*Fotoğraf: Ali Öz arşivi
Yazar Oya Baydar, müzisyen ve hak savunucusu Şanar Yurdatapan, hak savunucusu ve Irak Dünya Mahkemesi Jüri üyesi Fizikçi Prof. Dr. Ayşe Erzan, Küresel Bak sözcülerinden Yıldız Önen, Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu'ndan Tayfun Mater 1 Mart 2003'te Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri'yle birlikte Irak'ın işgaline katılmasını düzenleyen tezkerenin Meclis'te reddinin 18. yılında o günlerde Türkiye'deki savaş karşıtı mücadeleyi bianet'e anlattılar.
Yıldız Önen: 1 Mart 2003’te barış kazandı
1 Mart zaferi Türkiye’de toplumsal hareketlerin önemli kazanımlarından biridir. 1 Mart’ta mecliste yapılan oylamada, hükümete “Türkiye dışına asker gönderme ve Türkiye’nin içine 62.000 yabancı asker konuşlandırma” yetkisi verecek tezkere reddedildi.
Günlerce süren on binlerce insanın katıldığı protestolar, mitingler, toplantılar, imza kampanyaları sayesinde Amerika’nın Irak’a saldırısında Türkiye topraklarını kullanması engellendi. Türkiye Irak savaşına katılmadı.
1 Mart 2003, tezkerenin reddedildiği bir gün olarak Türkiye siyasi tarihine geçti. Bu neden çok önemli sorusunun iki cevabı var.
Birincisi Türkiye darbelerin çok sık yaşandığı bir ülkedir. Murat Belge’nin Militarist Modernleşme kitabında da anlatıldığı gibi Türkiye’de militarizm günlük hayatın bir parçasıdır. Böyle bir ülkede savaşa karşıtları ilk defa 1 Mart’ta barışın kazanmasını sağladılar.
İkincisi demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan siyasal katılım Türkiye’de zayıftır, siyaset seçimden seçime oy vermek olarak algılanır. Ama tezkere karşıtı eylemler sırasında, on binlerce insan siyasal faaliyete katıldı, tamamen barışçı gösteriler düzenledi ve tezkerenin reddedilmesini sağladı.
Koordinasyon Türkiye’de savaş karşıtlarının barış isteyenlerin sesini yükselttikleri bir başlangıç oldu. Amerika’nın Irak savaşı başladıktan sonra Koordinasyondan ayrılıp Küresel Barış ve Adalet Koalisyonunu (Küresel BAK) inşa edenler barış talebini dillendirmeye devam ettiler.
Şanar Yurdatapan: Mart bazan da döndürür
1 Mart 2003, savaşın kapısından döndüğümüz gün, yorucu ama mutlu bir gündü.
Türkiye’nin Irak istilasına katılmasını öneren Hükümet tezkeresinin TBMM’den geçmemesi için, biz iki ayrı kutup, “Kırmızı ile Yeşil” yani Abdurrahman Dilipak ile Şanar Yurdatapan, yoğun bir çalışma içindeydik. O gün sabahtan Ankara’daydık. Kaç kapının ipini çektiğimizi hatırlamıyorum.
Sonra birlikte TBMM’ne gidip, oylamanın yapılacağı Genel Kurul Salonu'nun AKP kulisindeki kapısının önünde yan yana dikildik, vekiller mecburen önümüzden geçiyor. İkimizin yan yana durmasının da onlar için bir anlamı var tabii ama asıl Dilipak, önemli, birçoğunun ağabeyi. Tabii hemen el sıkışılıyordu ve Dilipak, hiç beklenmedik bir hareketle, tuttuğu eli -sanki öpecekmiş gibi- ağzına götürünce şaşırıyorlardı. Vekilin elini koklayan Dilipak, gözlerinin içine baka baka son darbeyi vuruyordu: “Henüz kan kokmuyor”.
