Ömer Madra: Bugün biraz Arjantin'den bahsedelim, borçlarının yeniden yapılandırılması işlemi büyük ölçüde tamamlanıyor gibi görünüyor galiba?
Hasan Ersel: Arjantin borçlarından kurtuldu! 25 Şubata kadar süre vermişti alacaklılarla. Görüşme yapıldı, borçları yeni koşullara bağlandı. Tabii, böyle bir anlaşmanın ciddi olabilmesi için alacaklılarının büyük ölçüde katılması gerekli. Bir alacaklı gelir, bin tanesi gelmezse olmaz. Onun için katılımın yüksek olması önemliydi.
Bu katılım yüksek oldu, alacaklıların yüzde 76'sı katıldı. Dolayısıyla kafalardaki "yüzde 75 gibi bir oran sağlanmalı" koşulu sağlanmış oldu. Yalnız Arjantinli alacaklıların katılım oranı -alacaklıların bir kısmı Arjantinli bir kısmı Arjantin dışından- yüzde 97. Bunun anlamı da, yabancılarda katılım oranı yüzde 54 gibi oluyor, yani düşük.
ÖM: Katılımdan kastettiğin kabul edenler?
HE: Bu borcun, bir kısmından vazgeçmek dahil, söylenen koşullarda (taksitle) ödeneceğini kabul edenler. Arjantinliler borcun yüzde 38.4'üne sahiplermiş, borcun çoğu dışarıya imiş.
Arjantin içinden katılanlarda da bir sorun daha var. Buralarda önemli katılımcılar emeklilik fonları ve bankalar. Yalnız bunların hepsi de devletin kontrolünde. Böyle olunca katılımı sağlayan, devletin emir verebildiği kişilerdir diye düşünülebilir.
Böyle bir kaygı da var. Bırakalım bu noktayı, borcun yüzde 61.6'sını elde tutan yabancıların da yüzde 54'ü katılmış. Böyle olunca Arjantin borçlarında önemli bir indirim sağlamış oldu ve kalanı da taksitlendirmiş oldu.
Şimdi şu tartışılıyor: Borç alıyorsunuz, kullanıyorsunuz. Sonra ödeyemeyecek duruma düşüp, koşullarınızı alacaklılara kabul ettiriyorsunuz. Fena bir yol değil gibi görünüyor. Ama herkes böyle yaparsa ne olur?
ÖM: Kötü bir örnek teşkil eder mi diye?
HE: Tabii olay Arjantin açısından o kadar da hoş değil. Arjantin günlük konuşmalarımızda kullandığımız anlamda iflas etmiş durumunda. Bu durumda olmak hoş bir şey değil. Ülke, epeyce sıkıntılı bir dönem yaşadı.
Arjantin'in borcunun hepsi de bu pazarlığın içine alınmadı. Bu borç bütün Arjantin'in dış borcunu kapsamıyor, bunun dışında 20 milyar dolar var. Tarihin en büyük olayı. Fakat Arjantin'in daha da borcu var. Arjantin bir nefes almak için böyle bir yola gidiyor ama sıkıntıları bununla bitmiyor.
Bu noktada üç karar alıcının davranışına bakmak gerekli. Bunlardan bir tanesi IMF, ötekisi Arjantin. Sonuncusu ise uluslararası bankalar. IMF açısından bakarsanız; IMF'nin görevi, uluslararası iktisadi ilişkilerin sağlıklı bir şekilde sürmesini sağlamak.
Bu borç ve alacak ilişkilerinin bozulmamasını da içeriyor. Böyle olunca bir Arjantin örneği acaba başka örnekleri tahrik eder mi sorusu çıkıyor. IMF'nin tahminen bundan sonraki gayreti, bunun bir örnek alınmamasını sağlamak olacaktır. Bunun için de Arjantin'le tekrar pazarlığa oturması gerekli.
Bu defa IMF için bir tek yol kalıyor, çok sıkı bir program yaparak, Arjantin'de mali disiplini sağlanması, bankacılık sisteminin toparlanması ve faiz dışı fazlanın daha fazla yaratılmasını içeren bir program yapması.
Bu defa IMF'nin şöyle yapması gerekiyor: "Ya bunu yaparsınız ya bu iş burada biter!" Geçmişte IMF döndü, "kurtarayım, yardım edeyim, aman çok kötüye gidiyor" diye dönüşler yapmış ve eleştirilmişti.
Bu defa daha sert olması gerek. Konu Arjantin'e karşı sert olmak değil. Bu işin ancak fiyatı ödenerek yapılabildiğini göstermek gerekiyor. Ancak o zaman "ben de bu yola gidip borcumdan kurtulayım" diyenlerin önü kesilebilir. Bunu IMF'nin yapması bekleniyor mali çevrelerde. Ama yine o kadar emin olamıyor insan. Sonuçta bunlar politik olaylardır. Fakat şimdilik beklenen bu.
