biamag’ın bu haftaki editörlüğünü Hikmet Adal üstlendi.
Bu hafta biamag’da sınırların görünmezliğine, sesin duyulmamasına, unutturulanların geri çağrılmasına tanıklık edeceksiniz. Edebiyatın, sinemanın ve görsel hafızanın içinden geçen yazılar; kadınların, sanatçıların, yurttaşların, işçilerin ve çocukların sesini duyuruyor. Uzak coğrafyalardan ortak yaralara ve birlikte üretmenin iyileştirici gücüne uzanan metinlerle...
Nazlı Özbiçim, Güney Kore'de yükselen radikal feminist 4B hareketini ve kadınların patriyarkal devlete karşı beden, evlilik, romantizm ve doğum üzerinden kurdukları reddi ele alıyor. “Bana Bağlıysa, Ben Yokum” diyen kadınların hikayesi, toplumsal cinsiyetin ötesinde bir yaşam tahayyülünün kapısını aralıyor. Hareketin ABD’de Trump sonrası genç kadınlar arasında nasıl karşılık bulduğunu da inceliyor.
Ercan Jan Aktaş, kavramsal sanatçı Hogir Ar ile yaptığı söyleşide, militarizme karşı sanatın hafıza kurucu ve faili teşhir edici rolünü tartışıyor. Êlih’ten Heidelberg’e uzanan bir sanat yolculuğunda bastırılmış hafızaları kamusal alana taşıyan Ar, sanatın tanıklık, direniş ve barış kurucu gücüne işaret ediyor.
Evrim Kepenek, senarist ve yazar Feride Çiçekoğlu ile edebiyat, çocuklar ve birlikte hikâye yazmanın iyileştirici gücünü konuştu. “Yazmak uyanıkken rüya görmektir” diyen Çiçekoğlu, çocukların sessiz ama dirençli hikâyelerini nasıl dinlememiz gerektiğini anlatıyor.
Şeyhmus Diken, İstanbul-Diyarbakır uçuşunda yaşanan dil ayrımcılığı üzerinden bir havayolu şirketi çalışanlarının ırkçı tavrını ele alıyor. “Bu ülkede ayrımcılık sıradanlaştı” diyerek kurumsal ve bireysel ayrımcılığın gündelik hayatta nasıl görünmezleştiğine dair çarpıcı bir tanıklık sunuyor.
Gizem Aydoğdu, Polonyalı Roman şair Papusza’nın hayatını konu alan aynı adlı filmi odağına alarak Roman halkının kimlik ve hafıza mücadelesini irdeliyor. Sanatın dışlanmış bir topluluğun sesi haline geldiği bir anlatıda, yazının lanet sayıldığı bir kültürde şiirle direnmenin izini sürüyor.
Kavel Alpaslan, İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerinin grevi sırasında yaşanan grev kırıcılığı tartışmalarını tarihsel ve kültürel bağlamda ele alıyor. Grev kırıcıya dair farklı kültürlerden gelen tanımları aktaran yazı, emek mücadelesinin uluslararası belleğine dair bir sözlük gibi işliyor.
Merve Kurt, İranlı şair ve yönetmen Füruğ Ferruhzad’ın “Ev Karadır” belgeselini şiirsel, etik ve feminist bir gözle analiz ediyor. Cüzzam hastalarının dünyasını tanıklık ve yüzleşme diliyle aktaran film, sessizlikle yazılmış bir şiir gibi sinema tarihinde parlıyor.
Murat Türker, bu yılki Beldocs Belgesel Festivali’nden dikkat çeken yapımları inceliyor. Yugoslavya’nın kolektif hafızasını, savaşın ve bölünmenin bıraktığı izleri, mizahla direnen sanatçıları ve gençlerin umuda tutunma çabasını odağına alıyor. Her bir film, parçalanmış coğrafyalarda belleği ve mücadeleyi yeniden kuruyor.
Figen Ünlü, bir Endonezya mitinden yola çıkarak insanın kırılganlığı, ölümlülükle baş etme biçimleri ve çağdaş biyoteknolojinin ölümsüzlük hayaliyle kurduğu ilişkiyi inceliyor. “Taş ve Muz” yazısı, mitoloji ile yapay zekânın arasında, insanın hammaddesini ve varoluşunu sorguluyor.
Nural Sümbültepe, Kanada’da geçen yıllarında tanıştığı göçmen yazarlar, kadın edebiyatçılar ve yerel kitapçılar üzerinden bir edebiyat haritası sunuyor. Modern Kanada Edebiyatı ile göç, aidiyet, hafıza ve özlem üzerine yazdığı bu metin, bireysel bir yolculuğu kültürel bir tanıklığa dönüştürüyor.
Melisa Elçin Özçelikel, bugünden itibaren Ankara’nın parklarında sergilenecek olan Yıldız’ın yönetmeni Anıl Can Beydilli ve başrol oyuncusu Mine Nur Şen'le söyleşti. “Yıldız”ın sadece bir kuş değil, kendini “garip” hisseden herkesin metaforu olduğunu hatırlatan ekip, bu hikâyeyi İstanbul’un merkezinden çıkarıp kamusal alanlara taşımanın ve parkları birer sahneye dönüştürmenin peşinde.
Cumartesi günü biamag’da buluşmak üzere.
(HA)

