Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Hırvatistan ve Sırbistan’daki medya bütünlüğünün tartışıldığı Güney Doğu Avrupa Medya Gözlemevi’nin (SEEMO) Bölgesel Konferansı 12-13 Haziran’da Tiran’da yapıldı.
“Medya ve gazetecilik kamu yararına hizmet için mi, yoksa özel çıkar için mi?” başlıklı konferansa Balkan ülkelerinin yanı sıra Macaristan ve Türkiye’den de akademisyen, gazeteci, sivil toplum örgütleri ve gazetecilik örgütleri ile bakanlık temsilcileri katıldı.
Konferansta iki gün boyunca SEEMO’nun beş ülkedeki medya bütünlüğü üzerinden hazırladığı raporun sonuçları ekseninde medyanın sorunları ve çözüm önerileri konuşuldu.
AB kuralları taklit ediliyor
SEEMO Koordinatörü Brankica Petkovic yaptığı açılış konuşmasında, raporda beş ülkede de yurttaşların güvenilir ve doğru bilgi alma haklarını koruyacak etkili bir mekanizmaya sahip olmadığının ortaya çıktığını belirtti.
"İfade özgürlüğü ve medya özgürlüğü üzerine oturan demokrasi, medyadaki bu bozulma nedeniyle ortadan kalkıyor. Medyanın yozlaşmasına karşı, devletin birimleri üzerinde kamu baskısıyla, şeffaf olmayan medya sahipliğini, fonlama yöntemlerini, gazeteciliğin düşüşünü eleştirerek mücadele etmek aynı zamanda demokrasi için de mücadele etmek demek."
Petkovic, raporun genel bakış bölümünde uzun bir dönem sosyalizm ile yönetilmiş ve şu anda geçiş süreci yaşayan bu ülkelerdeki kurumlarla ilgili kamusal bir tartışma yaşanmadığına çoğunlukla demokratik ülkelerin kurallarının adapte ya da taklit edildiğine dikkat çekiyor.
İşte bu yüzden Avrupa Birliği'ne üye olmak isteyen bu ülkelerde her ne kadar AB standartlarında yasal düzenlemeler yapılsa da bunun pratiğe dökülemediği, AB standartlarında kurulan kurumların da yine farklı güç odaklarının kontrolüne geçtiğini vurguluyor.
Medya sahipliği şeffaf değil
Eskiden tamamen devlet kontrolündeki medya sahipliğinin her ne kadar özel sektöre kaysa da devletin çeşitli şeffaf olmayan ilişki biçimleri ve para yardımları ile bu kontrolü elden bırakmadığını ifade ediyor.
Petkovic, medya sahiplerinin bazen hiç bilinmediğini, bilinse dahi gerçekte sahiplerin onlar olmadığını bazen suç örgütleri ya da gizli servislerin bile sahipler arasında yer aldığına dikkat çekiyor.
Bu şeffaf olmayan sistemde Petkovic’e göre medya politikacıların politik görüşlerini yansıtmak, karşıt görüşleri ortadan kaldırmak, iş insanlarının da politikacılarla olan ticari ilişkilerinde rant sağlamanın bir aracı olarak görülüyor.
Gazete çok, çoğulculuk yok
Arnavutluk Medya Enstitüsü'nden Ilda Londo, 3 milyon nüfuslu Arnavutluk'ta 25 gazete olduğuna dikkat çekerek diğer dört ülkede de çok fazla medya organı olduğunu ancak bunun çoğulculuğu sağlamadığını sadece politik kararları dayatmak için yapay bir elde tutma olduğunu belirtti.
Konferansta eleştirel gazeteciliği yok etmek için yasaları kötüye kullanarak gazetecilere çok yüksek meblağlarda hakaret davaları açıldığına da dikkat çekildi.
Makendonya Medya Enstitüsü'nden Bilijana Petkovkska, televizyon kanalları için yerel müziği korumak adına dengeli yayın için belli kurallar olduğunu ancak hükümetin bu kanunu muhalif basına karşı "yabancı müzik çok" diyerek ceza yöntemi gibi kullandığını belirtti.
Gazetecilere saygı kalmadı
“Gazeteciler bu bozulmanın kurbanı mı yoksa bileşeni mi?” başlıklı oturumda konuşan Belgrad’daki Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Jovanka Matic, eskinden saygı duyulan gazetecik mesleğinin de medyadaki bu yozlaşmayla ortadan kalktığına dikkat çekiyor.
“Gazeteciler Hırvatistan dışında 250-400 euro arasında maaş alıyor. Bu ortalama gelirin dahi altında. İş güvenceleri yok. Sürekli baskı altındalar. Toplumda güvenirlikleri kalmadığı için saygınlıkları da bitti.
Facebook'tan patrona açık mektup
"Sendikalar güçsüz, gazeteciler arasında dayanışma yok. Gazetecilik örgütleri var ancak politik ve etnik aidiyetleri gazeteciliğe çare bulmanın öncesinde geliyor. Kutuplaşma yaşıyorlar, yani herkes birbirini düşman görüyor. Üstelik tüm bunlara ek olarak son 10 yılda gazeteciler arasında etnik bölünme daha da arttı.
"En tehlikeli ve umut kırıcı olan şey ise gazeteciler yozlaşan bu medyayı düzeltebileceklerine dair olan inançlarını yitirmeye başladı. Onların bu inançlarını yitirmeleri zaten gazeteciğin ölmesi demek. “
Matic, Sırbistan’da Pink Tv’de çalışan ve iki aydır maaşını alamayan bir kadın gazetecinin facebook’tan kanal sahibine “İşimin karşılığı maaşımı istiyorum” açık mektubu yazdığını, toplum içinde kahraman olarak ilan edilse de işten atıldığını anlattı. Üstelik patronun eşinin de açık mektupla diğer çalışanlara "Buyrun istifa edin" dediğini ancak kimsenin işi bırakmadığını anlattı.
Gazeteci hem kurbanı hem parçası
Gazeteci Duska Jurisic, Bosna Hersek’te çalıştığı devlet televizyonundan gazetede kendisi hakkında yazılan ve nefret söylemi içeren bir yazı nedeniyle çıkarıldığını ve bunun sadece etnik kimliğinden ötürü olduğunu söyledi.
Ora News’ten Ilva Tare de “Gazeteciler bu yozlaşmanın hem kurbanı hem de parçası. Ancak maaşını dahi alamayan biri nasıl gazetecilik kuralları için mücadele edebilir ki?” dedi.
Bağmsız Gazetecilik Platformu P24'ten gazeteci Yavuz Baydar da Türkiye'de gazetecilerin işsiz kalmasına ya da hapse girmesine neden olan medya sahipliği ve politik baskılara değinerek Balkan ülkeleri ile benzerliğe dikkat çekti.
Sonuç bölümünde yozlaşan medyanın düzelmesinin ancak gazetecilerin, sivil toplum ve toplumla bir araya gelerek, onların desteğiyle gerçekleşebileceği vurgulandı. (NV)