İstanbul Özgür Radyo genel yayın koordinatörü Füsun Erdoğan ve Atılım gazetesi yayın koordinatörü İbrahim Çiçek'in de aralarında bulunduğu 23 kişi, üç yıldır Marksist Leninist Komünist Partisi (MLKP) üyeliği suçlamasıyla tutuklu olarak yargılanıyor. Davaları 26 Mart 2010'da devam edecek. Erdoğan ve Çiçek'in cezaevinden bir çocuğa seslenerek yazdıkları mektupları aktarıyoruz.
Sevgili Öykü,
Merhaba... Mektubunu aldım. Fakat geride kalan süreç benim için hayli hareketli ve sıkışık geçtiğinden yanıtım biraz gecikti. Kusuruma bakma olur mu?
Önce sana ve anne babana güzel bir haberim olacak. İbrahim amcanla telefon görüşme hakkını kazanmıştım ya. Ben mahkeme kararının uygulanması için uğraşırken; 24 Eylülde İbrahim'in Gebze cezaevine sevkinin çıktığını öğrendim. Benim için harika bir haber de olsa (ki bu konuda da hukuk mücadelem sürüyordu) Adalet bakanlığı tüm tutuklu ve hükümlülerin yararlanabileceği bir düzenleme yapmak zorunda kaldı.
İşte böyle sevgili Öykü... Bu güzel haberin ardından 2 Ekim tarihinde de İbrahim amcanı getirdiler. Artık özlemlerimizi aynı çatı altında biriktiriyoruz. Haftada bir saat açık görüş yapıyoruz. Bir de duruşmaya aynı ringte ama ayrı bölmelerde gidiyoruz. Garip bir memlekette yaşıyoruz Öykücük. Mesela tutuklu ve hükümlülerin haftada 10 saat görüşme hakkı var. Ve on kişi bir araya geliyor. Ama biz sevgilimle bu haktan yararlanamıyoruz. Sanırım bu konuda da bir hukuk mücadelesi başlatmak gerekiyor. Düşünsene hiç tanımadığın insanlarla bu haktan yararlanıp bir araya gelebiliyorsun ama 1. Dereceden aile bireyiyle görüşemiyorsun...
Canım benim eylül ayında yaşadığım bir diğer güzel gelişme de oğlumla 1 saat açık görüş yapmam oldu. Bir yılı geçmemişti görüşmeyeli. Diğer mektubumda sana bahsettim mi hatırlamıyorum. Hollanda - Roterdam'da yaşıyor oğlum. Biz tutuklandıktan sonra eğitimini orada sürdürme kararı verdi. Karar aşamasında biz hiç karışmadık. Burada Kocaeli Müzik toplulukları bölümünde (klasik gitar) öğrenciydi. Oradan gitar hocasının isteğiyle Kocaeli konservatuarına geçiş yaptı. Tabi bizim tutuklanmamız onu hayli etkiledi. Hollanda'daki konservatuarları ve eğitimi görünce hocasının da teşvikiyle kararını verdi. Yaptığı işe tutkuyla bağlı. Ve bunun karşılığı da iyi bir eğitimdi. Buradaki eğitim ve oğlum Aktaş'ın yapmak istedikleri pek çakışmıyordu. Yani bir açı farkı vardı. sonunda gitti. Çok zor bir sınav olmasına rağmen ilk 5'e girdi. Şu an Hollanda kraliyet konservatuarında 3. Sınıfa devam ediyor. Oğlumu mutlu ve sağlıklı görmek bizi de sevindirdi.
Sahi Öykücük senin müzikle aran nasıl. Çocukların küçük yaşta estrüman çalmaya başlamaları onların yetenekleri ve duygu dünyalarının gelişimi bakımından çok yararlı. Oğlumla doğum sonrası eve geldiğimizden itibaren hep odasında klasik müzik çalardı. İki yaşındayken orga alıştırdım. Daha birkaç aylıkken karşısında akerdeon çalardım. Oğlum da gülücükler fırlatıp kolarını çırpıp dururdu. Ve kadınlara kemanın çok yakıştığını düşünüyorum. Kemana da 4-5 yaşında başlamak lazımmış.
