Bilmiyorum çok uzun süren bir stres ve onun verdiği yorgunluk ve umutsuzluktan kolay kurtarabilecek miyiz kendimizi...
Sadece 17 Aralık olgusu değil... Uzun sayılabilecek bir süredir sanki ülkemizin kuzeyini aydınlatmıyor ay... Bir buluta girmiş... Bir türlü çıkmıyor, çıkamıyor...
O yüzden sürekli karanlık içinde... kaskatıyız...
Bir türlü (de) çözüm yolu gözükmüyor...
Bırakalım sürekli sıraladığımız ve yakındığımız pek çok şeyi bir yana... Tüm bu olup bitende bizim de suçumuz ve sorumluluğumuz yok mudur... Bizzat kendi kendimizin sırtına yüklediğimiz onca ağırlıkları atmadan nasıl gireceğiz yeni bir yıla... Ve daha da ötesi umut tüneline.
Aslında, yepyeni bir yıl, kendi geleceğimize yön verme gücüne sahip olduğumuzu düşünmek için de iyi bir fırsattır... Ama bilelim... bilmeliyiz ki, bu fırsat kimseye gökten zembille inmez... Onu ancak biz yaratabiliriz...
2005'de her şey değişebilir... Biz istersek değişebilir...
Biz neyi neden yaptığımızı (ya da yapmadığımızı) anlarsak değişebilir...
Biz kendimizle hesaplaşabilirsek değişebilir...
Biz üzerimizdeki ölü toprağını atabilirsek değişebilir...
Biz kendi gücümüzün / donanımımızın farkına varırsak değişebilir...
Eğer, "yeter artık, değişsin... değiştireceğiz.." diyorsak / diyebiliyorsak... kendi gücümüze güvenebiliyorsak... Doğru vizyonlar saptayabiliyorsak... Neyi nasıl değiştirebileceğimize kesin karar verebiliyorsak... değişebilir... değiştirebiliriz...
Ama unutmayalım... Sorumluluk ortak...
Sadece politikacıda değil...
Yazarında, çizerinde, işçisinde, patronunda, polisinde, gazetecisinde, öğretmeninde, memurunda, kadınında, erkeğinde...
Herkeste...
Yani, "insanda"... sorumluluk "bizde"...
Nasıl bir gelecek istiyoruz... Buna tümümüz karar verecek... vermeli... Ve sorgulamalı:
"Ben bunun için ne yapıyorum... ne yapmalıyım... Sorumluluğu hangi noktada ve nasıl paylaşabilirim..."
Tepeden tırnağa değişim
Ben, de siz de biliyoruz aslında... ki onu hak eden insanlar için... "yeni ve güzel", takvim yaprağından değil... Yaşamdan, mücadeleden doğar...
Ve başlangıçları değerlendirmek her zaman elimizdedir.
Ama, doğru olan "bakalım 2005 bize neler getirecek neler verecektir" demek ve hiç bir şey yapmadan o beklentiye girmek yerine...
"Biz bu sürece neler katacağız?" demek / Kararlı bir şekilde dikleşmek gerekiyor.
Kendimi de içine katarak, "gelin birlikte düşünelim..." diyor ve soruyorum:
"Biz kişi ve toplum olarak kendimiz bir şeyler katmadan her şeyi başkalarından mı bekliyoruz? Düştüğümüz edilgenlik çukurundan kendi çabamızla çıkmak yerine, daha ne kadar başkalarının bizi çıkarmasını bekleyeceğiz..."
Yitirdiğimiz onca değer yargısı yerine koyduğumuz bencillik daha ne kadar sürecek...
2005 yılı için kendimiz ve toplumumuz için doğru hedefler nelerdir?
Bunları hiç düşündük mü... Düşünüyoruz...
****
Tüm bunlara yanıtımız... ya "hayır" ya da dudaklarımızda hafif bir gülümseme ve küçümsemeyse... Lütfen bir değil, birkaç kez daha düşünelim... Çünkü zaman sonsuzluğun bir ucundan öbür ucuna doğru kendi bildiğince akıp giderken... eğer biz onu umursamazsak o bizi hiç umursamaz... (Bugüne kadar da hep öyle olmadı mı!)
