Haftanın editörlüğünü Hikmet Adal üstlenirken; inanç, sinema, yangınlar, barış, çocukluk, edebiyat, göç ve daha fazlası bu haftanın biamag’ında:
Ali Murat Yel, sekülerleşmenin ve kriz dönemlerinin ruhani görünümler üzerindeki etkilerini irdeliyor. Dinin kamusal hayattan çekildiği yerlerde oluşan boşlukları "seküler hac" kavramıyla yeniden yorumluyor.
Murat Türker, Kosova Prizren’de gerçekleşecek 24. Dokufest’i tanıtıyor. Türkiye’den belgesel ve kısa filmlerle katılan yönetmenleri, hikâyelerini ve festivalin ruhunu aktarıyor.
Özge Ç. Denizci, Türkiye’deki orman yangınlarını sadece çevresel değil, politik bir gerçeklik olarak inceliyor. Bilgi kirliliği, altyapı eksiklikleri ve özelleştirme politikalarının yangınları nasıl büyüttüğünü anlatıyor.
Burak Sarı, Balıkesir'de denize girdikleri için öldürülen kazlar üzerinden dünyanın neoliberalizim krizini ele aldı. Ali Demirsoy ve Celal Şengör'ün engellilere yönelik ayrımcı söylemiyle hortlatılan malthusçuluğu yazdı.
Barış Onur Örs, iklim krizini ve orman yangınlarını sistemsel bağlamda değerlendiriyor. Faillerin doğrudan gösterilmediği bu yapısal suçun içinde hepimizin bir parçası olduğunu hatırlatıyor.
Hakan Ataman, ekonomik ve sosyal hakların Türkiye’de nasıl sistemli biçimde tırpanlandığını anlatıyor. Avrupa Sosyal Şartı’na koyulan çekincelerden, grev yasaklarına; emekli maaşlarındaki adaletsizlikten sendikasızlaştırmaya kadar çok yönlü bir analiz sunuyor. “Hakkını ararsan cezalandırılırsın” diyen bir düzende, sosyal adaletin mücadeleyle nasıl yeniden inşa edilebileceğini tartışıyor.
Ege Tonga, swing kültürünü yaşatan Fransa merkezli Swingtime Derneği ile yaptığı söyleşide müzik ve dansın özgürleştirici tarihine uzanıyor. Swing’in “kendini ifade etme dili” olarak nasıl evrildiği, geçmişin acılarına rağmen bugüne nasıl neşe taşıdığı anlatılıyor.
Şevval Tufan, yazar Sally J. Pla ile yaptığı söyleşide, çocuk edebiyatında nöroçeşitliliğin temsiline dair içten bir sohbet sunuyor. Otizm, anksiyete ve travmanın gerçekçi ama umut dolu temsillerle nasıl anlatılabileceğini konuşuyor.
Hüseyin Şengül, barış sürecine dair hem umutlu hem eleştirel bir yaklaşım sergiliyor. “Demokrasi olmadan barış olmaz, barış olmadan demokrasi gelişmez” düşüncesinden yola çıkarak, sürecin çok yönlü inşası gerektiğini vurguluyor. Erdoğan iktidarının güven vermemesine rağmen, barışa katkı sunmanın gerekliliğine dikkat çekiyor.
Nazan Haydari, Meral Akkent’in Nürnberg Kent Madalyası almasını vesile ederek, onun feminist müzecilik ve toplumsal cinsiyet odaklı çalışmalarını anlatıyor. Göçmen emeğinden kapsayıcı hafızaya uzanan, uluslararası diyaloglarla örülmüş bir yaşam öyküsünü görünür kılıyor. Akkent’in müzeler aracılığıyla kurduğu feminist belleği, yalnızca takdir değil, ilham olarak sunuyor.
Hüseyin Bul, Süreyya Deniz’in “Hâl Bu Ki” adlı öykü kitabını inceliyor. Engellilikten cinsel kimliğe, toplumsal travmalardan kadın dayanışmasına kadar birçok konuyu duyarlı bir dille işleyen öyküleri değerlendiriyor. Yazarın ötekilerle kurduğu bağın, dilindeki incelikle birleşerek rafine bir edebiyata dönüştüğünü vurguluyor.
Şeyhmus Diken, çocuk ve edebiyat üzerine bir yazı kaleme alıyor. Burhaniye Kitap Fuarı’ndan bir izlenimle başlayan yazı, Dicle isimli genç bir okurun Ahmed Arif’i sınıfa tanıtması üzerinden çocukların edebiyatla nasıl bağ kurduğunu gösteriyor
Vartan Halis Yıldırım, ‘Nırvart’ klamının izinde Dersim ozanlığını Homeros’tan Platon’a, Epikuros’tan Marx’a uzanan geniş bir düşünce haritasında konumlandırıyor. Müziğin, trajedinin ve hafızanın birbirine dolandığı bu coğrafyada, bir tek şarkının nasıl yüzyıllık acıları görünür kılabildiğini araştırıyor.
Cumartesi günü biamag’da buluşmak üzere.
(HA)

