"Türkiye'nin dışarıdaki imajını düzeltmenin en kestirme ve gerçekçi yolu içerdeki durumu düzeltmektir."
Basın özgürlüğünün; "bazı gazetecileri hedef gösterip, onlara karşı bir cadı avının tetikçiliğini yaparak gerçekleştirilemeyeceği" belirtilen açıklamada, şöyle denildi:
* Türkiye'deki gazetecilik örgütleri bağımsızlığı konusunda hiç kuşku duyulmayan güçlü bir birliği oluşturup, kendi ülkelerine ilişkin basın özgürlüğü raporlarını bütün dünyanın ciddiye alacağı bir ciddiyetle hazırlayabildiklerinde tartışılan başka raporlar da olmayacaktır.
"Cadı avı tetikçiliği yapılıyor"
* ÇGD Yönetim Kurulu, RSF'nin Paris'te bir tren istasyonunda açtığı sergi üzerine sürdürülen tartışmaları yakından izlemiş, başlangıçta bir açıklama gereği duymamasına karşın, hamaset havasının hakim olduğu tartışmaların hala sürmesi ve Nadire Mater ile üyemiz olan RSF muhabiri Erol Önderoğlu'na yönelik bir cadı avı biçimini de alması üzerine bu konudaki değerlendirmesini toplu olarak kamuoyuna iletme kararı almıştır.
Bu tarz eylem normal
* Bizim de içinde yer almaya çabaladığımız Avrupa'da bu tarz eylemler son derece normaldir. Ancak, amacı kimseyi çiğnetmek olmasa da, uluslararası bir örgütün Avrupa merkezli bir bakış açısıyla değil, farklı kültürel değerlerin de farkında olarak hareket etmesi gerekir.
Bush yönetimi basın özgürlüğünü ihlal ediyor
* ÇGD, RSF'nin Paris'te gerçekleştirdiği eyleme yol açan 2002 raporunda öze ilişkin yanlışlar da olduğunu düşünmektedir. 11 Eylül saldırıları sonrasında "önce güvenlik" anlayışıyla basın özgürlüğüne yönelik pek çok saldırı gerçekleştiren Bush yönetimi basın özgürlüğü ihlallerinin sorumluları arasında öne çıkan bir yere sahiptir.
Berlusconi'nin de resmi olmalıydı
* Öte yandan, uluslararası gazetecilik örgütleri basın özgürlüğü mücadelesini artık yalnızca devletlerden kaynaklanan baskılara karşı bir mücadele olarak görmekten vazgeçmelidir.
* Kuşkusuz bu tür baskılara karşı mücadele her zaman önemli olacaktır, ancak "globalleşen dünya"da medyadaki aşırı ticarileşme ve yoğunlaşma ile medya sahiplik yapısından kaynaklanan baskılar iyice öne çıkmaya başlamıştır.
* Bu durumun siyasetle de iç içe geçmiş en çarpıcı örneği Berlusconi'dir. Oysa, RSF'nin tren istasyonunda açtığı sergide ne Berlusconi ne de medyadaki aşırı yoğunlaşma ve ticarileşme görülmektedir.
Bilinçli haraket şart
* Bir ülkede basın özgürlüğü ve demokrasi mücadelesi öncelikle ve asıl olarak o ülke güçleri tarafından verilebilir. Uluslararası kuruluşlar ülkelerin basın özgürlüğü mücadelelerini gerçekten önemsiyorsa bu bilinçle hareket etmelidir.
Sivil toplum kuruluşlarının yerini anlayamamak
* Öte yandan, hükümet dışı (NGO) bir sivil toplum kuruluşu olarak çalışan RSF'nin engellenmesi için Fransız Hükümeti'nden baskı yapmasını isteyen kampanyalar açmak, demokrasinin ve demokratik toplumlarda sivil toplum kuruluşlarının yerini kavramamak anlamına gelir.
* Demokratik toplumlarda hükümetler, devletler ve sivil toplum kuruluşları karşılıklı olarak birbirlerini dengelemek ve belli bir mesafede tutmak için vardırlar. Birbirlerinin emir ve komutasında çalışmazlar. Fransız hükümetini RSF'ye karşı harekete geçmeye çağırmak, ancak OYAK'ın partneri ve Fransız otomobil devi Renault'yu harekete geçmeye çağırmak kadar anlamlı olabilir.
Tepki abartılı
* Türkiye'de gösterilen abartılı tepkilerin, uluslararası düzeyde açılan serginin ve RSF raporunun çok daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak ve iddialara kanıt olmaktan öte bir sonucu olmamıştır.
* RSF Genel Sekreteri'nin "Sergiye yönelik tepkilerin şiddeti aylardır kınadığımız durumun kanıtı oldu" şeklindeki değerlendirmesi ile Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün "Türkiye'nin ve Türk kamuoyunun konuyla ilgili hassasiyetini Demiryolu İşletmesine bildirdik" şeklindeki alaycı sözleri abartılı tepkilerden önce durup düşünme gereğinin kanıtı olsa gerek.
* Bütün bu tartışma içerisinde ÇGD'nin asıl vurgulamak istediği şudur: Bir ülkedeki basın özgürlüğü ihlallerini izlemek, onlarla ilgili raporlar hazırlamak ve özgürlük alanının genişletilmesi için mücadele etmek her şeyden önce o ülkenin gazetecilik örgütlerine, gazetecilerine ve gazetelerine düşen bir görevdir.
Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ihlalleri var
* Türkiye'de ciddi basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ihlalleri vardır. Yazdıklarından dolayı cezaevinde olanlar vardır ve bunların kaç kişi olduklarına ilişkin tartışma durumun vahametini asla değiştirmez.
* Türkiye'de dilendiğinde gazetecilerin işine son verilmekte, sendikaya üye olmalarına engel olunmaktadır. Türkiye'de medya patronları dışında hemen herkesin basın özgürlüğü adına karşı çıktıkları bir RTÜK yasası Meclis'ten geçirilmek üzeredir.
"Susma hakkı"nı kullanıyorlar!
* Daha da sıralanabilecek bu olumsuzluklar konusunda hep ve her zaman "susma hakkı"nı kullanan köşe yazarlarının, bunları hiçbir zaman manşete çekmeyen gazetelerinin, ülkesindeki basın özgürlüğü ihlalleri üzerine hiç rapor hazırlamamış "basın kuruluşları"nın, şimdi tren istasyonundaki yanlış bir eylem biçimine karşı seslerini bu denli güçlü çıkarmaları da ülkemiz gazeteciliği adına trajikomik, acınası bir durumdur.
En kestirme ve gerçekçi yol...
* Türkiye'nin dışarıdaki imajını düzeltmenin en kestirme ve gerçekçi yolu içerdeki durumu düzeltmektir. Bunu bazı gazetecileri hedef gösterip, onlara karşı bir cadı avının tetikçiliğini yaparak gerçekleştiremezsiniz.
* Türkiye'deki gazetecilik örgütleri bağımsızlığı konusunda hiç kuşku duyulmayan güçlü bir birliği oluşturup, kendi ülkelerine ilişkin basın özgürlüğü raporlarını bütün dünyanın ciddiye alacağı bir ciddiyetle hazırlayabildiklerinde tartışılan başka raporlar da olmayacaktır. (FA)