Canım bunları sana yazıyorum ya. Annen ve baban yazışmalarımıza aracılık ettikleri için belki birlikte bu konularda sohbetler yaparsınız diye düşünüyorum.
Sevgili Öykü, İbrahim amcan nanelerini oradaki arkadaşlarına bırakmış. Ben de şimdi suyun içinde yeni nanelerin kök salmasını bekliyorum. Bu defa İbrahim amcana çok daha çaplı bir kapta nane yetiştirip vereceğim. F tipi ile M tiği cezaevi arasındaki mapuslar bakımından önemli bir fark da bu. Bizim havalandırmamızda çiçeklerimiz var. Hatta yazın leğenin içinde küçük sivri biber ile domates bile yetiştirdik. 4-5 adet domates ile çok sayıda bibere sahip olduk. Sebzeyi bahçeden toplayıp yemenin tadını yaşadık. Oysa İbrahim amcan F tipinde o naneyi bile aramalarda saklamak zorundaydı. Bulduklarında aynen koparıp çöpe atıyorlarmış...
Öykücük şu an burada iki çocuk var. Sağımızdaki ve solumuzdaki koğuşlarda kalıyorlar. Birinin adı Umut. Sanırım 2.5 yaşlarında. Ocakta annesi tahliye olacak. Diğerinin ismi ise Fırat. Fırat annesiyle kalıyor. 10 gün önce de babası Amasya cezaevinden buraya sevk oldu. 7 ay cezası kalmış. Ama annesinin daha 2.5 yıl kesinleşmiş cezası var. Bir de Selma kızımız vardı. Burada cezaevinde doğmuştu. 1.5 ay kadar önce annesi tahliye oldu. biliyor musun dışarı gidecekler ve annesi mazgalları açıp bizlerle vedalaşırken, Selma koğuşa gidelim diye tutturmuştu. Çocuklar için kötü bir başlangıç elbette... Umarım gelecekte bunların yarattığı izleri taşımazlar.
Canım Öykü yarın Perşembe... Sabah Aktaş abini arayacağım. Öğleden sonra da İbrahim amcanla görüşeceğim. Tabi kapalı görüş... Görüşte sizin de kulaklarınızı çınlatırız. Bir de babandan bir istekte bulunsam. Şarkı sözü yazmak gibi girişimleri olmuş mu acaba. Tahmin edeceğin gibi oğlumun beste çalışmaları için soruyorum... Bilgilendirirseniz sevinirim. Ve geldik mektubun sonuna... Kendinize iyi bakın. Seni, anneni ve babanı sevgiyle kucaklıyor, öpüyorum. Hoşçakalın.
Sevgi ve dostlukla.
Füsun
(Tutuklanmadan önce gazeteciydim. 15 yıldır da İstanbul'da yayın yapan Özgür Radyo'nun yayın koordinatörüydüm. Bak internetten radyoyu dinleyebilirisin. www.ozgurradyo.com adresinden ulaşabilirsin.)
Adres: Füsun Erdoğan. M tipi cezaevi. A-8. Gebze/ Kocaeli.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ÇOCUK ÖYKÜ’YE MEKTUP
"çocuk duası
adil okay
duyduk duymadık demeyin
haram lokma yemeyin
dinleyin barışı biz çocuklardan
ama sakın unutmayın
her kim ki
savaşa karşı çıkmaz
insanları sevmez
çocuklara şeker almaz
okuduğu bu şiirleri
on nüsha yapıp dağıtmaz
evi başına yıkılacak
cehennemde yanacaktır
duyduk duymadık demeyin…”
Sevgili Öykücan,
Selamlar sevgiler. Annene babana da sevgiler, saygılar gönderiyor hepinizi sıkıca kucaklıyorum.
