Antakyada Varoş Gerçeği
-Burada 10-12 aile var, hemen hepsi tek gözlü evde yatıp kalkıyor, tuvaletleri yok, kanalizasyon tesisatı yok, pis sular evin önünden itibaren her tarafa akıyor, çöplük, pislik, dağınıklık, çamur, hurda eşyalar, hemen yandaki haşere yuvası derede akan kırık-dökük uyduruk kanal suları.. Görüntü her türlü bulaşıcı bir hastalığın kolaylıkla yerleşebileceği pislikler diyarını andırıyor..
-Onların hiçbir suçu yok, zira okuma olanağı bulamadıkları için okuyamamışlar, çok yoksul oldukları için de çocuklarını okula gönderemiyorlar, paraları olmadığı için ev yapamıyorlar, buldukları tahtaları birleştirip dere kenarında "Küme evler"adı altında tahtadan barakalar yaptırıp ev diye içine yerleşivermişler.
-Onlar içimizden birileri,aramızda yaşıyorlar, oturdukları sözde evlerin 200 metre yanında Antakya'nın ünlü bir restaurantı var,orada her gün yüzlerce kişi afiyetle yemeğini yerken,onlar ise değil lokanta sofrasında yemek yemek, evde bile sofra kuramıyorlar, olsa olsa kebapın kokusunu solumak zorunda kalıyorlar. Çünkü onlar yemek ihtiyaçlarını her gün çöp bidonlarını karıştırarak elde ettikleri artıklardan sağlıyorlar. Ancak çöp artıklarıyla yemek ne zamana kadar? Bu gidişle anlaşılan insanlarımız zaten çöp bidonlarına yemek artığı da dökemeyecekler.
-Saraykent mahallesinin 28. sokağın alt tarafındaki dere kenarında tahtadan bir göz ev yaptırıp içine yerleşen bu insanların yaptıkları işler: Zurnacılık, hurdacılık, çöpçülük.. Onlar, kıt kanaat geçinmeye de razılar, yeterki karınları doysun,çocuklarını okutabilsinler. Burada onlarca çocuk okul çağında olmasına rağmen okula gidemiyor. Zira babaları, ekonomik durumları çok kötü olduğu için çocuklarını okula gönderemiyor, Çocuklar da baba mesleği hurdacılık, zurnacılık, çöpçülük yapmak zorunda kalmışlar.
Onlarla görüşmemizde, konuşmamızda hep bir ağızdan:
-Abi keşke okula gidebilsek, keşke birileri bizi okutabilse, bizim babalarımız fakirdir, paramız yoktur, biz de okumak istiyoruz, Biz de herkes gibi okumak istiyoruz.. diyorlar.
-Evet.. Ulusal eğitime destek kampanyasının olanca hızıyla sürdüğü bugünlerde Saraykent küme evlerde okula gitmek isteyen çocukların feryatları yükseliyor:
Okumak istiyoruz...
-Çocukların okuma feryatları yükselirken aralarına yaşlı bir kadın giriyor ve başlıyor dert yanmaya
-Bre oğlum.. Benim dölüm askerde, kocam ölük,yalnızım, bana da yardım edin..
Daha önce gazetemizde haber konusu olan üç çocuk da bizi görünce babalarıyla yanımıza yaklaşıyorlar.
-Abi ne oldu? Biz okula gidebilecek miyiz?
Bu kez çocuklar dertlerini anlatamadan babaları araya girdi başladı anlatmaya.
-Ben hurdacıyım,günde 1-2 milyon lira kazanırım, 5 çocuğum var, evimi geçindiremiyorum, sel felaketinde evim yıkıldı, o günlerde biraz yardım aldım ancak çok yetersiz. Oturacak evim yok,tahtadan yaptırdığım bu evde 5 çocuğumla birlikte kalıyorum. Eşim fakirlikten evi terk etti, bizi yalnız bıraktı, Çocuklardan biri parasızlıktan okuldan ayrıldı,biri okula hiç gidemedi,işe gidemediğim zaman çöp bidonlarındaki artık yemekleri toplayıp eve getiriyorum, buna mecburum..
Devletimizden isteğim biraz yardım etsinler, tek gözlü ev istiyorum, çocuklarımı okutmak istiyorum,iş istiyorum..