Ayrıca, 1923 sonrası oluşan sosyoekonomik ve kültürel yapı ile Atatürk devriminin bürokratik yapı içinde oluşturduğu ikilem, yani devrimi destekleyenlere karşı, devrim sürecinden uzak duran ve katılmayanların oluşturduğu muhalefet de bu değişimin oluşumunda şüphesiz çok etkilidir. Savaş yıllarının yarattığı mali kriz, halkın içinde yaşadığı zor şartların yanı sıra savaşın zengin ettiği bir grup insan, oluşan karaborsacılık ve tek parti yönetimi toplumda da belli bir muhalefetin oluşmasına neden olmuştur. Bu muhalefeti oluşturanlar ise sadece devrimlere karşı gelen kimseler değil, aynı zamanda savaş ortamında yorulan ve bunalan halkın bir kısmı idi.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yaptığı konuşmalarla demokratikleşme hareketinden vazgeçmeyeceklerini garanti ediyordu (Karpat, 1967: 127; Toker, 1990: 3858). Ayrıca Nihat Erim'e "Ben ömrümü tek parti rejimiyle geçirebilirim ama sonunu düşünüyorum. Benden sonrasını düşünüyorum. Bu sebepten vakit geçirmeksizin işe girişmeliyiz" (Toker, 1990: 59) derken, 1945 Kasım nutkunda ise "Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır" (Toker, 1990: 37) diyerek gerçek bir muhalefet partisinin kurulmasına ve demokrasi kavramının hak ettiği biçimde yerleşmesine olumlu baktığını göstermiştir.
Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü'nün 7 Haziran 1945'te "Dörtlü Takrir" diye verdiği "Milli hakimiyetin tecelli yeri olan Büyük Millet Meclisi'nde hakiki bir murakabenin sağlanmasını, demokratik müesseselerin serbestçe doğup yaşamasına engel olan Anayasanın hakçı ruhunu taklit eden bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını ve parti tüzüğünde de yine bu maksatların icap ettirdiği tadillerin hemen icrasını" (Çavdar, 1983: 2064) istedikleri önerge her ne kadar parti içinde bir reform gibi göründüyse de aslında yeni bir demokratik atılımın, yeni bir partinin doğuşunu hazırlayan bir olaydı. Dörtlü takririn reddedilmesinin ardından Refik Koraltan, Hikmet Bayur, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü CHP grubunun oybirliği ile partiden çıkarılmış, Celal Bayar ise istifa etmiştir. Nitekim Refik Koraltan, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Celal Bayar 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti'yi kurarak Türkiye'de önemli bir siyasal oluşumu başlatmışlardır. Demokrat Parti'nin parti programı incelendiğinde demokrasi ve liberalizmin iki temel kavram olarak yer aldığı görülmektedir (Cumhuriyet, 8 Ocak 1946, s. 2). Ekonomik politikalarında özel sektörü temel alan karma ekonomiyi benimsedikleri, yani devletçiliği, özel sektörün gelişimine katkıda bulunacak bir ilke olarak gördükleri anlaşılmaktadır.
DP'nin Örgütlenmesi
Demokrat Parti'nin ülke çapında hızla teşkilatlanması sürerken, CHP de buna karşı birtakım zorunlu önlemler almıştır. Örneğin, Demokrat Parti'nin Ege Bölgesi'nde genel olarak her ilde örgütlenmesi sonucu CHP, müfettişlik örgütünde önemli değişiklikler yapmış; Manisa, İzmir'den ayrılıp ayrı bir müfettişlik olmuş; Aydın bölgesi ikiye ayrılmıştı (Cumhuriyet, 13 Şubat 1946, s. l). Demokrat Parti'nin kuruluşunu izleyen birkaç ay içinde örgütsel gelişimin; hızla tamamlama çabaları ve kamuoyunun büyük bir kısmında Demokrat Parti'ye olan ilginin artışı gözden kaçmayan gelişmelerdi. Bu nedenle CHP il başkanları halkla nasıl daha iyi ilişki kurulabileceğini belirlemeye ve Demokrat Parti ile mücadelede izleyecekleri politika için ortak bir tavır almaya yönelmişlerdi. Özellikle CHP ve Demokrat Parti'nin Ege Bölgesi'nde ayrı ayrı kahvelere giderek propaganda yaptıkları gözlenmiştir (Cumhuriyet, 30 Mart 1946, s. l).