Öykücan sana bir nane yaprağı gönderiyorum. Çiçek gönderemediğim için bunu kabul etmeni istiyorum… Bu nane çok özel. Onun da bir öyküsü var. Sevgilim (Füsun Erdoğan) duruşma salonunda bana bir dal nane armağan etti. Ta Gebze hapishanesinden Beşiktaş’a getirmişti. Kolay olmadı. Ben de buraya getirdim. Nane bizim hücreye ulaştığında kökünden ayrılalı neredeyse 20 saatten fazla oluyordu. Ya kök atıp hayata tutunacak ya da solup gidecekti. Hücreye döner dönmez onu hemen su dolu bir bardağın içine aldım. Bundan sonrası ona kalmıştı. Sabaha kadar biraz toparladı. Bir iki günde kendine geldi. Sonra onbeş günde kök attı. Sonra uzayınca kesip yeni filizler de yetiştirdim. Senden saklayacak değilim o benim için çok özel. Ona her baktığımda sevgilimi görüyorum. Yeşil nane yeşili. Biliyor musun burada renkler çok az. Ama nanenin yeşili çok güzel. Hem de renksizliğe meydan okuyor. Yaşamın ve direncin şarkısını söylüyor nane yeşili.
Sevgili Öykü, gönderdiğin fotoğraf−kart harika. Babanın şiiri de çok güzel. Bir de şiirden on nüsha yapıp dağıtamadığımı bilmeni isterim. Gerçi kart birkaç çatıdan uçtu. Birkaç havalandırmaya−hücreye misafir oldu. Ama yine de bir tehlike var. Hani o beddua var ya! Neyse sen telaşlanma… Nasıl olsa evimin başıma yıkılması ihtimali yok. Kaplumbağa tarzı yaşamın ayrıca böyle bir faydası daha oluyor işte…
Öykücan, senin mektubunu ve fotoğrafını aldığım gün Gebze’den de bir mektup aldım. Bendeki fotoğrafını oradan Füsun teyzen yollamıştı. Onda, orada başka fotoğrafların da varmış. Bunu da benimle paylaşmak istemiş. Bu çok güzel. Mektupların aynı gün gelmesi de ilginç ve hoş bir tesadüf.
Sana bir fotoğrafımı yolluyorum. İçimden öyle geldi. Hatta mektubuna geç cevap vermemin nedeni de işte bu fotoğraf. Çektirmek biraz zaman aldı. Yakışıklılığımı kıskananlar olursa aldırış etme. Bu fotoğrafa dikkatli bakmanı istiyorum. Üzgünüm nane yarım çıkmış. Ama hemen fark ediliyor. O duvardaki fotolar arasında senin tanıdığın birisi var. Çok şirin bir şey.
Öykücan izin isteme zamanı geldi. Daha babanla iki çift laf edeceğiz. Bu yazdıklarım aramızda kalsın daha iyi olur. Biliyorsun büyükler küçüklere hep bir şeyler öğretiri hiç durmadan öğütler verirler. Ee.. ben de büyüyüm ya. Öğüt vermezsem olmaz. Sana derim ki sakın büyüklerle dil birliği kurmaya çalışmayasın. Büyükleri anlayamazsın. Zaten anlaman da gerekmez. Zaten büyüklerin çoğu da anlaşılmazdır. Bak bu sonuncusu hepsinden önemli. Sana bunu hiç kimse söylemez… Her şeyin doğrusunu büyüklerin bildiği kocaman bir yalandır. Onlar çocukluklarını bile hatırlayamaz ki. Sen beni dinle çocukluğunun tadını çıkarmaya bak. İlya ve diğer arkadaşlarına sevgilerimi yolluyorum. Birbirinize iyi bakın olur mu? Ben seni öptüm, öptüm, öptüm. Hoşça kal kocaman yüreğin hep aydınlık olsun.
Ayrıca anen ve babana ve selam yollayan yollamayan tüm arkadaşlarına da sevgilerimi ilet.
İbrahim amcan