Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) PM Üyesi, Tekirdağ Milletvekili Dr. Candan Yüceer, Türkiye’deki üniversitelerin akademik sorunlarının tespit edilerek çözüm üretilmesi, üniversitelerin eğitim kalitesinin yükseltilmesi amacıyla Meclis Başkanlığı’na araştırma önergesi verdi.
"Akademiye kaynak sunmak gerek"
CHP’li Dr. Yüceer, şöyle dedi:
“Son yıllarda iktidarın yanlış eğitim politikaları, akademik değerlendirme süreçlerinde yaşanan sorunlar, atama ve görevlendirmelerde liyakat yerine siyasi yakınlık ve akrabalığın ön plana çıkması üniversitelerimizdeki eğitim kalitesine ciddi manada zarar vermiştir. AKP iktidarının liyakatsiz kadroları ve yanlış politikaları Türkiye’deki üniversitelerin akademik gelişim sürecine çok net bir niteliksel kırılma yaşatmıştır.
"99 ülkedeki bin 600 üniversiteyi inceleyen uluslararası yükseköğretim derecelendirme kuruluşu Times Higher Education’a (THE) göre 2015 yılında dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında, Türkiye’nin ilk 200 üniversitenin içinde 4 üniversitesi vardı. Günümüze baktığımızda ise bugün bu sıralamanın içinde ülkemizin ilk 500 üniversite arasına girebilen tek bir üniversitesi dahi yok. Üniversitelerimiz dünyanın çok gerisinde, çağı kaçırıyoruz. Üniversiteleri bilim üretmeyen ülkeler zaman içinde yoksulluğa ve karanlığa mahkûm olurlar.
"Ülkemizin geleceği için, iktidarın yarattığı akademik sorunların üzerine gitmek, akademisyenlerimize, öğretim görevlilerimize kaynak ve imkân sunmak bugün en önemli görevlerimizden biridir.”
“Niteliksel kırılma var”
Üniversitelerimizin dünyadaki diğer üniversitelerin gerisinde kalma nedenlerinin tespit edilmesinin ve ülkemizin geleceği için sorunların çözülerek, üniversitelerin tekrar bilim yuvasına dönüşmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Candan Yüceer, önergesinde şunları kaydetti:
“Üniversite aklı hür fikri hür ve vicdanı hür bireylerin kalıplar, ön yargılar ve dogmalardan arınmış bir şekilde doğruyu bulma, analiz etme ve eleştirel bir şekilde irdeleme yeteneklerini pekiştirdikleri yerlerdir. Üniversiteler araştırmanın, bilimin, teknolojinin filizlendiği ve ilk geliştiği yerlerdir. Yeni bilginin üretildiği, yeni bakış açılarının geliştiği, farklı eğitim almış ve farklı uzmanlık kazanmış kişilerin ortak projeler geliştirdikleri yerlerdir.
“Ülkemizde üniversitelerin en önemli görevlerinden biri olan araştırma ve bilim üretimi iken üniversitelerin özerklikten uzaklaştığı ve bilimsel misyonları yerine getirmekte yetersiz kaldığı akademik çevreler tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Özellikle atıf alma, parayla makale yayınlatma ve intihal oranlarında yaşanan artışlar bu niteliksel kırılmanın en önemli göstergelerinden biri olarak göze çarpmaktadır.
“Atamalarda liyakat yok”
"Son yıllardaki yanlış eğitim politikaları, akademik değerlendirme süreçlerinde yaşanan sorunlar ve kontrolsüz biçimde artan üniversiteler nedeniyle eğitimin niteliğinde düşüş gözlemlenmiştir. Bu durum istihdam sorunları başta olmak üzere gençlerimizde üniversite sonrası ciddi bunalımlara da neden olmaktadır.
"Aynı şekilde üniversite yönetimlerinin giderek politize olduğu, yeni yönetim sistemiyle üniversitelerin zaten yetersiz olan, özerk niteliklerini iyiden iyiye kaybettiği, atama ve görevlendirmelerde liyakat yerine siyasi yakınlık veya akrabalık gibi sübjektif kriterlerin öne çıktığı gerçeği de sıklıkla dile getirilmektedir.
Ülkemizde fakülte açılırken ne kadar doğru kararlar verildiği de son derece tartışmalıdır. Gerekli fiziksel imkanlar tamamlanmadan, insan kaynağını geliştirmeden, bilimsel yetkinlikler ölçülmeden son 20 yıldan beri Türkiye’de 131 üniversite açılmıştır. Bunların 76’sı devlet 55’i Vakıf üniversitedir.
"Ancak en az onun kadar vahim bir durum, devlet üniversitelerinde açılan fakültelere ilişkin tercihlerdir. Örneğin İstanbul’da 28 hukuk fakültesi ve 18 iletişim fakültesi varken Boğaziçi Üniversitesi’nde bu iki fakültenin açılması kamuoyu genelinde bazı soru işaretlerinin oluşmasına neden olmuştur.
"Bu durumu bilimsel gerekçelerle açıklayamayan akademik çevreler, ilgili fakültelere hükümete yakın dünya görüşlerine sahip öğretim üyelerinin atanması ile kurumun yozlaşması, liyakat yerine siyasal kadrolaşmanın öne çıkması ve Boğaziçi Üniversitesi’nde akademik değil, politik güç kazanmaya dayalı hareket edildiğini sık sık dile getirmektedirler."
(EMK)