Bütün bu gelişmeler ışığında CHP Meclis Grubu'nun, Eylül ayında yapılması gereken yerel seçimlerin Mayıs ayına alınmasının kararlaştırılması Demokrat Parti'de tepkilere yol açmıştır. 1946 yılının diğer önemli gelişmeleri 10 Mayıs 1946'da toplanan CHP Büyük Kurultayı'nda oluşmuştur.
Kurultayda, tek dereceli seçim sistemine geçiş ile, dernek kurma özgürlüğünün daha serbest hale getirilmesi tek parti geleneğindeki "şef ve "genel başkan" unvanlarının kaldırılması kararları alınmıştır (Tunaya, 1952: 575; Cumhuriyet, 5 Mayıs 1946, s. l, Nadir Nadi: "Milli Şefi Dinlerken"). Kuşkusuz bu kararların alınmasında demokratik gelişim isteğinin yanı sıra, kamuoyunda Demokrat Parti'ye karşı gösterilen sempatinin biraz da hükümete gösterilmesi isteği ve amacı vardır.
1947 yılında yapılması gereken genel seçimlerin bir yıl önceye alınarak 21 Temmuz 1946'da yapılması, gittikçe güçlenen Demokrat Parti'nin halk üzerindeki etkisini fark eden CHP'nin, Demokrat Parti'nin örgütlenmesini tamamlamadan onu saf dışı bırakmanın en iyi yolu olduğu düşüncesinin bir ürünüdür. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ise bir yıl önceye alınan seçimler için "Dış ve iç politika gerekleri, memleketin idaresini bir an önce kararlı kılmak mecburiyetini gösterdi" (Toker, 1990: 107) yorumunu yapmıştır.
Yeter! Söz Milletindir
Demokrat Parti teşkilat başkanları 16 Haziran 1946'da Ankara'da toplanarak seçimlere katılma kararı almıştır (Bayar:56). Böylece sert ve ateşli bir propaganda dönemi başlamıştır. Bu propaganda çalışmalarında en önemli yeri "Yeter! Söz Milletindir" ibaresi ve afişi oluşturmuştur (Sevgen, 1951: 345). Afişi hazırlayan Selçuk Milar bu afişi, Hasan Ali Yücel'in "yeter" sözü üzerine, "Muhalefeti destekleyen vatandaşlara yapılana yeter, devletin görevi olan hizmetleri muhalefetteki vatandaşlardan esirgenmesine yeter. Kısaca millet sözünü söyleyecek ve yeni iktidar iş başına geçecek" şeklinde yorumlamıştır (Milar, 1988: 343344). Bu afiş gazetelerde de yer almış ve kamuoyunun dikkatini çekmiştir (Vatan, 9 Temmuz 1946, s. l). Cumhuriyet Halk Partisi ise bastırdığı afişte: "Atatürk, İnönü Cumhuriyet Halk Partisi'nin başlarıdır. Oylarımızı onların partisine vereceğiz." diyerek halk üzerinde etkili olabilmek için Türk halkının çok değer verdiği Atatürk ve İsmet Paşa isimlerini kullanmıştır (Vatan, 5 Temmuz 1946, s. l).
