İttihat ve Terakki'nin Zaferi
1908 seçimlerine İttihat ve Terakki'den başka siyasi parti olarak sadece Ahrar Fırkası katılmıştır. Bu parti, 14 Eylül 1908 yılında, İttihat ve Terakki'nin istibdat (baskı) yönetimi oluşturacağı endişesi taşıyanlar tarafından kurulmuştur. Adem-i merkeziyetçi bir yapıyı savunan Ahrar (özgürlük) Fırkası İstanbul'dan mebus çıkaramamış, sadece Ankara'da Mahir Sait Bey milletvekili seçilmiştir. Ancak, parti seçimi kazanamamasına rağmen, Osmanlı parlamentosunda İttihat ve Terakki'ye karşı beliren muhalifler, özellikle Arap, Arnavut,Rum ve Ermeni mebuslar tarafından benimsenmiş, fakat faaliyetleri oldukça sönük olmuştur (Tunaya, 1952: 240). Ancak, İttihat ve Terakki çoğunluğu kazanarak, Osmanlı parlamentosunun tek partisi haline gelmiştir. Bu dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir seçim programı bulunmadığından, adaylar kendi programlarını hazırlamışlardır. Ayrıca seslerini duyurmak için broşür bastırmışlar ve gereğinde basını da kullanmışlardır (Başaran 1997: s. 38).
Prens Sabahaddin ve Mizancı Murad 'ın Muhalefeti
İttihat ve Terakki seçim kampanyası ile meşgul iken Prens Sabahaddin, etrafına topladığı muhalefet ile Selanik ve Manastır'a giderek propaganda etkinliklerini sürdürmüştür. Gidiş nedeninin Üçüncü Ordu'ya bağlı subaylara teşekkür etmek olduğunu şöylemesine rağmen, gerçek amacı Ahrar Fırkası adına seçime katılan kendi adayları ile İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin adayları arasında fikir ayrılığı konusunda kamuoyunu inandırarak kendi adaylarına destek sağlamaktı. Hatta bu nedenle Selanik'teki İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kongresine de katılmayı umut ediyordu. Oysa, İttihatçılar bunu engelleyerek kamuoyuna Prens Sabahaddin'in Cemiyetle hiçbir ilgisi olmadığım duyurmuşlardır. Buna rağmen Prens Sabahaddin, Manastır'da anayasal rejimin güçlenmesi için en önemli şartın askeri eğitimin geliştirilmesi olduğunu vurgulayan bir konuşma yaparken, Selanik'te de Rum cemaati üyelerine partisinin programı hakkında bilgi vermiştir.
Bu arada partisine destek toplamak için Ali Haydar Midhat Bey'le seçim stratejisi üzerinde de bir görüşme yapmıştır (Kansu, 1995:278-279). Bu seçimler, "hürriyetin ilanı" diye adlandırılan ikinci Meşrutiyet'in hemen ardından yapılmış, İttihat ve Terakki bu seçimlerde öncelikli olarak siyasi programını Şürayı Ümmet ve Tanin gibi adeta partinin propaganda aracılığını üstlenen gazetelerde yayımlanmıştır (Tunaya, 1952: 210-214). Mizancı Murad Bey de, monarşistler adına sürekli propaganda yaparak, bağnaz dincilere yaranmaya çalışarak, İttihatçıları devamlı olarak kötülemiştir.
Mizancı Murad Bey , Mizan gazetesinde yazdığı bir yazıda seçmenlerin nelere dikkat etmesi gerektiğini belirtmiş, din, devlet ve milletin ayrılık gayrılık kabul etmeyeceğini, adayların din ve devlete bağlı, geleneklere saygılı ve haramdan kaçınan kişiler olması gerektiğini, aksine davrananların Cenab-ı Hakka, Res'ulüne, din-i mübine, padişaha, devlete ve millete karşı ihanet etmiş olacağını vurgulamıştı (Demir, 1999: 15). Bu sözleriyle seçmenleri İttihat ve Terakki'ye karşı uyararak, etki altında kalmamaları gerektiğini ve gayrimüslimlerin de vatan kardeşi olduğunu vurgulamıştır, İttihat ve Terakki, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde "Murad Bey'e ihtar" başlıklı yazıda Mizancı Murad 'a açıkça cephe alarak onu kamuoyunun önünde suçlamıştır.
23 Ağustos'ta İstanbul Saraçhanebaşı'nda çıkan yangın, çok büyük hasar ve yedi kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Eski rejim yanlısı kişiler yangının "Kanun-i Esasi'nin kabulü üzerine Allah tarafından verilmiş bir ceza" söylentisiyle halkın kafasını bulandırmışlardır.
