Afetler ve Kadın Politikaları Kurultayında mücadele mesajı öne çıktı
KADAV’dan yapılan açıklamada, kurultayın Türkiye’de ve dünyada kadın-erkek eşitliği mücadelesine ve eşitlikçi afet yönetimi politikalarına önemli katkılar sunacağına olan inanç dile getirildi.
Kadınlarla Dayanışma Vakfı’nın (KADAV) öncülüğünde, 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde Afetler ve Kadın Politikaları Kurultayı düzenlendi.
İlk kurultay, 8 Şubat Cumartesi günü yapıldı. Etkinliğe, afet ve toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları üzerine çalışmalar yapan 40’tan fazla kadın örgütü, sivil toplum kuruluşu ve akademisyen katıldı.
Katılımcılar, Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğuna dikkat çekerek, nüfusun yüzde 75’inin aktif fay hatları üzerinde yaşadığına vurgu yaptı. Küresel iklim krizi, ekolojik tahribat, savaş politikaları ve afetlerle ilişkili sorunlar göz önüne alındığında afet yönetiminin toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle yeniden ele alınması gerektiği belirtildi.
Kurultayda, afet yönetimiyle ilişkili kurumların "cinsiyet körü" yapısından kurtulması, kadınların karar mekanizmalarında eşit temsil edilmesi ve hak temelli bir dayanışma anlayışının geliştirilmesi gerektiği ifade edildi. Bu çerçevede, kurultayın kalıcı bir dayanışma ağı olarak her yıl 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde toplanmasına karar verildi.
Kadınlar en çok zarar görenler ancak en büyük sorumluluğu üstlenenler
Katılımcılar, kadınların afetlerde en fazla zarar gören kesim olmasına rağmen, kriz sonrası yaşamın onarılmasında en ağır yükü omuzladıklarına dikkat çekti. 6 Şubat depremlerinde ortaya çıkan sorunlardan hareketle afet politikalarında köklü değişikliklerin gerekliliğine işaret edildi.
Deprem sonrası binlerce insanın iki yıldır konteyner kentlerde yaşamaya devam etmek zorunda bırakıldığı hatırlatılarak, bu durumun özellikle kadınlar ve çocuklar için yaşam koşullarını daha da zorlaştırdığı ifade edildi. Kalıcı konut üretimine öncelik verilmesi gerektiği vurgulandı.
Afetlerde cinsiyetçilik ve hak ihlalleri gündeme geldi
Kurultayda, afet müdahalelerinde ve yardım organizasyonlarında karşılaşılan cinsiyetçi uygulamalar da ele alındı. Kadınların doğum kontrolüne erişiminin kısıtlanması, bakım yükünün kadınların omuzlarına yüklenmesi, kadına karşı şiddetle mücadelede politika eksikliği gibi birçok sorun masaya yatırıldı. Katılımcılar, bu eşitsizliklerin afet sonrası çarpan etkisiyle daha da derinleştiğini ifade etti.
“İstanbul Sözleşmesi yaşatır, yaşasın kadın dayanışması”
Kadın örgütleri, eşitliğin tüm politikalarda temel hedef haline getirilmesi gerektiğini vurguladı. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin göz ardı edilmesi ve "Aile Yılı" gibi uygulamalarla kadın haklarının geri plana itilmesine tepki gösterildi.
Kurultay, "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır, Yaşasın Kadın Dayanışması" sloganlarıyla sona erdi.
Kurultayların devamlılığı sağlanacak
Alınan kararlar doğrultusunda, kurultayların sekretaryasını Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) yürütecek. Kadın örgütleri arasında iletişimin sürdürülmesi amacıyla ortak ağlar kurulacak. İkinci kurultay, deprem odaklı olarak planlanacak ve bağımsız kadın örgütleriyle birlikte organize edilecek.
KADAV’dan yapılan açıklamada, kurultayın Türkiye’de ve dünyada kadın-erkek eşitliği mücadelesine ve eşitlikçi afet yönetimi politikalarına önemli katkılar sunacağına olan inanç dile getirildi.
Manken Aktivist Melisa Aydınalp’ten erkek şiddeti protestosu
“Aile Yılı Değil, Mücadele Yılı – Şubat’ta 16 Kadın Öldürüldü” yazılı döviz taşıyan Aydınalp, "Bir kez daha vurguluyoruz: Kadınların ölümünün tek sorumlusu erkek şiddetidir" dedi.
Manken ve aktivist Melisa Aydınalp, 15 Mart Cumartesi günü Karaköy’de erkek şiddetine dikkat çekmek amacıyla bir eylem yaptı.
“Aile Yılı Değil, Mücadele Yılı – Şubat’ta 16 Kadın Öldürüldü” yazılı döviz taşıyan Aydınalp, eylemin amacını şu sözlerle açıkladı:
"Kadın haklarının evrensel olduğu bir düzende getirilen kısıtlamaları kabul etmiyoruz. Kadın haklarının yaygınlaşması gereken bir dönemde, bu yılın 'Aile Yılı' ilan edilmesini ve kadınların sosyal hayattaki ve iş hayatındaki yerlerini yok etmeye çalışan sistemi kınıyoruz. Sadece şubat ayında ülkemizde 16 kadın öldürüldü, 31 kadın ise şüpheli şekilde hayatını kaybetti.