Bayar'ın Seçim Gezileri
Bu hareketli dönemde Demokrat Parti kurucularından Celal Bayar'ın ilk durağı Adana idi. 29 Haziran 1946 günü Demokrat Parti'yi öven konuşması sırasında "Bizim güttüğümüz maksatlardan biri de müsavi olmaktır. Hizmette, külfette hep müsaviyiz, beraberiz. Hep birlikte aynı istikamete ve aynı seviyede yürüyelim" diyerek eşitlik ilkesini vurgulamıştır (Sevgen, 1951: 115).
Celal Bayar, İzmir nutkunda ise Balkan Harbi'nin acılarını ve I. Dünya Savaşı'nın zorluklarını İzmir'de yaşadığını söyleyerek sözüne başlamış, demokrasi, cumhuriyet, temel hak ve özgürlükler, milli irade gibi kavramların önemine değinmiş, iktidar partisini eleştirerek, iç ve dış politikadaki yanlışları bir bir ortaya koymuştur. Toplumda karaborsacılığın, pahalılığın alıp yürüdüğünü vurgulayarak, toplum yapısında bir çöküşün başladığı imajını vermeye çalışmıştır. Celal Bayar konuşmasını halkı oy kullanmaya davet ederek bitirmiştir (Sevgen, 1951: 120127). Bayar'a göre, CHP, seçim propagandalarında genel sıkıntılara değinmemiş ve ileride ne gibi önlemler alınacağına dair çözüm önerisi getirmemiştir. Böylece, Bayar'ın konuşmasında bir tür karşı propaganda işaretlerini görmek mümkündür.
Celal Bayar, Balıkesir ve Karacabey'de de özgür seçim, baskısız seçim kavramlarının önemini ve demokrasiyle olan bağlantısını halka aktarırken, Karacabey'de "sefaleti de kovacağız" (Sevgen, 1951: 128) diyerek halkın refah seviyesini yükselteceklerini vaat etmiştir. Demokrat Parti kurucularından Adnan Menderes ise "Memleket partiler için değil, partiler memleket içindir" diyerek, partisinin halka olan yaklaşımını vurgulamıştır (Vatan, l Nisan 1946, s. l). Demokrat Parti'nin yayınladığı beyannamede idare amirlerinin ve devlet memurlarının partilerinin karşısında cephe almış bulunmalarının Halk Partisi'nin ciddi muhalefete hayat hakkı tanımamak azminde olduğu belirtiliyordu (Vatan, 19 Haziran 1946, s. 3). Burada, İsmet İnönü'nün hem cumhurbaşkanı hem parti başkanı olmasının seçimlerde baskıyı da beraberinde getirdiği söylenerek, çok zor şartlar altında seçim faaliyetlerine devam ettikleri kamuoyuna duyurulmuştur. Bu da bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır.
Demokrat Parti seçimler sırasında tüccarlara da bir beyanname yayınlamıştır. Beyannamede (Vatan, 12 Temmuz 1946, s. 5) tek parti döneminde tüccarların hak ettikleri davranıştan yoksun kaldığı, Demokrat Parti'nin tüccar için tek çare olacağı vurgulanmıştır.
Propaganda Broşürü
Demokrat Parti baskı konusunu tam bir propaganda aracı haline getirmiş, hatta belediye seçimlerinden de bu konuda örnekler verip kamuoyuna duyurmak için bir broşür bile bastırmıştır. Broşürde, "Belediye seçimlerindeki müdahale tazyik ve yolsuzluklara ait vesikalar" başlığı altında, "15 liradan 150 liraya kadar bedelle satın alınan reyler", "Seçim listelerine geçirilmesi unutulan emniyet müdürü", "Her tarafı delik deşik sandıklar", "Bir şehrin seçim defterindeki parmak işaretleri aynı elin izi!", "Hahamın propaganda nutku", "Defterdeki ismi hizasına imza yerine parmak basılan gazete muharriri", "Oy sandıklarının muhafaza edildiği odada dolaba saklanan adam" başlıklarıyla birtakım iddiaları Cumhuriyet Halk Partisi aleyhinde kullanmışlardır (Vatan, 25 Haziran 1946, s. 3).