Yaşasın Hürriyet, Yaşasın Millet, Yaşasın Vatan
Siyasi programın yayımlanması sonrası gazetelerde çıkan yazılarda ve haberlerde bu programın bazı bölümleri irdelenmiştir. Örneğin Şüra-yı Ümmette çıkan bir yazıda din ve vicdan özgürlüklerinin ancak İttihat ve Terakki ile sağlanabileceği vurgulanmıştır (Şurayı Ümmet, 9 Şevval 1326). Yine aynı gazetede çıkan bir yazıdan öğrendiğimize göre, Fevziye Kıraathanesi'ndeki toplantıda birçok nutuk okunmuş, bir çok seçmenin mebus namzetlerine itirazı olmadığı ve kişi özgürlüklerinin korunacağı vurgulanmıştır (Şüra-yı Ümmet, 17 Zilkade 1326). "Yaşasın hürriyet, yaşasın millet, yaşasın vatan" sloganı 1908 seçimlerinde İttihat ve Terakki'nin kullandığı bir söylem olmuştur (Duru, 1957: 31).
Ayrıca Tanin gazetesinde çıkan bir yazıda da, eğitimde Türkçe'nin zorunlu olması ve eğitimde birlik; gayrimüslim imtiyazlarının Türklere zarar vermemek kaydıyla bırakılması ve gayrimüslimlerin devlete bağlı olmaları; askerlikte eşitlik; yerel yönetimlerde valilerin haklarının artırılması; temel hak ve özgürlükler ile ilgili İttihat ve Terakki'nin seçim vaatleri, programı ve geleceğe dönük planları halka aktarılmaktadır (Tanin, 12 Eylül 1908).
Dış Politikanın Propaganda Malzemesi Olarak Kullanılması
1908 yılında Osmanlı devletinin dış politikasını ilgilendiren iki önemli konu gündemdedir. Bunlardan biri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Bosna-Hersek'i ilhakı, diğeri Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesidir. İttihat ve Terakki bu konuları da seçim propagandası olarak kullanmış, Osmanlı hükümetinin sessizliğini Osmanlılık ve insaniyet namına protesto ettiğini belirtmiştir (Şura_yı Ümmet, 15 Ramazan 1326). Dış siyasetteki bu olumsuzlukların konferans ve görüşmelerde halledilmesi olasılığı üzerinde durulurken, iç siyasette halka düşen en büyük görevin seçimlere katılarak mebusları seçmesi olduğu anlatılmıştır (Şüra-yı Ümmet, 25 Ramazan 1326). Mebusluğun önemi belirtilmiş, mebusların toplumun en dirayetli kişileri olacağı, bunun için Müslümanlar arasında ayrılık olmaması gerektiği, birlik olmalarının önemi vurgulanırken, "intihabatta birlik olmak ve İttihat'da çalışmak en önemli görevdir" denilmiştir (Şüra-yı Ümmet, 25 Ramazan 1326).
İttihat ve Terakki Cemiyeti seçimler sırasında meşrutiyetin ilan edilmemesi halinde Bulgaristan ve Bosna dışında tüm Balkanlar'ın da kaybedileceği olasılığı üzerinde durmuş ve meşrutiyetin yararı bir kez daha vurgulanmıştır (Şüra-yı Ümmet, 12 Ramazan 1326).
İttihat ve Terakki Ordunun Yanında
İttihat ve Terakki Cemiyeti 1908 seçimlerinde Şüra-yı Ümmet gazetesinde çıkan bir yazıda "İttihat ve Terakki Cemiyeti Kanun-i Esasi'nin korunması için hiçbir fedakarlıktan çekilmez, bu görev için de Osmanlı ordusuna dayanır. Osmanlı ordusu Kanun-i Esasi'nin korunması için kanını dökmekten çekinmez." (Şüra-yı Ümmet, 22 Ramazan 1326) diyerek halkın her zaman güven duyduğu ordunun da İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bir bütün teşkil ettiği mesajını vermiştir. Aynı yazıda, "Eski yönetim biçimini isteyenler, milletin arzusunu anlamıyor demektir, İttihat ve Terakki'nin vasıtasıyla yeni idare ve hürriyet gelmiştir" (Şüra-yı Ümmet, 22 Ramazan 1326) sözleriyle de özgürlük ve meşrutiyet ile İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni özdeşleşmiştir ve halka özgürlüğün ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti ile var olabileceğini empoze etmiştir.