Arjantin ne yapacak? Arjantin'in durumunu toparlaması lazım. Bu olay ona belki bir nefes aldırıyor, ama sadece yasal açıdan nefes aldırıyor, yoksa zaten borcunu ödemediği için nefes almıştı. İkide bir kapısını aşındıranlar vardı, onlarla uğraşıyordu.
Aslında bu kapısını aşındıranlarda fazla değişiklik olmadı. Yabancılar, özellikle İtalya'dakiler bildiğim kadarıyla mahkemeye gidiyorlar. Yani kapı aşındırma devam edecek ama borcun servisini ödeme, o yükü ödeme konusunda biraz hukuki rahatlık sağlandı.
Arjantin'de enflasyonun yükselmesi tehdidi var. Bir de sermaye hareketlerinin doğurduğu rahatsızlık var. Arjantin Ekonomi Bakanı Roberto Lavagna, "sermaye hareketlerini kısıtlayabiliriz" anlamında bir şeyler söylemiş.
Arjantin bütün bu işi yaptıktan sonra da kendisi yine bazı sert tedbirler almak zorunda hissediyor kendini. Ama bunların politik yapılabilirliği var mı yok mu? Onun için Arjantin'in siyasal yapısına bakmak gerek.
Dolayısıyla, Arjantin borcunu yeniden yapılandırdı diye insanların rahatlayacağı filan yok. İktisat politikası daha da sıkı devam etmek zorunda veya yine sorun çıkacak.
Üçüncü grup ise bankalar. Benim onlara ilişkin bekleyişim, okuduğum yazarlardan biraz farklı. Arjantin'e bu paraları kaptıran bankaların bu ülkeyle iş yapmayı pek istemeyecekleri görüşü var. Ben o görüşte değilim. Bankalar öyle davranmıyor.
Amerikalı bir iktisatçı yıllarca önce bir yazısında demişti ki "finans kesiminde iki cins insan vardır, bir kısmının belleği çok zayıftır, bunlar menkul kıymet piyasasında çalışırlar, bir yılda her şeyi unuturlar. İkinciler bankacılardır, onların biraz daha uzundur, onlar da 5 yılda her şeyi unuturlar." Bu olaylar olup bittiğinden bu yana 5 yıl geçti, bankalar bence pekâlâ Arjantin'e kredi açabilirler. Arjantin'in tarihinde bu olay ilk defa olmuyor. (Başka Latin Amerika ülkelerinde de olmuş) Ama bankalar yine dönüp gelmişler. Yine kredi açabilirler.
Yalnız bir değişiklik var, ona dikkati çekmek istiyorum. Uluslararası bankalarda risk hesaplama sistemleri değişiyor. Mali sistemin gözetiminden sorumlu yetkeler bankaların kredi risklerini yakından izleme yükümlülüğü altındalar.
Yani Avrupa'daki ve Amerika'daki bankacılığı düzenleyen/gözetimini yapan yetkeler daha katı davranacakları, bankalara hesap soracakları için bankalar biraz daha değişik davranabilirler. Özetle, bu ortam nedeniyle bankalar biraz daha dikkatli olurlar, ama yine iş yaparlar, para kazanacaklarsa kredi verirler, riski alırlar.
ÖM: Ama daha yüksek faizle öyle mi?
HE: Evet. Arjantin'e önümüzdeki dönemde -bu olaylar olmasaydı- alabileceğinden daha yüksek faizle kredi alacak. Mantığı yürütürsek oraya geliyor.
ÖM: Sonuçta değerlendirme yapıldığı zaman benim aklımdaki bir tek, en önemli soru, IMF'nin postel model örnek çocuğu olarak gösterilirken bütün dünyada birdenbire beklenmedik bir çöküşte tarihin en büyük rakamı yükü ile karşılaşan bir ülke var.
Burada IMF'nin kendisini de gözden geçirip uluslararası finans kuruluşlarının "biz de önemli hatalar yaptık" demeleri hâlâ gerekli değil mi?
HE: IMF konusunda farklı değerlendirmeler yapılabilir ama bizde bir laf vardır, "deveye niye boynun eğri?" demişler, o da "nerem doğru ki?" demiş. IMF nasıl çalışıyor, değişen dünya koşullarına uyum sağlıyor mu? Amacına hizmet ediyor mu? Bu sorular hep soruluyor.
IMF bağlamında iki farklı soru var. Bunlardan birisi IMF'nin amacını sorguluyor. Bu bağlamda, örneğin, IMF "gelişmekte olan ülkelere çok yardımcı olmuyor, gelişen ülkelere yardım ediyor" diye eleştiriliyor.
İkincisi soru ise amacı veri alıyor. Bu defa sorulan soru IMF'nin bu amaca hizmet etmekte yeterli olup olmadığı. Dünyada çok hızlı bir değişiklik oldu, IMF gibi kuruluşların ne olup bittiğini anlamaları, kendilerini buna uyarlamaları gerekiyor. Olup biteni en iyi anlayabilecek olanlar da yine onlar.
Çünkü dünyada olup bitenleri en çok takip edenlerin başında yine IMF geliyor.
