocuğun yararını gözeterek yayınlamama sorumluluğunu yerine getirebilir" diyor.
Akço: Bebeği mağdur edecek yayınlar engellenmeli
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden Seda Akço, mağdurun daha fazla mağdur edilmemesi ve faillerin haklarının ihlal edilmesini gözetecek bir dengeyi sağlamak için yasa uygulayıcıların sorumluluğu olduğuna dikkat çekiyor.
Akço, davanın açık görülmesi kararının yayın etkisi konusunda sınırlı bir bakış açısına sahip olduğunu belirtiyor.
"Çocuk şu an yapılan yayınları anlayarak zarar görmeyebilir ama bu yayınlardan kaynaklanan muameleden zarar görebilir. İki yıl sonra çocuk anlıyor hale gelecek. O zaman ne olacak? Bu yayınlar her zaman ulaşılabilir, kamuya açık yayınlar halinde."
Akço hem kamunun bilgilenmesini sağlayacak, hem mağdurun korunmasını sağlayacak hem de faillerin haklarını ihlal etmeyecek bir dengeye ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Akço, "Bebeğin kendini koruması mümkün değil; kamunun onu koruması gerekiyor. Kamunun onu koruyamaması da kamunun vicdanını zedeleyecek bir şey. İnsanlar sadece bilgilenmemekten değil bilgilenme biçimlerinden dolayı da zarara uğruyorlar" diyor.
Akço, bebeğin kimliğini afişe edecek ve görüntülerini içerecek, eylemin ayrıntılarını içerecek biçimde yayın yapılmasının engellenmesi gerektiğini belirtiyor.
Prof. Dr. Göregenli: Kamuya maledilerek istismarı yeniden üretiliyor
Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Melek Göregenli'yse, bu olayı kamuoyuna maletmenin aslında istismarı yeniden üretme sürecine dönüştüğünü belirtiyor ve soruyor: "Kamuoyunun burada öğreneceği ne var, kamuoyu ayrıntıları öğrense ne olur?"
Göregenli ne medyada ne de başka kurumlarda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinin kanallarının olduğunu söylüyor.
"'Toplumsal duyarlılık' diye adlandırılan şeye dıştan bakıldığında sanki bu toplumun gerek iktidar gerek halk olarak çocuklarına çok düşkün olduğu zannedilebilir. Ama hiç öyle değil. Özellikle cinsel istismarın aile içinde ne kadar yaygın olduğunu ve bunun o ailenin koruması ve güvenliği adına sakladığını ve herkesin de bu süreçlere suç ortaklığı ettiğini bir şekilde biliyoruz."
"Suçun kaynağını görmekten rahatsız oluyoruz"
Göregenli çok ciddi bir suçun zanlıları olan anne ve diğer üç erkeğin günah keçisi haline getirilip yok edilmek istenmesinin ardındaki psikolojik süreci şöyle özetliyor:
"Bu suçun aktörleri olarak gördüğümüz insanları yok etme girişimi, buna yönelik büyük arzu aslında suçun kaynağını görmekten rahatsız olduğumuzu gösteriyor. 'Bunları yok edelim, hayatlarımızdan çıkaralım' demek çok kolay bir yol. Öldükleri zaman zihnimizden gidecekler gibi. Suçun kaynağını görmekten kaçmak, bizi, kendimize, hayatlarımıza ve topluma bakmaktan kurtarıyor."
"Saldırarak bir tür arınma yaşanıyor"
Göregenli bu tip olayların ilk defa olmadığını ve böylesi bir psikolojinin hiçbir yaranın olmayacağını hatırlatıyor.
"Biz hiçbir zaman çocuklarımıza iyi davranan bir toplum olmadık ki. Bu olaylar bununla yüzleşmekten kaçmamıza neden oluyor. Birkaç tane kötü anne, birkaç tane kötü erkek var ve bunlar çocuklara kötü davranıyorlar. Böyle düşünmek kolay. suçluları tespit edip onlara saldırdığımızda Bir tür arınma yaşıyoruz, .Erken toplumlardaki günah çıkarma ritüellerine benziyor bunlar."
"Herkesin zihninde 'yargısız infazı hak edecek suç' var"
Göregenli her iki olayın da bize insanların zihinlerinde hâlâ "öldürülmesi gerekenler" ya da "öldürülmeyi hak edecek suçlar" diye bir kategorinin varlığını gösterdiğini belirtiyor.
Şırnak gibi yargısız infazın çok iyi bilindiği bir yerde yaşanan linç girişimi ve kalabalığın "yargısız infaz istiyoruz" diye bağırmasının çok acı olduğunu söyleyen Göregenli, şöyle açıklıyor:
"Güneydoğu'da, Şırnak'ta yargısız infaz yoluyla pek çok insan öldürüldü. Ama bu olay gösteriyor ki, demek 'kötü olan yargısız infaz değil.' İnsanların kafasında neyin yargısız infazı hak ettiğine ilişkin bir ayrım var. Bu Türkiye'de gerçek bir demokratik değişim olmadığını gösteriyor. Herkesin zihninde 'yargısız infazı hak edecek suç' var. Türlü türlü, zamanı gelince ortaya çıkan bir kanı bu. İnsanın yargısız infazı yaşamış olması bile yargısız infazın kötü bir şey olduğunu öğrenmesine yetmiyor."
"Adaletin gerçekleşmesi yönünde, hukukta ısrar etmek gerek"
Göregenli "genel bir zihniyet değişikliğine ve bu zihniyet değişikliğini yaratacak maddi koşulların oluşmasına ihtiyaç var" diyor:
"Bu sadece yasa demek değil. Zihniyet kendi kendine değişmez; zihniyeti oluşturan o altyapıyı değiştirmek gerekiyor. O altyapı da, adaletin gerçekleşmesi yönünde, hukukta ısrar etmek. Her olaydan sonra iktidardan biri çıkıp açıkça 'biz suçluları öldürme aşamasından geçmiş bir toplumuz, biz suçluları ya da suç isnat edilenleri yargılıyoruz' demeli. Bu konuda bir kararlılık gerekiyor ama bu yok. Herkes bu sürece katılıyor." (KÖ/TK)