İstibdat Rejiminden Kurtuluş
1878-1908 yılları arasında yaşanan II. Abdülhamid'in istibdad rejiminden kurtuluşun İttihat ve Terakki sayesinde gerçekleştiği, seçimler sırasında hep vurgulanan ana mesajlardan biri olmuştur. Şüra-yı Ümmet gazetesinde çıkan bir yazıda o dönemden şöyle bahsedilmektedir:
"Şimdiye kadar vakıa bizim de bir evimiz var idi. Fakat bunun ne yapısı, ne kapısı, ne penceresi, ne döşemesi vesairesi bize göre değil idi. Sözde ev bizim, fakat bir tarafına tasarruf edemez idik. Kapısını gündüz kaparlar, gece açarlar, pencerelerini yazın kapalı, kışın açık tutarlar: Odalara yağmur girer, ev dolar. Tozdan topraktan boğuluruz.
Taşlar açılır. Çatı çöker, çatırdar. Hasıl, apaşikar koca ev başımıza çöker. Fakat birimiz ağzımızı açıp bir söz söyleyemeyiz. Babamızı göremeyiz. Kardeşlerimizle görüşemeyiz. Birbirimizi sevecek, deraguş edecek (kucaklayacak) yerde sövüşürüz. Dövüşür, boğazlaşırız... Söz söylemek kimin haddi? Bunu görenlerin gözü çıkartılır, söyleyenlerin dili kesilir, bunlar bodrumlara atılır." (Şüra-yı Ümmet, 8 Şevval 1326).
"Mebuslar nasıl aday olacak ve yapacak" sözleriyle istibdad ve mutlakiyetin olumsuzluğu vurgulanırken, aynı yazıda "sanki ölü idik dirildik, sanki mezardan geri döndük" (Şüra-yı Ümmet, 8 Şevval 1326), benzetmeleriyle de Kanuni Esasi'nin, Meşrutiyetin ve bunların koruyucusu ve kurucusu İttihat ve Terakki'nin önemi üzerinde durulmuştur.
1908 seçimlerinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri, örneğin Molla Beyzade İbrahim Bey gibi, seçim kavramına pek de alışık olmayan Müslüman Osmanlı halkını seçime ısındırabilmek için mahalle mahalle dolaşıp halkı seçime teşvik etmiş ve halka İttihat ve ittifakı tavsiye etmiştir. Adaylar programlar hazırlayarak, broşürler bastırarak kimi zaman da basın yoluyla seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Örneğin Tire'den adaylığını koyan Tireli Akif Halil Bey, "Niçin namzetliğini vazettim?" şeklindeki duyurusunda gelişen Avrupa'dan bahsetmiş, Osmanlı'nın da aynı gelişmeye ayak uydurmasına çalışacağını aktarırken, programının İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin siyasi programı ile aynı olduğunu belirtmiştir (Başaran. 1997: 38-43).
İzmir sancağından mebus adayı olan Refik Nevzat Bey seçim propagandasında, hekim olması nedeniyle mesleki ve yerel sorunlarla ilgili olarak, nöbetçi doktorluk uygulamasına geçilmesini, ambulans usulünün İzmir'de de uygulanmasını, İzmir'de bir akıl hastanesi kurulmasını ve akıl hastalarına modern tıbbın tüm olanakları kullanılarak tedavi olanağı sağlanması gerekliliğini vurgulamıştır (Demir, 1995: 148).
Menteşe sancağından mebus adayı olan Halil Menteşe Bey ise seçim öncesi yayımladığı seçim bildirisinde, Kanun-i Esasi'nin halk egemenliği esasına gölge düşüren bazı maddelerinin değiştirilmesi, ekonomide özel sektörün oluşumunun desteklenmesi gerekliliği, tarımsal üretimin artırılması için alınması gereken önlemler, gümrük vergilerinin yerli tüccarı dikkate alarak yeniden düzenlenmesi, eğitimde bilimin esas alınması, sosyalizm ideolojisinin yayılmasına engel olunması gerekliliği gibi farklı konularda görüşlerini bildirmiştir (Demir, 1995: 156).
Ayrıca yapılan diğer konuşmalar sırasında seçimleri engellemeye çalışan bazı kötü niyetli kişilere karşı halk uyarılmıştır (Tanin, 29 Eylül 1908). İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kulüplerinde yapılan toplantılar seçim propagandalarının yapıldığı en önemli merkezler olmuştur. Rum ve Ermeni cemaatin ayrılıkçı propagandalar yaptıkları, kendi adaylarım destekleme karan aldıkları; Arapların, Bulgarların ve Arnavutların da aynı çaba içinde oldukları görülmektedir. Örneğin Rumlar 1908 seçimlerinde haksızlık yapıldığım iddia ederek Galata'da bazı dükkanları kapatmış ve Panayia Kilisesi'nde toplanmışlar, bunun üzerine zaptiye nazırı Rumları yatıştırmak zorunda kalmıştır (Çetinkaya, 2001: l6).