Hadi gelin artık toplanalım...
Geçmişin yükünden, pasından, günahlarından, resmi tarihin aldatmacalarından sıyrılarak... Putlaştırılmış kişi ve değerlerin gölgesinden kurtulup özgürce düşünmek... yaratmak ve üretmek sürecini başlatalım...
Bunca yıldır toplum olarak mahkum edildiğimiz politik pazarlama kurnazlığı, boş vaatler, han-ı yağma düzeni, çatışma kültürü ve körlükten sıyrılıp güne, gün ışığına ve geleceğe hazırlanıp yola çıkalım...
Sevgi, umut, barış ve hoşgörüyü yanımıza alarak...
Bilelim ki,
"Tarihsel yolculuklarıyla, kültürleriyle, coğrafyasıyla, kendilerine özgü yapılarıyla, insan malzemelerinin eğitim düzeyiyle biçimlenir toplumlar...
Gerçekten değişebilmeleri için de... Çarpıcı fikirler üretmek kadar... sabırla çalışmak da gerekir...
Hayal, nefret, ret, kurnazlık v.b şatolar kurup içinde yıllarca havanda su dövmek de bir yol... ama geçerli bir yol olmadığı ve bir toplumu nerelere vardırdığı da ortada.
2005 sıradan bir yeni yıl değildir... gerek dünya... ama özellikle de bizim için...
Buraya gelene dek boşa harcadığınız ve ağır diyetler ödediğimiz / ödemekte olduğumuz onca yıla karşın... Artık daha anlamlı şeyler yapmak ve tarihe yazmak durumundayız...
Tabii... daha önce yazılmış sayfaları çok dikkatlice değerlendirerek... çünkü, yaşayacaklarımız ancak yaşadıklarımızın ışığında daha isabetli olur... Olabilir...
****
Her yıl takvimdeki son yaprağı koparırken farklı nüanslarda bir duygu seli yaşarım. Çok önceleri hep "zamanın defterini" dürdüğümü sanır, müthiş bir keyif alırdım... Ama artık biliyorum ki zaman bizim defterimizi dürüyor...
Yaşanmışlık, o anları bir daha yaşayamamak demek...
Dün eski notlarımı, özel bazı anı eşyalarımı koyduğum çekmeceyi karıştırdım. İçine düştüğüm hüzün sağanağında yeniden fark ettim ki... en içten tutulmuş notlar... en canlı çekilmiş resimler... en iyi kurutulmuş çiçekler... hiçbiri ama hiçbiri... yaşanmış bir "anı" tam olarak yeniden yaşatamaz...
Anıların üstüne öyle anılar, sayfaların üstüne öyle sayfalar birikmiştir ki... Defterin tek satırı bile yazıldığı günkü gibi okunamaz artık...
Ama, dürülmüş de olsa defterin bütünü önemli... İşter kişi, ister toplum olsun arkamızda o kalacaktır çünkü... Yaşadıklarımızdan, başarılarımızdan ve hatalarla, yenilgilerimizden oluşan bir defter...
Ve defter bizim için değil... başkaları içindir... Onlara ne deyip demediğine bakmalı...
****
Bu açıdan baktığımızda: Gerek kişi / gerekse toplum olarak anlamlı bir yıl yaşadığımızı söyleyebilir miyiz?
Tam tersi... öyle değil mi...
Sanki defterimizi biz değil de başkaları yazmış gibi... kör bir gidişle, itile kakıla, neredeyse uykuda gezermişçesine, bir yerlere sürekli itilmiş gibiyiz...
Geride bıraktığımız sürecin en önemli özelliği belki de bu: Kendi alınyazısını yazamayan bir toplumun heba ettiği haftalar, aylar, yıllar... Üretemediği umutlar...
"Akşam saçaklarında kuşlardan gelen hüzün, ne akşamın suçudur, ne de eskimiş saçaklarla garip kuşların... Hüzün, günün ya da yılın sonunda kendi yüreğimizden gelir... İçimizdeki umudun solduğunu bilen yüreğimizden... Hüznü yenmenin tek yolu ise... Onu yeniden yaratmaktır..." (NC/BB)