Erdoğan ve kurmayları da selam vererek önümüzden geçtiler ama o elini uzatmadı. Belki de başına gelebilecekler hakkında birisi daha önce uyarmıştı. Elini uzatmayarak bu badireyi atlattı ama o gün uğradığı yenilgiyi uzun süre unutamamıştır.
Şimdi ise CHP’nin de desteğiyle vızır vızır geçirdiği tezkereler sayesinde, zırt Suriye’de, pırt Irak’ta, Libya’da, Karabağ’da.
Ayşe Erzan: Savaş karşıtları her yerdeydik
Kendimizden ne kadar eminsek, savaş gibi kötülüklerin galip gelemeyeceklerinden de o kadar emindik. Artık 21. yüzyılda insanın insana kırdırılabileceğini düşünemiyorduk. Yerel gösteriler, yürüyüşler, rozetler ve el ilanlarımızla 2002-2003’te tüm savaş karşıtları her yerdeydik. Tüm sol güçler dünya çapında seferber olmuşlardı.
ABD’nin, kapitalizmin, uğraşarak çıkarttığı, bütün Ortadoğu’yu kaplayacak ve hala, neredeyse 20 yıldır milyonlarca insanı, uygarlığın kendisini yok edecek bu savaş durdurulamadı. Yayılarak, Libya’dan Yemen’e, Suriye’den Ermenistan’a daha milyonlarca mülteci, esir, bir o kadar açlık ve çaresizlik yaratarak, devam ediyor. Kapitalizmin dünyayı yaşanılmaz hale getirecek olan petrol açlığı ile sınırsız sömürü el ele gidiyor.
Ben 1 Mart 2003’te Ankara’da olamadım; tesadüfen 27 Şubat 2003’te Unesco-L’Oreal Bilim Kadınları ödülünü almak için Paris’teydim. Beş kıtadan beş kadındık. Bu savaşa karşı bir söz söylemek istiyorum, ne dersiniz diye sorduğumda, onlar da tamam dediler; organizatörlerle de konuşulup, benim en son konuşmacı olmam sağlandı.
Bilim yapmanın gerektirdiği dikkat ve titizlik ile savaşın yıkıcılığını yan yana nasıl getiririz diye sordum. UNESCO binasının büyük salonunu dolduran ahaliden, kapımıza dayanmış olan, her birimizin kapılarına dayanmış olan, bu savaşa hayır demelerini istedim. Bütün millet ayağa kalkıp dakikalarca bu dileği alkışladılar.
2005’te İstanbul’da düzenlenen Irak Dünya Mahkemesi, Irak savaşının suçlarını bir bir ortaya döktü. Ardından Suriye geldi. Bugün daha yenilmiş, daha karamsar, daha çaresiz buluyorum kendimi. Buna hakkım olmadığını da biliyorum.
Bugün iktidar tarafından yürütülen yayılmacı politikaların kabul edilemez olduğunu, Ortadoğu’da olsun, Afrika’da olsun, zorla çıkartılmış yangınların eli kanlı silah tacirlerinden gayrı kimseye hayrı olmadığını, hiç bıkmadan anlatmamız gerek.
Oya Baydar: O zaman başarmıştık, yine yapabiliriz
ABD’nin, terörle mücadele bahanesiyle Afganistan’ı bombalamasının hemen ardından 2001 sonunda Barış Girişimi’ni kurduğumuzda, Bush yönetiminin Afganistan’dan sonra “şer devleti” ilan ettiği Irak’a saldıracağı belliydi. Sadece, Türkiye’nin bu batağa sürüklenmesinin ülke ve bölge için yıkım olacağını düşünen siyasî kanatlar değil, Türkiye kamuoyu yüzde 90’lara varan bir çoğunlukla bu savaşa ve hükümetin ABD yanlısı savaşçı siyasetine karşıydı.