Aynı problemler İzmir ve civarında da kendini göstermiştir. Rumların İzmir'den aday gösterdikleri Karolidi'nin, İttihatçılar tarafından Yunan uyruklu söylemleriyle seçim dışı bırakılmak istenmesi ve aldığı oy ile mebus seçilememesi ilişkileri gerginleştirmiştir. Rumlar İzmir'de tüm dükkanlarım kapatarak büyük bir eylem yapmışlardır. Bu eylem, Karolidi'nin Bergama'dan aldığı oylarla altıncı ve son sıradan mebus seçildiğinin duyurulmasıyla son bulmuştur (Demir, 1995: 152).
Hüseyin Cahit, cemaatler arasındaki gerginliği "Millet-i Hakime" adlı yazısında anlatarak Türklerin ve Müslümanların sayısal üstünlüklerim anlatmıştır. Hüseyin Cahit, Tanin gazetesinde yayımlanan başka bir makalesinde de bir yanlış anlaşılmayı düzelterek, Rumların seçim mevzuatına aykırı hareket etmediklerini, sadece adalardaki belediye seçimlerinde yaptıkları ittifakın Müslüman halka örnek gösterilmesi gerektiğini, ittifak içinde seçime gidilmesini ve oyların dağılmaması gerektiğini vurgulamıştır {Tanin, 16 Eylül 1908). Bu yolla birleştirici olmayı ilke edindiklerini anlatmaya çalışmıştır. Bu uyarılar seçimlerin sonunda çok sert söz düellolarına dönüşmüştür.
İki Muhalif Gazete: İkdam ve Sabah
İkdam ve Sabah gibi gazeteler Sadrazam Kamil Paşa'yı destekleyerek muhalefet yapmaya çalışmışlardır. Örneğin; Kamil Paşa'nın İngiliz basınında övülmesi şu sözlerle vurgulanmıştır:
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Kamil Paşa hakkındaki muahezatı (eleştirileri) giderek ziyadeleşiyor. İngiliz matbuatı ve İngiliz siyasiyyunu (politikacıları) şu geçen dört ay zarfında idare-i Hükümette bu derece mesai ve metanet (sabır) gösteren salhurde (yaşlı) bir başvekile müzaherette (yardımda) bulunduklanndan dolayı muaheze (eleştiye uğrama) oluyorlar ... Kamil Paşa'yı tenkid ve muaheze hevesine düşmüş olanlara İngiliz siyasiyyunun efkarına (düşüncelerine) biraz daha ziyade ehemmiyet (önem) vermelerini halisane (yürekten) tavsiye ederiz, (İkdam, 31 Aralık 1908).
Yine aynı amaç ve mantık çerçevesin de yazılan diğer bir yazıda ise Kamil Paşa'nın Avrupa siyaset arenasındaki başarısı ve ünü vurgulanmıştır:
...nazarlarımızı Kamil Paşa'nın Mes-ned-i Sadarate (Sadrazam nevkiine) geçtikleri günlere irca edelim. Ne halde idik? Nü buhran geçirdik? Ne muhataralı (tehlikeli) uçurumlara maruz olduk? Bunların önünden biraz lüzumundan fazla yavaş ve fakat kemal-i selametle (tam bir esenlikle) geçtik. Şimdi bütün bu icraata karşı kim olsa bu kadar yapardı diyecek kadar hakkına şinaslık göstermek Kristof Kolomb'un yumurta hikayesini derhatır ettirmez mi ?... Kamil Paşa'yı ehemmiyetsiz bazı kusurlarını ortaya atarak sükat ettirmek (susturmak) hiffetini(hafifliğini) gösterecek, alam-ı siyasette (siyaset aleminde) bi-hakkın iştihar etmiş (meşhur olmuş) bir adamı lekeleyecek olursak Avrupa'da bize ma'tuf (verilmiş, isnat etilmiş) olan inzar-ı teveccühün (sevginin) tebeddül edeceğinden (değişeceğinden) emin olmalıyız. Bu haftanın Paris ve Londra matbuatı ve hatta İtalya ve Rusya'nın en mühim ceraidi (gazeteleri) bile Kamil Paşa'nın fezailini ta'dad ile (saymakla) bitiremiyorlar, {İkdam, 27 Aralık 1908).
