1994 yılı, Türkiye'de insan hakları mücadelesinde, insan hakları savunucuları ile eşcinsellerin yüz yüze gelmeleri açısından da önemli bir tarihti. Bu tarihte bir grup eşcinsel, insan hakları mücadelesinde doğrudan yer alabilmek için Ankara'da, İnsan Hakları Derneğine başvurmuşlardı. İnsan hakları savunucularının eşcinsellerle yüz yüze gelmeleri, insan hakları ve eşcinsellik alanında bir yüzleşmeyi de gündeme getirmişti. Gündeme gelmesi insan hakları ve eşcinsellik alanındaki yüzleşmenin sağlıklı ve insan hakları perspektifine uygun bir doğrultuda gerçekleştiği anlamına gelmiyor. Eşcinsellerin oluşturduğu Gey ve Lezbiyen Hakları Komisyonu, fiilen çalışmalarına başlamış, Genel Kurul'a katılmış, bir konuşma ile kuruluş gerekçesini açıklamış olduğu halde yeni yönetim oy çokluğu ile Komisyonu yeni süreçte tanımamıştı. Eşcinseller dernek çatısı altından çekilmek durumunda kalsalar da tartışma bitmemişti. Bir dönem sonraki kurulda eşcinsellerin olmadığı bir ortamda farklı gruplar arasındaki ana tartışma "eşcinsel hakları"nın savunulup savunulamayacağı üzerine geçmişti. Tahmin etmesi zor olmasa gerek, 1994'te yaşanılan söz konusu dışlama ve ayrımcılık vakası da yıllık raporda yerini alamamıştı.
Bugün, eşcinsellerin insan haklarını anlama gayreti yönünde yaşanılan süreçte çok şeyin değiştiğini görüyoruz. Başta İnsan Hakları Derneği olsun insan hakları alanında mücadele eden pek çok organizasyon ve insan hakları savunucusu en azından eşcinsellerin de hakları olduğu gerçeğini kabul ediyorlar. Söz konusu örneği hatırlamamızın çift yönlü iki nedeni bulunmaktadır. Konu eşcinsellerin hakları olunca, insan hakları savunucuları hak ihlallerini görmüyorlar çünkü eşcinselleri görmüyorlar. Açıkça telaffuz edilmese de hakları savunulan insan, eşcinseller görülmediğinden otomatikman heteroseksüel insanlar olmuş oluyor.
İki yüz yıl önce de kadınlar söz konusu olduğunda durum farklı değildi. Hem o zaman açıkça adı da konuluyordu ve insan hakları, erkek insanın hakları şeklinde tanımlanıyordu. Ne zaman ki kadınlar ayağa kalkıp mücadele ettiler o zaman "insan"ın sadece "erkek" değil "kadın" da olduğunu kabul ettirdiler insan hakları savunucularına. Günümüzde ise gey-lezbiyen insan hakları mücadelesi, mevcut insan haklarının aslında heteroseksüel insanların haklarını tanımladıklarını dillendiriyor.
Biz de on yıl önce insan hakları savunucularına sormuştuk: Eşcinsellerin yaşadıkları sorunlarda insan hakları ihlali ve işkence ölçütü nedir? Sırf eşcinsel oldukları için aşağılamaya ve baskıya maruz kalan insanlardan haberiniz yok mu? Heteroseksüel olmadığı anlaşıldığında veya kimliğini açık ettiğinde işini kaybeden insanlardan haberiniz yok mu? Faili meçhul eşcinsel ve travesti cinayetlerinden haberiniz yok mu? İnsandan ve onun haklarından ne anladığınızı yeniden açıklamanız gerekmiyor mu?
Zamanında bu gibi soruların duvara çarpıp geri dönmesi gey-lezbiyenlerin insanca yaşamak için talep ettikleri hakları doğrudan kendilerinin dillendirmeleri gerektiği gerçeğini ortaya koymuştu.
