Barış Gücü ABDnin Tetikçiliği Demek
Lübnan'da ateşkes tartışmaları içinde Türkiye'nin de asker göndermesi yer alıyor? Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesi makul mü?
Önce Dışişleri Bakanı'nın, ardından da Başbakan'ın demeçlerinden anlaşılıyor ki, Türkiye, Lübnan'da göreve hazırlanıyor. Bu göreve "sıcak bakanlar" seslerini daha gür çıkartmaya başladılar.
Türkiye'nin İsrail saldırganlığına ve bunun arkasındaki ABD planlarına bir biçimde katılmasının gerekçelerini hazırlamakla görevli olanlar, "Barış Gücü"nün iki işlevinden söz etmeye başladılar. Onlara göre, barışı sağlamak üzere bölgeye gidilmeyecek, sadece kararlaştırılmış "ateşkes"i idame ettirme amacı için oluşturulacak bir Güç'te yer alacak Türkiye.
Kamuoyunu oluşturma görevini üstlenen bir profesör şöyle diyor televizyonlarda: "Türkiye ancak tam barış sağlanırsa gider oraya." "Tam barış sağlanınca" "Barış Gücü"ne ne ihtiyaç var, orayı atlıyor. Haydi o profesör ve ancak o kadarını biliyor. Daha akıllılar ne diyor? Sadece "Ateşkesi korumak için" gideceğiz Güney Lübnan'a.
Tartışılan ateşkesin kapsamı ne?
Ateşkes'in amacı şimdiden belli değil mi? ABD diyor ki, eski duruma geri dönülemez bir ortam yaratıldıktan, Hizbullah çökertildikten, Güney Lübnan'dan, yani kendi ülkesinden, yurdunun topraklarından, İsrail'in istediği kadarından sökülüp atıldıktan, bu arada, Suriye ile İran'ı da stratejik bakımdan gerileten bir İsrail askeri olupbittisi tamamlandıktan sonra, ateşkes olacaktır. Yani, İsrail'in askeri ve stratejik/politik kazanımlarını garanti altına alan bir ateşkes ilan edilecek, ardından da bu kazanımları koruyacak bir "Barış Gücü" Güney Lübnan'a yerleştirilecektir.
Daha sonra da, bu biçimde işgal edilmiş toprakların, Şeba Çiftlikleri denen bir iki mezra ile, tutsak alınmış Lübnan hükümetine, yani uydulaştırılmış Lübnan'a devredileceği aldatmacası kamuoyuna pazarlanacaktır.
Açıkcası, etnik/dinsel temizliğe uğratılmış, insansızlaştırılmış Lübnan toprağını, İsrail'in uzantısı yapmaya ve buna karşı çıkacak Lübnanlı yurtseverleri vurmaya uyarlanmış bir güç olacak bu.
Türkiye'nin bu yapı içinde yer alması ne anlama gelir?
Böyle bir misyon içinde yer almak, her şeyden önce, Lübnan yurtseverleriyle çatışmayı, Hizbullah'la, bugün olmasa yarın, savaşmayı göze almak demektir. Bu, Siyonizm'in işgal güçlerini ikame ederek Arap halkları karşısında askeri cephede konuşlanmak, uzun süreli savaşma gücü olmayan ve oldukça yıpranmış İsrail silahlı kuvvetlerini de rahatlatarak Filistin'e yönlendirmek demektir. Bu, ABD'nin saldırganlığına tetikçilik yapmak demektir.
Türkiye'nin böyle bir sözde "Barış Gücü"ne katılmayı kabul etmesi, onu, uluslararası mezarlık bekçisi yapacaktır. Anadolu'yu halkların mezarlığına dönüştürmek isteyen anlayış, Siyonist Devlet'in Güney Lübnan'ı insansızlaştırma stratejisine yamanacaktır elbette. Ve bunu bir zamanlar Kuzey Amerika kıtasını yerli halkların mezarlığına dönüştürmüş ABD'nin emperyalist şemsiyesi altında yapacaktır.
Şimdiden, kamuoyunu hazırlamanın yollarını yapmaya başlamıştır bu anlayışta olanlar.
Dış kaynaklı gerekçelendirmeyi Cengiz Çandar aktarmıştı.
Şöyle diyor: "Bu plan yürürse ve yürürlüğe girerse, NATO üyesi Türkiye, 'Hayır, ben katılmıyorum. Benim, Hizbullah'a karşı güç kullanma yetkisine sahip bir güçte işim yok' diyebilir mi? Adama sorarlar, 'Sen, NATO üyesi misin; İran ve Suriye'den mi yanasın?' diye. Soruları arttırırlar ve şunu da sorarlar: 'Sen, Lübnan'ın egemenliğinden mi yanasın, Sünni Başbakan Fuad Siniora başkanlığındaki meşru Lübnan hükümetinin güçlenmesinden mi yoksa Hizbullah'ın, 'patronları' namına Lübnan'ı rehin almasından mı yanasın?..'Hükümete de, Ortadoğu'nun yakın geleceğinde NATO üyesi olduğunu hatırlamaktan ve ona göre davranmaktan daha ötede, fazla bir rol kalmıyor gibi..."
İşte NATO'culuk böyle çıkartılır insanın karşısına.
İçerdeki kamuoyu oluşturucuları ise, şimdilik, sadece iki gerekçeye sığınmış durumdalar. Birincisi, "ateşkesi sürdürmeyi hedef alan bir barış gücü" misyonunun askeri bakımdan çatışma içermeyen, politik açıdan da "tarafsız" ve risksiz bir insancıl görev olduğu yalanı. Kamuoyunun ağzına çalınan bal ise, dünyanın ve bölgenin efendileri yanında yer alınırsa, zalimlerin sofrasında oturulursa, Türkiye'ye de "Kürt lokması"nın düşeceği beklentisi.
Aslında belki bir ateşkes hiç olmayabilir de. Kıbrıs'taki İngiliz Üssü'nde büyük askeri hareketlilik yaşanmakta olduğu, ABD'li askerler için çadırlar hazırlandığı haberleri geliyor.
Bu kargaşa içinde, açıktır ki, kimileri bizi ateşe atmaya hazırlanıyor. (TK)