Kamil Paşa, aleyhinde söylenenler karşısında şevk ve cesaretini kaybetmediğini, meşrutiyetle idare edilen bir hükümette herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebileceğini söyleyen bir yazı yayımlamıştır {İkdam, 22 Aralık 1324). Aynı yazıda Bulgaristan ve Avusturya ile mevcut sorunlarla ilgili olarak da biraz sabırla her şeyin çözüme kavuşacağı vurgulanmıştır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne karşı dış politikadaki bu sabır isteği dış basından örneklerle kamuoyuna duyurulmuştur:
Vaziyet-i Hariciye tamamiyle kesb-i vuzuh (açıklığa kavuşma) edinceye kadar Kamil Paşa'nın biraz rahat bırakılması muhtemeldir. Türkler pek iyi bilirler ki bu mesele öyle kolay bir şey değildir.
Dahilen ıslahat-ı fevkalade icrası için evvel emirde (basından beri) her türlü tehdidat-ı ecnebiyyeyi suret-i katiyyede bertaraf etmek ve Devlet-i Osmaniye için gayet metin esaslar vücuda getirmek iktiza eder... Türkiye'nin kemal-i emniyetle (tam bir güvenle) takib edeceği tarîk-i fevz (başarı yolunu) ve tealiyi (yükselmeyi) aşikar bir surette gös-termesi için Kamil Paşa'yı rahat bırakırlar {İkdam, 10 Aralık 1908).
İttihat ve Terakki'nin öncülüğünde gerçekleşen 1908 hareketi, Osmanlı devletinde birçok önemli gelişmelere yol açmıştı: grev hareketi, kadın hareketi, basın özgürlüğü gibi. Bu durum gerici olarak nitelendirebileceğimiz olayların ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir. Bu gerici grubun seçim ve meşrutiyet karşıtı hareketleri, birtakım imzasız mektup ve bildirilerle cemiyetin suçlanmasına kadar gitmişti {Şüra-yı Ümmet, 22 Ramazan 1908). Ancak sonuçta 1908 seçimlerini İttihat ve Terakki kazanmıştır.
1908 seçimlerinin ülkemizin siyasal manzarasına getirdiği şekilsel en önemli gelişmelerden biri de Sandık Alayı'dır. Sandık Alayı, özellikle ikinci seçmenlerin seçildiği bölgelerde oylama işlemi bittikten sonra, oy sandıklarının kağnı ya da bir yük arabasına konularak, mahallenin ileri gelenleri tarafından davul ve zurnalar çalınarak belediye binasına götürülmesidir, İttihat ve Terakki, seçilen 220 milletvekilliğinden 150'sini kazanmasına rağmen hükümet içinde yer alamamıştır. Verilen gensorular ve sadarete (sadrazamlığa) karşı oluşan muhalefet sonucu İttihat ve Terakki Cemiyeti, Hüseyin Hilmi Paşa hükümetine ilk kez üye vermeyi başarmıştır (Çavdar, 1991: 48). İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin hükümeti tamamen ele geçirmesi 23 Ocak 1913'te Bab-ı Ali Baskını adı verilen hükümet darbesiyle gerçekleşmiştir. (NH/BB)
Nil Türker Tekin, Dr., İstanbul Üniversitesi
KAYNAKÇA
* Başaran, M., "Tire'de 1908 ve 1912 Seçimleri ve Bir Propaganda Metni", Toplumsal Tarih, S. 43, s. 38-43, 1997.
* Çavdar, T., İttihat ve Terakki, İstanbul, 1991.
* Çetinkaya, Y. D., "İttihat ve Terakki'ye Muhalif Serbesti Gazetesi'nin Penceresinden İstanbul'da 1908 Seçimleri", Toplumsal Tarih, S. 89, s. 15-24, İstanbul, 2001.
* Demir, F., "İzmir Sancagi'nda 1908 Meclis-i Mebu-san Seçimleri", Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dermişi, S. II, s. 136-156, 1995.
* Demir, F., "ikinci Meşrutiyet Dönemi Parlamento Seçimlerinde Dm ve Siyaset: Kabe Örtüsüne Dökülen Şarap ve Kimliği Belirsiz Sakal", Toplumsal Tarih, S. 64, s. 13-18, İstanbul, 1999.
* Duru, K. N., İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul, 1957.
* Kansu, A., 1908 Devrimi, İstanbul, 1995.
* Tunaya, T. Z., Türkiye'de Siyasi Partiler : 1859-1952, İstanbul, 1952.
* Gazeteler: İkdam, Şüra-yı Ümmet, Tanin, Tercü-man-ı Hakikat