IMF'nin bundan sonra benzer bir olaya yol açmaması gerekli. Yani bir ülkenin bu noktaya gelmeden evvel uyarılması, ilgililerin de bilgilendirilmesi gerekli. Daha evvel, "ayıp oluyor" diye mi düşünüldüğünden nedir, bu işler pek açığa çıkmıyordu.
Konu açığa çıkınca da iş işten geçmiş oluyordu. Ülke kötüye gidiyorsa, hem ülkeyi hem de ilgili tarafları önceden uyarmanız çok önemli. Çünkü karşı taraf da der ki, "galiba işler iyiye gitmiyor" ve tavrını değiştirir.
Bu da ülkenin tavrını etkiler. Bunu engelleyen unsurlardan bir tanesi, IMF raporlarının gizli kalmasıydı. Sonra ülkelere "bu raporu yayımlamaya izin verin" dendi. Örneğin, Türkiye'ninki yayımlanıyor. IMF raporu yazınca IMF'nin kurullarında kabul edilir edilmez biz de okuyoruz, IMF'nin nasıl düşündüğünü öğreniyoruz. Bu tür malumatın daha saydam bir şekilde ortaya çıkması gerekli.
İkinci nokta, bu sorumluluğu kabul etmek lazım ki, dünyanın geldiği noktada finans sisteminin çalışma biçimi pek de öyle gelişmekte olan ülkelere, yükselen ekonomi diyorlar ya -nereye yükseldiklerini anlamadım ama yükseliyormuşuz!- yaramıyor, oralarda büyük krizlere yol açabiliyor.
Burada kasıttan bahsetmiyorum. Yani biri kasıtlı olarak Arjantin'i batırıyor diye bir şey yok. Ama dünya para sistemindeki dalgalanmalar Amerika'da, Avrupa'da rahatsızlık yaratırken bizim gibi ülkelerde çöküntü yaratabiliyor. Bunu engelleyecek mekanizmaların tasarımı gerekiyor.
Bu dünyada finansal sistemin işleyişinden hereksin yarar sağlayabilmesi için yapılması gereken bir şey. Oturup düşünülmesi gerekli. Örneğin bölgesel bloklar mı yapılacak, Doğu Asya için bir blok düşünsek, Çin, Tayvan, Vietnam, Tayland, vs. bir arada.
Orada aşırı kur hareketleri olduğu zaman o bloğun merkezi (diyelim ki o da Tokyo olsun) devreye mi girsin? AB, Euro yoluyla, kendi içinde bir kur sabitliği getirdi. Acaba başka yerlerde buna benzer bir şeyler mi yapılması gerekli? Dünya mali sisteminin işleyişinin yeniden tasarımı gerekiyor.
Bu da kolay bir iş değil, zor bir iş, farklı çıkarlar var, farklı algılamalar var: Öte yandan da mevcut durumun pek rahat sürmesi de zor. Olmayacak tek şey, vazgeçelim içimize kapanalım demek. O daha büyük tatsızlık yaratıyor.
ÖM: Oldukça da ciddi, radikal bir değişimin gündemde olduğu bizzat IMF gibi ya da Dünya Bankası gibi kuruluşların içinden gelen Stiglitz gibi iktisatçıların söylediği bir şey zaten değil mi?
HE: Tabii, buradan biz kendi küçük dünyamızdan bakıp görüyoruz da, her gün bu işin içinde yaşayan ve bunu tartışan insanların görmemesi mümkün değil. Bir kısmı görmemekte ısrar ediyor desek bile, o kadar da tahsilsiz, görgüsüz insanlar değiller ki. Ama ne yapılabilir?
Teknik olarak ne yapılabilir? Bu iktisatçılar dünyasının çözeceği bir şey. Ondan sonra bir de siyasi kabul var, ortaya çıkanın aynı anda Amerika'yı da Japonya'yı da, Zimbabwe'yi de tatmin etmesi lazım.
ÖM: Kesinlikle öyle. Türkiye için de birçok paralelliği ve düşündürücü özelliği barındıran bir konu.
HE: Bence bu kopya edilebilir bir yol değil, "biz de bu yola gidelim" dersek bir yarar sağlayamayız, benim görebildiğim kadarıyla. Arjantin de bundan yarar sağlayamayacak.
Ama, Arjantin'in çaresi yok, o başka... Bizim açımızdan özenilecek bir yol değil. Uluslararası ilişkilerde insanların sözünde durması lazım, durmayınca bir yerde fatura yazılıyor.
ÖM: Ne anlamda?
HE: Her anlamda, bir şeyi taahhüt ettiğiniz zaman yapmanız lazım, borç aldığınız zaman "ödeyeceğim" diyorsunuz, ödemeniz lazım, ödemezseniz başınıza bu kadar çok sorun çıkıyor. Ama uluslararası ilişkilerde her şey parayla değil, diğer başka taahhütler de vardır. Mesela AB ile sürecimizi başlattık, "şunları, şunları yapacağız" dedik, yaparsak bir şeyler olacak, yapmazsak da bizim için olumsuz olacak. (ÖM/BA)