Demokrat Parti'nin kuruluşundan itibaren, teşkilatlanma ve 1946 seçimleri sürecinde en ücra köşelerdeki vatandaşların yanına giderek onlarla yakınlık kurması, halk arasındaki prestijini yükseltmiştir. Dr. Fuat Köse, İsabeyli köyünde bir teneke gazyağını halka dağıtmış ve onlara "Arkadaşlar, bu gazı size Demokrat Parti gönderdi. Bu bir şey değil. Daha teneke teneke göndereceğiz" (Ulus, 5 Temmuz 1946, s. l) diyerek propagandanın popülist boyutunu biraz da maddiyatçı bir özelliğe büründürmüştür.
Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesindeki bir yazısında Nihat Erim'in "Hürriyet ilahinin üzerine bir şal örtmeli" sözlerine tepki olarak bunun faşist ve baskıcı bir yaklaşımın ürünü olduğunu, bunun da CHP ile bütünleştiğini vurgulamaya çalışmıştır (Yalman, 1997: 13961397).
İnönü, Halkı Sandığa Davet Ediyor
İsmet İnönü Akşehir ve Konya nutuklarında (Cumhuriyet, 7 Mayıs 1946, s. 13) seçimin önemini ve bu demokratik gelişimin CHP'nin ileri bir hamlesi olarak yorumlamıştır. İnönü, Sivas konuşmasında iç ve dış politikanın önemli sorunlarını aktarmış, milletvekili seçiminde vatanın kaderi ile yakından ve candan ilgili olmak vazifesinin gereklerine uyarak, halkı oy sandıkları başına davet etmiştir. Türk milletinin vatanın kadrini bilir ve onun üzerinde iradesini kullanır büyük bir millet olarak dünya üzerinde göz önünde mevki almasını istemiştir (Vatan, 25 Mayıs 1946, s. l). Erzincan konuşmasında, cumhuriyet yönetiminde vatandaşın vazifesini anlatırken, tek dereceli seçimde, kadın erkek herkesin göreve yani seçimlerde oy kullanmaya önem vermelerini bildirmiştir (Vatan, 25 Mayıs 1946, s. l).
1946 seçimlerinde en dikkat çekici propaganda unsurlarından biri, seçim öncesi parti çalışmalarında CHP'nin Demokrat Parti'ye karşı baskı kullandığına dair öğelerdir. Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman "Halk Partisi'ni kurtarmak lazım" adlı yazısında partinin baskı yapmakla "Halk Partisi kendi aleyhine çalışmakta, kendini yıkmakla meşguldür" yorumuna yol açmış (Vatan, 22 Haziran 1946, s. l); aynı yazar "Parti hesabına istibdat" adlı makalesinde ise "görülüyor ki iktidar hırsı yüzünden gözleri dönen bir avuç insan, Türk milletinin haklarını hiçe saymaya, anayasayı apaçık ihlal etmeye kalkışmışlar ve böylece kendi buyurma zevklerini milletin varlığının, hakkını ve hayati menfaatlerinin çok üstünde tuttuklarını bütün alemin huzurunda açığa vurmuşlardır." (Vatan, 12 Temmuz 1946, s. 13) şeklinde bir saptama yaparken, "Vatandaşlık Hakkı" adlı makalesinde de "Halkın sevgisinin güveninin ve hoşnutluğunun kendi tarafında bulunmadığına hükmederek, vatandaşlık haklarını zorbalık yoluyla tadil etmeye, iktidar mevkiine sahip kalmak için hükümet nüfuzunu bir imtiyaz şeklinde kendi lehinde kullanmaya kalkışan bir siyasi parti vatandaşların huzurunda aczini itiraf etmiş ve manevi iflas haline düşmüş olur" (Vatan, 19 Haziran 1946, s. 13) şeklinde CHP'nin baskısını kamuoyuna duyurmaya çalışarak adeta Demokrat Parti'nin propagandasını yapmıştır.