Bugün gerçekleştirdiğimiz eylem, yalnızca Türkiye’de değil, İran’da da kadınların patriyarka tarafından yok sayılmasına karşı bir duruş niteliğindedir. Kadınların varlığı ne sosyal hayattan ne de dünya üzerinden silinebilir. Kadın ölümleri bizi susturmayacak! Bir kez daha vurguluyoruz: Kadınların ölümünün tek sorumlusu erkek şiddetidir.”
Herkesin bir Ahmet Kaya şarkısı olduğu gibi bir de favori 8 Mart dövizi yok mu?
Neşeyle, cesaretle, inatla... Her barikat aşılır, her baskı karşısında ses daha da yükselir. Çünkü bu, sadece bir günün değil, hayatın mücadelesi. Ne diyorduk, "Hür doğdum hür yaşarım sana ne..."
Fotoğraflar: Evrim Kepenek / bianet 8 Mart 2025 Cihangir
Bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde meydanlar, salonlar ve üniversiteler yine kadınların sesiyle yankılandı. Herkesin bir Ahmet Kaya şarkısı olduğu söylenir, herkesin favori bir 8 Mart pankartı / dövizi de vardır diye düşünüyorum. Benim favorim yukarıda, diğerlerini de aşağıda paylaşacağım.
İktidar baskıyı artırdıkça, kadınlar ve LGBTİ+’lar da yaratıcılıklarını katlıyor. Mücadelenin yolu neşeli direnmekten, gülüp geçerken bile sözünü söylemekten, korkmamaktan geçiyor. “Cesaret bulaşıcıdır” derler, şüphesiz öyle. Ama kadınların cesareti en bulaşıcı olanı.
Bu yıl da yasaklara rağmen kadınlar 8 Mart’ı kutladı. Çoğu yerde de böyle haber oldu “yasaklara rağmen”. Pardon kadınlar ve LGBTİ+’lar için “yasak ne ayol?”
Sanırım şöyle ifade etmek daha doğru olur: Kadınlar yasak tanımadı, engelleri aştı, geçti. Her barikatı polis açtı çünkü binlerce kadına müdahale etmeyi göze alamadılar. Ne yazık ki gece ilerledikçe ayrılmak isteyen gruplara saldırılar başladı, gözaltılar yaşandı. Ertesi gün hepsi serbest bırakıldı ama bu bile gereksiz bir iş yükü oldu, hem onlar için hem de kadınlar için.
Bir ara öyle bir an yaşandı ki eylem bitmiş, herkes gitmiş ama polis hâlâ “Buradan çıkamazsınız” diyor. “Tamam, şuradan geçelim” diyoruz, “Hayır, orası da yasak.” Yani, girmemize izin vermedikleri alandan çıkmamıza da izin vermediler. En sonunda bir kafeye oturmak zorunda kaldık. Cihangir kafelerinde oturup eylemi izleyenlerin sohbetlerine kulak misafiri olmak da başlı başına bir deneyimdi. Ona belki başka bir yazıda değinirim.
Aile Yılı: Kadın haklarına sistematik saldırı
*Maltepe Üniversitesi etkinliğinden / 5 Mart 2025
Her 8 Mart’ta olduğu gibi bu yıl da birçok üniversitenin davetlisiydim. Teşekkürler. Maltepe Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün konuğuydum mesela. Orada, Psikolog Erbil Aydınlık ve sevgili moderatörümüz Runerm Ateş’le bir aradaydık. Aklımda en çok Avukat Tuba Torun Erdoğdu’nun konuşması kaldı.
Tuba, son dönemin en tartışmalı konularından biri olan “Aile Yılı” meselesine takmış durumda. Ve haksız da değil. Panelde, özetle, “Aile Yılı” adı altında kadın haklarına yönelik sistematik saldırılar, LGBTİ+ karşıtı yasa taslağındaki korkunç düzenlemeler konuşuldu.
Tuba’nın vurguladığı şey netti:
“Boşanmaların artmasına çözüm bulacağız” diye başlayan süreç, kadınları aile içinde sıkıştırmaya, boşanmalarını zorlaştırmaya, istismara karşı sessiz kalmaya zorlamaya ve LGBTİ+’sarı tamamen yok saymaya dönüştü.”
Peki, bu Aile Yılı ne zaman ortaya çıktı ve nasıl bir altyapıya sahip?
2016’dan Bugüne: Aile Yılı'nın arka planı
Aile Yılı’nın temelleri 2016’da atıldı. Boşanma oranlarının arttığını gören iktidar, Meclis’te bir komisyon kurdu ve bir rapor hazırlattı. Ancak bu rapor, aileyi korumaktan çok kadın haklarına doğrudan saldırıyı içeriyordu. İçinde neler mi vardı?
