Arjantin mahkemesi cunta döneminde, El Vesubio toplama kampında yaşanan insan hakları ihlallerinin sorumlularından iki eski subayı ömür boyu hapse mahkum etti.
Bir eski general ve bir eski albay, 84 yaşındaki Hector Gamen ve 81 yaşındaki Hugo Pascarelli, cunta döneminde (1976-1983) El Vesubio toplama kampında gerçekleştirilen insan kaçırma, tecavüz, işkence gibi suçlardan yargılanarak ömür boyu hapis cezası aldı.
Telegraph gazetesinde yayınlanan habere göre, kampın askeri yetkilisi Albay Pedro Duran Saenz dava sürerken haziran ayında hayatını kaybetti. Beş eski Vesubio gardiyanı ise 18 ile 22 yıl arası hapis cezalarına çarptırıldı.
Bir buçuk yıl kadar süren yargılamalar sonunda mahkeme 15 Temmuz 2011 günü, El Vesubio'da 19'u kurşuna dizme olmak üzere, 156 "insanlığa karşı suç" işlendiği kararına vardı.
Hak örgütlerine göre askeri cunta döneminde yaklaşık 30.000 kişi kayboldu.
Buenos Aires'in güneybatısında yer alan El Vesubio kampında, 1976-1978 yılları arasında yaklaşık 2500 kişi tutuldu.
Toplama kampında bulunan ve işkenceye maruz kalan isimler arasında yazar Haroldo Conti, çizgi roman sanatçısı Hector Oesterheld, yönetmen Raimundo Gleyzer, Alman sosyolog Elisabeth Kasemann ve Fransa vatandaşları Francoise Dauthier ile Juan Soler de vardı.
Soler'in oğlu şu an 41 yaşında ve anne babasının kaçırıldığı günü çok net hatırlıyor.
"Bir grup adam camları, kapıları kırarak eve girmişti. Annemi saçından sürükleyerek dışarı çıkardılar. Benimle dört ve altı yaşlarındaki iki kardeşimi, bizi daha sonra büyükanneme götürecek olan bir komşumuza bıraktılar. Ailemiz hakkında bundan fazlasını hiçbir zaman öğrenemedik."
Kasemann ise 1977'de kaçırılmış, sekiz hafta sonra bedeni, diğer 15 tutuklununkiyle birlikte, pek çok kez kurşunlanmış halde boş bir alanda bulunmuştu. Kasemann davasının şikayetçileri arasında Alman hükümeti de vardı.
Oesterheld'in cunta döneminde kaybolan dört kızının da öldüğü tahmin ediliyor. (HH/YY)
Avrupa Parlamentosundan "muhalefet belediyelerine kayyım atamalarına son" çağrısı
Avrupa Parlamentosu (AP), perşembe günkü oturumunda Türkiye’de belediyelere kayyım atanmasını gündemine aldı. Parlamento seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanmasını kınayarak uygulamayı sona erdirmeye çağıran bir karar aldı.
Avrupa Parlamentosu Avrupa Birleşik Sol/İskandinav Yeşil Sol grubunun Türkiye'de baskı altındaki muhalifleri tanıtan el ilanı/GUE/NGL
Avrupa Parlamentosu, çarşamba günü tartışıp perşembe günü karara bağladığı gündem maddesinde görevden alınan belediye başkanları ve Ekrem İmamoğlu’na açılan davalarla siyasi yasak getirilmesi olasılığını muhalefete yönelik baskıların bir göstergesi olarak değerlendiren bir çağrı çıkardı.
Avrupa Parlamentosu milletvekilleri, Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış'ın yerine kayyım atanması ve Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’a hapis cezası verilmesini sert bir dille kınadılar ve Türkiye’nin "hukukun üstünlüğüne uyması gerektiğini" vurguladılar.
Türkiye’de "terörle mücadele" yasalarının sistematik olarak özellikle muhalif siyasetçilere ve insan hakları savunucularına karşı kullanıldığı belirtilen kararda bu uygulamanın demokratik ilkeleri ihlal ettiği ifade edildi.
Avrupa Parlamentosu kararında, 2024 yerel seçimlerinden bu yana İçişleri Bakanlığının sekiz DEM Partili ve iki CHP’li belediye başkanını görevden alarak yerlerine kayyım atadığını kaydetti. 2016’da olağanüstü hal dönemi kararnamelerinin OHAL kaldırılırken yasaya aktarılmasının bu işlemleri mümkün kıldığı belirtilen kararda bu sonucun "yerel demokrasiyi baltaladığı" vurgulandı.
Avrupa Parlamentosu, görevden alınan belediye başkanlarının derhal serbest bırakılmasını ve görevlerine iade edilmesini istedi. Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını eksiksiz uygulamaya davet etti.
Yaptırım talebi
Avrupa Parlamentosu ayrıca, Türkiye’ye sağlanan AB mali yardımlarının hukukun üstünlüğüne ve temel haklara saygı şartına bağlı olduğunu hatırlattı ve Avrupa Komisyonuna Türkiye’deki hak ihlallerinden sorumlu yetkililere yönelik yaptırım uygulanmasını önerdi.
Parlamento, Türkiye’nin demokratik normlara uymasını ve yargı bağımsızlığını yeniden tesis etmesini istedi ve "çözüm süreci"nin yeniden başlatılmasının önemine dikkat çekti.