Nihat Erim ise Celal Bayar'ı eleştirerek, Celal Bayar'ın "Hürriyetsizlik ve kanun dışı hareketlere maruz kaldık" sözlerini lidere yakışmayan sözler olarak yorumlamıştır (Ulus, 3 Temmuz 1946, s. l) Ayrıca CHP'li Mümtaz Ökmen Gölbaşı'nda yaptığı konuşmasında "Demokrat Parti'ye rey vermeyiniz. Çünkü onlar ise yaramadıkları içindir ki, Meclisten bile atılmışlardır, işe yaramayan kimseleri işbaşına getirmek, sizin kendi aleyhinize olur" (Vatan, 4 Temmuz 1946, s. 3) diyerek tam bir karalama kampanyası başlatmıştır. Bu şekildeki propaganda faaliyeti içinde Demokrat Parti'nin Rus parasıyla kurulduğu, Türkiye'ye komünizmi getireceği ve CHP'nin izniyle kurulan kukla parti olduğu gibi söylemler de yer almıştır.
Demokrat Parti 1946 seçimlerinde Atatürk'ün yolundan ilerlemek istediklerini hep vurgulamış, hatta yakın tarihten mühim bir tarihi vesika adıyla iki örnek kullanılmıştır:
1 Devlet başkanlığı hakkında Atatürk'ün telakkisi mühim bir tarihi vesika: (Yalova 11.09.1930) Ali Fethi Bey'e "Binanaleyh Büyük Millet Meclisi'nde aynı temele istinat eden yeni fırkanın faaliyeti geçerek millet işlerini serbest münakaşa etmesini cumhuriyetin temel esaslarından sayarım" (Vatan, 20 Haziran 1946, s. 3).
2 Mustafa Kemal'in, Fethi Bey'in İzmir nutkunu engelleyen valiye karşı telgrafı: "Anlıyorum ki, sana nutkunu söylettirmek istemiyorlar, fakat sen behemahal nutkunu söyleyeceksin ve tesadüf edeceğin herhangi bir manayı derhal bildireceksin. Asayişin temini için Dahiliye Vekili ve İzmir Valisi lazım olan tedbirleri almakla mükelleftir" (Vatan, 8 Temmuz 1946, s. 13).
Mümtaz Ökmen CHP'nin ülke ve dünya görüşü üzerinde konuşurken, CHP'nin ne şartlarla ve nasıl kurulduğunu, köylüye ve onun eğitimine verdiği önemi özellikle de İsmet İnönü'nün Garp cephesi komutanlığından, başbakanlık dönemine ve cumhurbaşkanlığındaki başarılarına ve en önemlisi tek dereceli seçim kanununu onaylama özelliğini vurgulayarak, Demokrat Parti'yi "iftiracı ve yalancı" olarak kamuoyuna duyurmuştur (Ulus, 4 Temmuz 1946, s. l).
Cumhuriyet Halk Partisi'nin seçimler sırasında İstanbul'da Tanin, Son Telgraf ve Vakit gazetelerini halka parasız olarak dağıtması da propagandanın farklı bir boyutunu sergilemektedir (.Vatan, 7 Temmuz 1946, s. 3). Ayrıca şoförlere CHP'ye girmeleri için lastik vaat edilmesi de oldukça ilginçtir (Vatan, 7 Temmuz 1946, s. 3).
21 Temmuz seçimlerinden dört beş gün önce İsmet İnönü, radyodan yaptığı seçim konuşmasında (Cumhuriyet, 18 Temmuz 1946, s. l) liberal ve kararlı bir yaklaşımla düşüncelerini halka duyurmuştur, İsmet İnönü'nün baskılarla ilgili olarak, "Milletin rızasıyla tayin olunmayan iktidar mevkiinin hiç bir kıymeti ve hiç bir meşru tarafı yoktur" (Vatan, 20 Temmuz 1946, s. l) sözleri cumhurbaşkanının demokrasi yanlısı fikirlerini yansıtarak, seçimlerden bir gün önce halkı kendi şahsında CHP'ye çekebilmenin başka bir yolu idi.