Çocuk istismarcısına af: Eğer istismarcı mağdur çocukla evlenirse, cezasının düşmesi ya da affedilmesi öneriliyordu.
Müftülük yasası: Resmi nikahın yanı sıra dini nikahın da kolaylaştırılması sağlanıyordu.
Aile arabuluculuğu: Boşanmayı zorlaştıran bir mekanizma getiriliyordu.
Kadın istihdamının engellenmesi: "Kadının yeri evidir" fikrini yayan düzenlemeler öne çıkıyordu.
Nafakanın sınırlandırılması: Kadınların ekonomik güvencesini azaltmaya yönelik düzenlemeler öneriliyordu.
Bu politikalar “aileyi korumak” bahanesiyle kadınları daha fazla mağdur etti. Boşanmalar azalmadı, sadece kadınlar daha fazla şiddete, ekonomik bağımlılığa ve çaresizliğe mahkûm edildi.
Türkiye Merkezli bir İslam Projesi mi?
Torun Erdoğdu’nun verdiği bilgilere göre, Aile Yılı’nın yalnızca iç politika hamlesi olmadığını görüyoruz. 2015’te, İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği adı altında bir yapı oluşturuldu. Bu yapı, Türkiye merkezli bir şekilde uluslararası düzeyde bir “İslami aile modeli” oluşturmayı hedefliyor.
2015’te Türkiye’de düzenlenen İslam Dünyası Aile Konferansı, bu sürecin önemli bir kilometre taşıydı. Burada yapılan konuşmalarda şu hedefler netleşti:
Kur’an ve sünnete dayalı bir aile yapısını temel alan sosyal politikalar oluşturmak.
Aile enstitüleri kurarak devlet politikalarını etkilemek.
Kadını bireysel hakları olan bir insan olarak değil, “anne” olarak konumlandırmak.
Ve işte tam da bu yüzden, 25 Aralık 2024’te Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Türkiye’de resmen Aile Enstitüsü kuruldu.
Misyonu çok açık: “Aile yapısının ve değerlerinin korunması.” Ama altını biraz kazıyınca, kadınları bireysel haklarından soyutlamak ve onları sadece aile içindeki bir figür olarak tanımlamak için yürütüldüğünü görüyoruz.
Aile Yılı kapsamında başlatılan projelere bir bakalım:
Aile Danışmanlığı
Temel Aile Bilinci
Huzurlu Aile, Güçlü Toplum, Güvenli Gelecek Projesi
Evliliğe İlk Adım Seminerleri
Ailede Merhametin Sağlanması
Aile İçi Çatışmaların Önlenmesinde Dini Referanslar
Kadın kelimesi geçiyor mu? Hayır. Çünkü bu projeler, kadınları birey olarak değil, sadece aile içindeki bir rol ile ele alıyor. Zaten bu yüzden yıllar önce Kadın ve Aile Bakanlığı’nın adından “kadın” kelimesi çıkarıldı.
Torun Erdoğdu konuşmasını şöyle noktaladı:
“Kadınları yalnızca anne, eş, aile figürü olarak görmek isteyen zihniyetin çabası boşuna. Çünkü dünya değişiyor. Gençler dünyayla daha bağlantılı. En muhafazakâr ailelerde bile engellenemeyen bir değişim yaşanıyor. Kadınlar neyi kaybettiklerini biliyor. Ve mücadeleyi bırakmayacaklar.”
Üstelik yeni bir yasa tasarısı geliyor. LGBTİ+’lar başta olmak üzere toplumun tamamına nefes bile aldırmayacak kadar sert. 2017 Anayasa değişikliğinden sonra gördüğümüz en korkunç taslak olabilir.
"Şüpheli ölüm yoktur gizlenen erkek şiddeti vardır"
Panelde şu noktalara değindim. Kadınlar en güvendikleri yerlerde, en yakınları tarafından öldürülmeye devam ediyor. Urfa’da Pınar, Manisa’da Yeşim, Çanakkale’de akademisyen Tuğba şüpheli şekilde hayatlarını kaybetti. Katilleri ya hiç ceza almadı ya da hafifletici sebeplerle serbest bırakıldı.
İktidarın “Aile Yılı” politikaları, kadın haklarını daha da kısıtlamaya çalışıyor. "Komşu annelik" gibi projelerle kreş ihtiyacı geçiştirilirken, kadınlar ev içinde ücretsiz bakım emeğine mahkûm ediliyor. Nafaka hakkının sınırlandırılması, boşanmanın zorlaştırılması ve kadın istihdamını azaltan adımlar hep aynı bahaneyle sunuluyor: Aileyi korumak.
Bilirsiniz hemen her film başladığı yerde biter bu yazı da öyle olsun, başa dönecek olursam, favori pankartlarımın üçünü buraya bırakıyorum.
Ne diyorduk “Hür doğdum hür yaşarım, sana ne, sana ne! Köle miyim sana ben...”
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Şubat 2025'den bu yana kadın haberleri editörü olarak çalışıyor.