Irak’ta savaşa hayır diyen bütün örgütler, partiler, Türkiye’nin dört bir yanından sivil toplum kuruluşları, dernekler, meslek odaları, barolar, çeşitli girişimler, Emek Platformu Kasım 2002’de Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nu kurdular. O kadar farklı ve çeşitli kesimler biraraya gelmişti ki şimdi düşündüğümde ben bile hayret ediyorum.
O dönem sözcülerinden biri olduğum Barış Girişimi’nin çalışmalarını, eylemlerini daha iyi hatırlıyorum. Mesela 23 Ocak 2003’te düzenlediğimiz “100’ler Meclisi”ni. Gazetecilerden mimarlara, küçük esnaftan tarımcılara, işçilerden öğretmenlere 20 farklı meslek grubundan 100’er temsilciyle Lütfi Kırdar Salonunda 2 bin kişilik muhteşem bir toplantı düzenlemiştik. 1 Aralık 2002’de İstanbul’daki Savaşa Hayır mitinginde Müslüman muhafazakâr kesimle Çağdaş Yaşamcı’lar, Doğu Perinçek’çilerle ÖDP’liler, Dilipak’la Barış Girişimi’nden Osman Kavala, Hrant Dink, hepimiz yan yanaydık, Irak’ta savaşa hayır diye birlikte bağırıyor, birlikte yürüyorduk.
O günlerde her yer eylem alanıydı. Beyoğlu’nda “Barış İçin Bir Dakika Karanlık” eylemi yapıyor, Babylon’da konserler düzenliyor, İstanbul Kitap Fuarı'nda stant açıp bildiri dağıtıyor, bize imkân tanıyan televizyon kanallarına, radyolara koşturuyorduk. Şaşırtıcı karmalıkta heyetlerle kaç kez Ankara’ya, partilerin meclis gruplarıya, yöneticileriyle konuşmaya gitmiştik.
1 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirilen Irak’ta Savaşa Hayır mitingi, bu sürecin sonunda varılan noktaydı. Aynı gün Meclis’e getirilen hükümet tezkeresi iktidarın çabalarına, baskılarına, medya ve sermaye desteğine rağmen gerekli çoğunluğu sağlayamayarak reddedildi. Aralarındaki derin farklılıkları bir yana koyup tek bir hedefte; “Savaşa Hayır” demekte buluşanlar başarmıştı.
O gün başardığımızı bugün sağıyla soluyla, Müslüman muhafazakârı laik cumhuriyetçisiyle, kadını erkeğiyle, genci yaşlısıyla, bütün halklar, bütün kesimlerle tek bir hedef ve tek bir talepte; demokrasi talebinde buluşarak neden başaramayalım
Tayfun Mater: Bizler Sıhhıye'de, vekiller Mecliste
Ülkelerin tarihinde "Yıldızın parladığı anlar" vardır. 1 Mart 2003, böyle bir "an"dı.
Ekim 2002’den Mart 2003’e kadar uluslararası savaş karşıtı hareketin de desteği ile, "Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu" Türkiye tarihinin en büyük ve sonuç alıcı savaş karşıtı hareketini yürüttü.
Solun tüm katılımının ötesinde bazı muhafazakar hareketler de bu kampanyaya katıldı. Örneğin Bağcılar Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık'ın daveti ile ilçeye gidip toplantı yaptık ve caddeleri afişledik.
28 Şubat günü öğle namazı çıkışında, Bayezıt Meydanı'ndaki gösteride binlerce kişilik cemaate ben de konuşma yaptım. Ertesi gün tezkere TBMM’nde görüşülürken, Sıhhiye Meydanı'nda düzenlediğimiz dev miting milletvekillerine halkın savaşa karşı olduğunu gösteriyordu.
CHP’nin tam desteği ve AKP’den de 93 milletvekilinin katkısı ile çok tehlikeli bir dönemeçten geri döndük.
Eğer ABD güçlerinin ülkeye girmesine izin verilse idi, nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı düşünmek bile istemem. (APA/NÖ)