Vatan gazetesinde seçimlerin yapıldığı gün yayınlanan "Vatandaş, vatani vazifeni ihmal etme, reyini vicdanının emrine göre serbestçe kullan" (Vatan, 21 Temmuz 1946, s. l) ilanı dönemin nabzını hissettiren bir içerik taşımaktadır, İsmet İnönü, seçim öncesi yaptığı son konuşmasında ise tek dereceli seçim yapılacağını belirttikten sonra Demokrat Parti'nin kendisi ve CHP için söylediği eleştirilere, özellikle Demokrat Parti'nin "parti başkanı ve cumhurbaşkanının aynı kişi olması" konusunda yaptığı eleştirilere yanıt vermiş ve cumhurbaşkanın seçimle işbaşına gelmesinin çok önemli olduğunu vurgulamıştır. Demokrat Parti'nin köylerdeki eğitim kampanyasının köylüyü ekonomik anlamda yorduğu yolundaki propagandalara da köylerde ilköğretim seferberliğinin mutlaka gerçekleştirileceğini söyleyerek yanıt vermiştir.
Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun seçim öncesi radyoda yaptığı konuşma ise kuşkusuz propaganda anlamında ayrı bir önem taşımaktadır. Başbakan konuşmasında, 1923 tarihinden itibaren CHP'nin yaptıklarının imtiyazlı şirketlerin satın alınması, Halk Partisi'nin doğuşu, sanayi planı, bayındırlık politikası, Osmanlı borçlarının ödenmesi, harp zamanında yapılan işler, su işleri, madenler, Ankara radyo istasyonu, topraksız köylüyü topraklandırmak, öğretim davası, eski eserlerin muhafazası, sıhhat işleri gibi başlıklarla anlatmış ve yakın geçmişte olan olayları örnek göstererek CHP'nin kutsallık imajını halka aktarmaya dikkat etmiştir (Vatan, 7 Temmuz 1946, s. 3).
Türk demokrasisi büyük sınavını 21 Temmuz 1946 tarihinde vermiş, ancak sınavın demokrasi açısından değerlendirilmesi yıllarca tartışıla gelmiştir. Katılım oranı yüzde 85 olan 1946 seçimleri, olaysız ve sakin geçmesine rağmen, sayım sırasında ve sonrasında ortaya atılan iddialar, seçimin hiç de söylendiği kadar olaysız geçmediğini gösteriyordu. Seçimlerin yapılışından üç gün sonra kesin sonuçlar belli olmuştur. Buna göre, Cumhuriyet Halk Partisi 403 milletvekili, Demokrat Parti 54 milletvekili çıkarırken 8 de bağımsız milletvekili seçilmiştir. (NH/BB)
Nil Türker Tekin, Dr., İstanbul Üniversitesi
KAYNAKÇA
* Bayar, C., Başvekilim Menderes, İstanbul (tarih yok).
* Çavdar, T., "Demokrat Parti", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, (ifr
tanbul, 1983) c. 8, 20602075.
* Karpat, K, Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul, 1967
* Milar, S., "Yeter Söz Milletindir Afişi Nasıl Doğdu?", Tarih ve Toplum, (1988), s. 343344.
* Sevgen, N., Celal Bayar Diyor ki, İstanbul, 1951.
* Toker, M., Demokrasimizin İsmet Posalı Yılları: Tek Parti'den Çok Partiye
19441966, İstanbul. 1990.
* Tunaya, T. Z., Türkiye'de Siyasi Partiler. 18591952, İstanbul, 1952.
* Yalman, A. E., Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim II (19221971), İstanbul,
1997.
* Cumhuriyet, Ulus, Vatan.