Eşcinseller hak talep ediyorlar çünkü her alanının heteroseksüel düzenlemeyle kurulduğu bir hayatta kendi varoluşlarını gerçekleştiremiyorlar. İnkârın ve görmezden gelmenin yetmediği durumlarda aşağılama, baskılama, şiddet ve ortadan kaldırmaya karşı kendi hayatlarını kurma mücadelesi aynı zamanda bir insan hakları mücadelesi olarak karşılık buluyor.
Gey-lezbiyen haklarının insan hakları olduğu gerçeği eşcinseller ile insan hakları savunucularını eşyanın doğası gereği karşı karşıya getiriyor. İşte bu noktada diyalog ve insan hakları savunucularının gey-lezbiyen gerçeğini anlama ihtiyacının birlikte karşılanması kaçınılmaz olarak önümüzde duruyor.
Umuyoruz ki insan hakları savunucularının gey-lezbiyen varoluşunu ve "gey-lezbiyen hakları insan haklarıdır" gerçeğini kavramaları hep birlikte özgürleşmemizin önünü açar.
Gey-lezbiyenlerin insan hakları
Umuyoruz ama, görünen o ki eşcinsellerin yaşadığı sorunlar, Türkiye insan hakları hareketince kapsanıp insan hakları alanı üzerinden yeterince değerlendirilmiyor. Eşcinsellerin maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddetin mevcut duyarsızlık nedeniyle insan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütleri ve kamu kurumlarının raporlarına hâlâ yansımadığı görülüyor. Politik organların ve kurumların da eşcinsellere yönelik duyarlılıkları, görmezden gelinemediğinde "aman kamera önünde bir tatsızlık çıkmasın" toleransından ibaret kalıyor.
Mevcut yasalar, eşcinsellere yönelik ayrımcılığa karşı yasal yaptırım tanımlama ve düzenleme içermemektedir. Gey ve lezbiyen bireyler, uğradıkları ayrımcılık ve şiddete karşı yasal bir süreç işletememektedirler. Aynı şekilde gey ve lezbiyen bireyler, yaşadıkları ayrımcılıkları ortaya çıkarmak ve gündemleştirmek için insan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinden nasıl faydalanacaklarını bilememektedirler. Durum böyle olunca gey ve lezbiyenlerin yaşadıkları sorunlar insan hakları alanında gündemleşmemekte ve gey-lezbiyenler ayrımcılık ve şiddete uğramaya devam etmektedirler.
Tüm bu koşullarda haliyle eşcinsellerin hak mücadelesi ikili bir hatta seyrediyor. Merkezi kurumlara karşı hak mücadelesiyle birlikte aynı zamanda insan hakları kurumlarındaki egemen olan haklar hiyerarşisi zihniyeti ve politikalarına karşı da gey-lezbiyenler, genel insan hakları mücadele alanında kendilerine alan açmak durumunda kalıyorlar. Avrupa Birliği sürecinde de onca gürültünün tozu dumanı çekildiğinde, eşcinsellerin haklarına sıranın gelebilmesi için AB'nin öncelikli vadelerini beklemek gerekiyor.
Belki de doğrudan belirtmek gerekiyor; "eşcinseller ve insan hakları" için çizdiğimiz bu genel resmi, karamsarlık ve mağduriyet üzerinden renklendirmeye çalıştığımızın düşünülmesini istemeyiz. Her şeyden önce on yılı aşan mücadele sürecinde eşcinseller bu türden bir dili tercih etmediler; ikincisi ise acı ama gerçek bundan ibaret!
Söz konusu süreçte eşcinseller açısından düşebileceğimiz güncel notların başında belki de gey-lezbiyenlerin dernekleşmesi oldu. Eşcinseller için olsun, mevcut hukuk sisteminin genel okuması açısından olsun gey-lezbiyenlerin dernekleşmesiyle gelen bir şehir efsanesinin sonu, vadeli de olsa eşcinsellerin insan haklarının devamının geleceğinin güçlü bir işareti oldu. (AE/TK)