Türkiye'de gün geçmiyor ki yepyeni bir ayrımcılık söylemiyle karşılaşmayalım... Eşcinseller, kadınlar, Kürtler, Ermeniler ve daha niceleri üzerinden üretilen nefret söylemlerinin gerek medyada gerekse gündelik yaşamımızda sıkça karşımıza çıkmasından dolayı olsa gerek, artık bu durumu oldukça kanıksamış görünüyoruz.
Nispeten göz önünde olan kişilerin bazı çıkışları kimilerimize yer yer "Yok artık, bu kadarı da olmaz!" dedirtiyor, öfkeleniyoruz, belki bu haberleri sosyal paylaşım sitelerinde bu öfkemizi de yorumlarımıza katarak paylaşıyoruz.
Bazılarımız sokağa çıkıyor, eylemler düzenliyor, hatta bazen bu eylemler de haber bültenlerinde yer buluyor. Peki ya sonra? Sonra unutuyoruz.
Aynı henüz bir ay önce, 21 Şubat 2011'de, Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç'ın psikolojiyi kadın bedeninin tahakküm altına alınması ve tecavüzü meşrulaştırması için kullandığını pek çoğumuzun şimdiden unuttuğu gibi...
Ne yazmıştı Ali Bulaç? Önce hatırlayalım:
"Modern psikoloji kendini, 'dış uyarıcılar karşısında organizmanın verdiği tepkileri ölçen bilim' şeklinde tanımlar. Bir organizma olarak tasarlanmış bulunan insan dış dünyadan birtakım uyarıcılar alır, bunlara çeşitli seviyelerde ve şiddette tepkiler verir.
Modern psikoloji, biyoloji ve fiziğin yöntemlerini kullanarak bu tepkileri ölçülebilir hale getirerek matematiğin diliyle ifade eder.
Buna göre, bir erkek organizması, çıplak kadın bedeniyle karşılaştığında, cinsel arzu duyar. Çünkü çıplak beden ona uyarıcı mesaj vermiştir, uyarıya rağmen erkek herhangi bir istek duymuyorsa, sorun var demektir.
Eğer kadın kısmen veya tamamen teşhir ettiği çıplak bedeniyle erkeğe cinsel mesaj vermiyorsa yeterince cinsel cazibeye sahip olmadığı düşünülür."
Ali Bulaç aslında ne diyor?
Görüldüğü üzere Bulaç, modern psikolojiyi dış uyarıcılar karşısında organizmanın verdiği tepkileri ölçen bilim olarak tanımlıyor; daha doğrusu modern psikolojinin kendini böyle tanımladığını iddia ediyor. Ve hatta modern psikoloji bir de tüm bunları fizik, biyoloji ve matematiğin yöntemlerini kullanarak yapıyormuş...
Öncelikle; insanı dış uyaranlar karşısında tamamen pasif ve çaresiz bir konuma indirgeyen bu tanım hangi psikolojiye aittir, merak ediyoruz.
Zira böylesi bir psikoloji tanımı, ilk bakışta ancak insan bedeninin etki-tepki kanunları doğrultusunda tamamen tahakküm altında tutulabilen robotik bir varlık olduğu Orwell'ci bir distopyada var olabilir gibi geliyor.
Ayrıca, bizim distopya olarak gördüğümüz bu çarpık bakış açısı, eşcinsellere yönelik nefret demeçleriyle de ün yapmış Ali Bulaç için, cinsel birlikteliği heteroseksüelizme indirgemekten öte durmayan bir yana da sahip.
Öte yandan, apaçık bir biçimde biyoiktidar fantezilerinin hizmetine sunulması arzulanan bir psikoloji tanımlamasının böylesine rahat yapılabiliyor olması, psikoloji bilgisinin bireyleri özgürleştirmeye olduğu kadar köleleştirmeye de hizmet edebileceğini bize tekrar hatırlatmalı ve sınırları pek muğlâk olan alanımıza tekrar bir dönüp bakmamızı sağlamalı diye düşünüyoruz.
Peki eğer bizler yemek görünce acıkıp yemek zorunda kalan, kavga görünce öfkelenip bir yumruk atıveren ve en nihayetinde çıplak kadın bedeni görünce cinsel olarak uyarılıp eyleme geçmeye mahkum kişilersek bizim insaniyetimiz tam olarak nerede yer alıyor?
Ali Bulaç'ın bu yazısı, yalnızca kadınları değil bir o kadar da erkekleri aşağılıyor; onları şuursuz, iradesiz ve en nihayetinde insanlık-dışı varlıklar konumuna getiriyor.
Dahası, tüm bu fikirlerini Selçuk Üniversitesi İlahiyat Profesörü Orhan Çeker'in "Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz" sözlerinin akademik ifade özgürlüğü kisvesi altında bir savunuculuğunu yapma niyetiyle paylaşan Ali Bulaç, örtük biçimde her tür nefret söyleminin de önünün açılması gerektiği mesajını veriyor bir kez daha...
Yazısının sonlarına doğru "Tahrik tecavüz suçunun mazereti veya gerekçesi değildir, ama sebebidir" diyen Ali Bulaç'a ve onun nezdinde bu düşünceyi paylaşan herkese seslenelim:
Tecavüzün sebebi tahrikte değil; tecavüzü meşrulaştırmaya yarayan bu gibi söylemleri ve erkek egemen sistemi arkasına almış mentalitede yatar.
Erkeğin bedeni cinsel uyaranlarla karşılaştığında kontrol dışı kalacak kadar biçare değildir. Kadının bedeni ne varoluşuyla ne de nasıl sergilendiğiyle tecavüzü meşru kılmaz ya da buna olanak sağlamaz.
Kaldı ki psikoloji dahil hiçbir bilim dalı cinsiyetçilik, ayrımcılık ve nefret söylemini pekiştirmek için kullanılamaz.
En nihayetinde insan etki - tepki kanunlarıyla açıklanamayacak kadar kompleks bir canlıdır ve etkilerin kolayca seçilemeyeceği kompleks bir çevrede yaşar. İnsan, düşünür. İnsan, hisseder. İnsan, kararlar verir. Bazen de unutur... ta ki benzer bir şey yeniden başına gelene kadar.
İşte bu yüzden, benzer şeyleri tekrar tekrar yaşamamıza gerek kalmaması umuduyla sormak istedik: Biz Ali Bulaç'ı unutmadık, ya siz? (EO/ME/BB)
* Elif Okan, Miray Erbey; Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği üyeleri