Turne kapsamında İstanbul'da bir konser veren U2 grubunun solisti Bono, haklarında çıkan yazısını beğendiği için görüşmek istediği ama zaman darlığından bunu gerçekleştiremediği Radikal yazarı Joost Lagendijk'e bir mektup yazdı. Bono, başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yaptıkları görüşmenin içeriğine dair bilgi verdi.
Öte yandan, konserde sahneye çıkan ve bir şarkı söyleyen Zülfü Livaneli de, Bono'nun aksine kaybedilenleri anmamasını eleştiren Hanım Tosun'a bir mektup yazdı ve tavrının yanlış anlaşıldığını söyledi. 1997'deki Pop albümünğn kartonetinde eşi Fehmi Tosun'u anan grup üyeleriyle görüşen Hanım Tosun, Livaneli'nin aynı duyarlılığı göstermemesinden üzünt duyduğunu belirtmişti. Fehmi Tosun'dan 1995'ten bu yana haber alınamıyor.
Bono'nun Lagendijk'e yazdığı mektup şöyle:
"Sevgili Joost,
Eve dönüş yolunda kalabalığın sesi hâlâ kulaklarımda çınlarken, size açık mektubunuzdan dolayı teşekkür etmek istedim. Ölçülü ve nazik satırlardı. Büyülü ülkenize gelip gizemlerini sadece birkaç günde kavramak ve çözmek mümkün değil, bunun için birkaç yıl bile yetmeyebilir. Siyasetiniz muhakkak ki karmaşık, fakat burada kulağıma çalınan en basit ve güçlü melodi, insanların geçmişin derinliklerine çok fazla dalmak istemediği. İnsan burada geleceği iliklerine kadar hissediyor... şeffaf bir şekilde iyi kararlar alındığı takdirde, Türkiye için büyümenin ve fırsatların sonu olmadığını görebiliyorsunuz.
Başbakan Erdoğan bu ozanlar grubuna müthiş bir misafirperverlik gösterdi ve vaktini büyük bir cömertlikle bize ayırdı. Onunla bir buçuk saat geçirdik, çok çeşitli meseleler konuştuk, en ciddisinden en hafifine kadar birçok konuyu ele aldık. Okul müfredatlarında bulunan bir şiiri okuduğu için düşünce suçlusu olarak hapiste geçirdiği günlerden söz ettik. Her tür soruya insan haklarından Sudan'a, Pakistan'daki sellerden İnan Suver gibi vicdani retçilere reva görülen muameleye kadar sorduğumuz bütün sorulara açık görünüyordu. Vicdani retçilerin durumunu inceleyeceğini söyledi...
Başbakan'ın kızı Sümeyye, kalkınma konularındaki bilgisiyle son derece etkileyiciydi ve annesiyle birlikte selzedelere yardım götürdüğü Pakistan'dan daha yeni dönmüştü... Yeri gelmişken şu an yanımızda, başbakanlık ofisinin duvarlarının birinden alınmış bir hediye var: Türkiye'nin 1850'lerdeki büyük kıtlık sırasında İrlanda'ya gönderdiği yardımın beyannamesi.
Şu açık ki, biz Başbakan'ın davetine icabet ettik ve oraya herhangi bir siyasi görüşü desteklemek için gitmedik. Popülist liberal bir rock grubunun böylesine önemli bir referandum öncesinde hükümetle bu kadar yakın görüntü vermesinin her iki taraf için de riskli olduğunu ve yorum yapmamız durumunda her iki tarafça da kullanılabileceğini bilmeyecek kadar naif değiliz. Durum bu değildi.
Böyle iç meseleler bizim işimiz değildi... ancak bir sanatçı diğer yaratıcı veya eleştirel sesler bastırıldığında sesini daima yükseltecektir. Hükümetlerin gücü, eleştirileri kabul edebilmesiyle ölçülebilir. Özgür bir basın demokrasinin mihenk taşıdır. Bir rock grubunun fazla abartılan şarkıcısı olmasaydım, gazeteci olurdum, bundan kesinlikle eminim. Ve eleştiren bir gazeteci olurdum. Kısa süre sonra Türk hapishanelerinde muhtemelen 90 düşünce suçlusu gazeteci olacağını söylediğinizde, bunun son dönemde kaydedilen ilerlemenin büyük kısmını heba edeceğine ve ülkeyi, eşi Hanım'ı ve ailesini konserde ağırlamaktan büyük onur duyduğumuz Fehmi Tosun'un kaybedildiği karanlık günlere döndüreceğine katılırım.
Sanatçılarla hükümet arasındaki bu tür bir diyalogla ilgili mesele şu: Bu olağanüstü bir şey olmamalı. Bir bütün olarak toplumun tanımı tam da, sanatçıların, biliminsanlarının, sporcuların, dindarların, laiklerin -herkesin- katkı yapmasıdır.
Pazartesi akşamı Zülfü Livaneli ve kardeşi Ferhat'la sahneyi paylaşmak bizim için onurdu. Zülfü kitlenin sesini özel bir yere taşıdı ve nesiller arasındaki ayrımlar eriyip gitti. Fehmi için 'Kaybedilenlerin Anneleri'ni söyledik, bunu Zülfü'nün demokrasi şehitleri için bestelediği 'Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor' takip etti... bütün stat şarkıyı satır satır söyledi... Kendi kendime U2'nun böylesine güçlü bir bağ kurabilmesi için kat etmesi gereken uzun bir yol olduğunu düşündüm... ama yine de ilk buluşma için fena değildi.
Bu kadar ciddiyet yeter. İstanbul'daki vaktimizin hepsi aktivizmle ve vicdan meseleleriyle geçmedi - bazı büyük aptallıklar da yaptık, Köprü'den geçerken trafiği durdurduk sözgelimi (arkada oluşan kuyruktaki insanlardan samimiyetle özür dileriz), göbek dansı izledik ve cumartesi akşamı birkaç bardak şampanya içtik.
Bir kez daha böylesine düşünceli bir açık mektuptan dolayı size teşekkür ederim; son günlerde ve akşamlarda tanıştığımız bütün insanlara da teşekkür ederim. Bu büyük şehre acemiler olarak geldik, hayranları olarak ayrılıyoruz." (EÜ)