Yaptırım gelir mi?
Avrupa Parlamentosu kararları, Birliğin yürütme organı Avrupa Birliği Komisyonuna bir direktif oluşturmuyor. Bu kararlar bağlayıcı olmadığından otomatik olarak Türkiye'ye yaptırım uygulanmasını zorunlu kılmıyor. Ancak bu tür kararlar siyasal yol göstericilik nitelikleriyle Avrupa Birliği'nin (AB) diğer kurumları üzerinde siyasal ve etik basınçlar oluşturarak Birliğin Türkiye'yle ilişkilerini etkileyebilir.
*Lazkiye’de tutuklu askerlerin serbest bırakılması talebiyle düzenlenen protesto. (Fotoğraf: Mohammed Alaaddin/Facebook)
Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ve müttefiklerinin 8 Aralık 2024’te Suriye’de yönetimi ele geçirmesinin ardından, ülke genelinde saldırılar ve hak ihlalleri artarak devam ediyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), bugün yayımladığı raporda, yargısız infazlar ve intikam cinayetlerinin ‘endişe verici’ bir şekilde arttığını belirtti.
Saldırılarda eski askeri ve güvenlik mensuplarının yanı sıra sivillerin de hedef alındığını, bazı olaylarda mezhepsel saiklerin ön plana çıktığını belirten SOHR, Suriye’nin sahil bölgesinde saldırıların arttığına dikkat çekti.
Ülke nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, Suriye’nin batısında, ‘sahil bölgesi’ olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğunlaşmış durumda.
Gözlemevi, sahil bölgesinin yanı sıra Humus ve Hama’da saldırıların günlük hayatın bir parçası haline geldiğini, bu cinayetlerin cezasız kalmasının ise ülkedeki istikrarsızlığı daha da derinleştirdiğini belirtti. SOHR ayrıca, yaşananların Suriye’nin sürekli bir şiddet sarmalına sürüklenmesi riskini doğurduğunu vurguladı.
Saldırıları kınayan ve faillerin adalet önüne çıkarılmasını talep eden SOHR, “Bu adım, Suriye’de istikrarın sağlanması ve mezhepsel gerilimi körükleyen şiddetin sona erdirilmesi açısından hayati öneme sahip” açıklamasında bulundu.
SOHR verilerine göre, 2025’in başından bu yana, Suriye’nin çeşitli vilayetlerinde yaşanan saldırıların toplam sayısı 140’a ulaştı. Bu saldırılarda 271 kişi hayatını kaybetti.
Saldırıların bölgelere göre dağılımı şöyle:
Şam: 1’i mezhepsel saldırılarda olmak üzere 7 kişi
Rif Şam: 1’i mezhepsel saldırılarda olmak üzere 26 kişi
Halep: 8 kişi.
Humus: 73’u mezhepsel saldırılarda olmak üzere 110 kişi
Hama: 42’si mezhepsel saldırılarda olmak üzere 70 kişi
Lazkiye: 13’ü mezhepsel saldırılarda olmak üzere 20 kişi
Tartus: 11’i mezhepse saldırılarda olmak üzere 15 kişi
SOHR’un 13 Şubat tarihli raporuna göre, Humus Merkez Hapishanesi ve çeşitli gözaltı merkezlerinde tutulan 50’den fazla kişi serbest bırakıldı.
Bu kişilerin, birkaç hafta önce Humus ve kırsalında düzenlenen güvenlik operasyonları sırasında gözaltına alındığı belirtilirken, bazı tutukluların gözaltı süresince günlerce işkenceye maruz bırakıldığı rapor edildi. Ayrıca, kronik hastalıkları olan yaşlı mahkûmlara gerekli tıbbi bakımın sağlanmadığı da bildirildi.
Geçtiğimiz ocak ayının sonlarında, yerel yetkililer, Suriye halkına karşı savaş suçlarına karışmadığı tespit edilen 275 kişiyi Humus Merkez Hapishanesi’nden serbest bırakmıştı. Ancak aynı dönemde Humus ve kırsalında yaklaşık 1800 kişi gözaltına alındı.
Hama, Adra ve Harim’de halen yaklaşık 8 bin askeri personel tutuklu bulunduğunu belirten SOHR, gözaltı süreçlerinin adil ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi, hukuksuz tutuklamaların son bulması ve insan hakları ihlallerinin önlenmesi konusunda yetkililere çağrıda bulunuyor.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Ne olmuştu?
Suriye’de 8 Aralık 2024’te Esad ailesinin 53 yıllık yönetimi ve Baas Partisi’nin 61 yıllık hâkimiyetinin sona ermesinin ardından, Alevi ve Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde sivillere yönelik saldırılar ve cinayetler artış gösterdi.
Ülke nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğun olarak yaşıyor. Ayrıca, Humus ve Hama vilayetleri ile başkent Şam’ın bazı bölgeleri de önemli Alevi nüfusuna ev sahipliği yapıyor.
Son dönemde artan saldırılar ve HTŞ öncülüğünde başlatılan “güvenlik operasyonları,” bölge halkının güvenliği üzerinde ciddi bir tehdit oluştururken, Alevi toplumu, bu saldırıların durdurulması ve bölgedeki güvenliğin sağlanması için yetkililere acil çağrıda bulunuyor.