* "Mülteci Haberciliği Atölyesi"nde yazılan bu haber, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlandı.
** Fotoğraf: Kerem Yücel/Atlas Dergi
Hükümetin mültecilere yönelik "seyreltme" ve "geri gönderme" politikası, mültecilerin sağlık, ekonomik, sosyal ve barınma gibi pek çok hakkında ihlale sebep oluyor. Her an sınır dışı edilme kaygısı yaşayan mültecilerin çoğunluğu evden çıkmıyor. Çalışamadıkları için de derin bir yoksulluğun içindeler.
Göç İdaresi Başkanlığı, 16 Mayıs 2022'de yayımladığı duyuruyla Türkiye'nin çeşitli illerinin bazı mahallelerinde yabancıların ikamet etmesini yasakladı. Bu mahallelerde, yabancı nüfusun bölgenin toplam nüfusunun yüzde 25’ini oluşturmasından dolayı kısıtlama getirildi ve listedeki şehirlerin belirtilen ilçe ve mahalleleri yabancıların ikamet işlemlerine kapatıldı.
Kapalı mahalle sayısı 1,169
Göç İdaresi Başkanlığı, 30 Haziran'da yaptığı duyuru ile de Türkiye'de çeşitli bölgelerdeki yabancı yoğunluğu nedeniyle belirli illerdeki 781 mahallenin, yenidoğan ve çekirdek aile birleşimi dışında, geçici koruma kaydına, uluslararası koruma kaydına, ikamet iznine, geçici koruma veya uluslararası koruma ile ikamet izni kapsamındaki yabancıların ikamet ili değişikliği yapılması işlemlerine kapatıldığını açıkladı.
Duyuruda, 1 Temmuz’dan itibaren ikamet değişikliği işlemlerine kapalı mahalle sayısının 1,169'a çıkarıldığı belirtildi.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı'nın sitesinde yer alan bilgiler doğrultusunda, İstanbul 53, Ankara 23, İzmir 26, Adana 75, Gaziantep 161, Hatay 108, Şanlıurfa 169, Kahramanmaraş 31, Kilis 82, Mardin 58, Mersin 62 mahalleyle yabancıların ikamet ili değişikliği işlemleri gerçekleştirilmeyecek iller arasında yer aldı.
"Göç sürecinin en başına döndük"
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 11 Haziran’da düzenlediği basın toplantısında Suriye’nin başkenti Şam’dan Türkiye’ye göçün arttığını, fakat “Şam'ın geçici koruma statüsü verilmiş bir bölge olmadığı"nı söyledi. Bakan Soylu’nun açıklamalarına göre Suriye’den yeni geldikleri tespit edilen mülteciler, beş ayrı ilde kamplarda tutulacak ve özellikle Şam’dan geldikleri tespit edilenler sınır dışı edilecek. Hükümetin yeni uygulamaları mültecileri ekonomik, sosyal, barınma, sağlık ve eğitim alanlarında nasıl etkiliyor? Karşı karşıya kaldıkları temel sorunlar neler? Ankara'da faaliyet gösteren BM destelki Dünya Evimiz Derneği saha çalışanı Levent Ayaşlıoğlu bianet'in sorularını yanıtladı.
Hükümetin mültecilere yönelik mahalle kısıtlaması, geri gönderme merkezlerine gönderilme kararları, mültecileri nasıl etkiliyor?
Son durum, kimliği olmayan mültecilerin toplama merkezlerine alınacağı yönünde. Bu bağlamda, Adana (Sarıçam), Hatay (Altunözü, Yayladağı, Apaydın), Kahramanmaraş (Merkez), Kilis (Elbeyli) ve Osmaniye’de (Cevdetiye) toplam yedi geri gönderme merkezi tanımlandı. Temel sorun, sürecin çok yeni ve tanımsız olması. Geri gönderme merkezlerine gönderilen mülteciler, buralarda ne kadar süre kalacaklar, geçici koruma kaydına nasıl başvuracaklar, nasıl bir standarda tabi tutulacaklar belli değil. Aslında, ilk uygulamaya yani göç sürecinin en başına, 2011’e döndük.
Bu uygulamalar sonrasında mülteci mahallerinde son durum nedir?
Elbette bu kararlar, gündelik yaşamda çok ciddi sıkıntılara neden oluyor. Kimliksiz mültecilerin ulaşamadığı sağlık ve eğitim gibi birçok temel hak ve hizmet var. Ek olarak, aileler iş bulamama sıkıntısı içerisinde. Bu hak ve hizmetlere ulaşamamanın başında da kadın ve çocukların yaşadığı sıkıntılar geliyor. Hamilelik veya iş kazaları gibi sağlık durumlarında, mülteciler ya ücretle tedavi oluyor ya da merdiven altı yöntemlere çok fahiş fiyatlar ödemek zorunda kalıyorlar. Ayrıca mülteciler korku eşiğinde. Her an geri gönderilme kaygısı ile evlerinden dışarı çıkmayan mülteciler var.
Kimliksiz çocuklar
Sağlık hizmetinden yararlanamayan hamile kadınlar ve çocukların doğum ve tedavi yöntemleri ve yaşadıkları zorlukları biraz daha açar mısınız?
Ne yazık ki mülteciler arasında çocuk yaşta evlilik, erken doğum-gebelikler çok fazla. Taciz vakaları da aynı şekilde çok ciddi rakamlara ulaşıyor. Mesele şu kayıtlı ya da kayıtsız mülteciler, kendilerini “öteki olarak” gördükleri için, her an sınır dışı edilebilme kaygısı yaşıyorlar. Dolayıyla, karşı karşıya kaldıkları adli olaylarda emniyet güçlerine şikâyette bulunmuyorlar. Şikayetçi olsa dahi hukuki süreci takip edebilecek bir adli yardım sistemine, yani avukata ihtiyacı var.
TIKLAYIN - Türkiye’de 750 bin “vatansız” yenidoğan var
Mülteciler arasında en temel sorunlardan biri Türkiye’de doğan çocuklar. Bu çocuklar ne yazık ki kimliksiz yani vatansız. Öte yandan kayıtsız, hamile bir mülteci kadın eğer bir sağlık merkezine ulaşabilir ve doğumunu hastane ortamında gerçekleştirebilirse gerçekten şanslı sayılıyor. Türkiye sınırları içinde dünyaya gelen bebeklere ailelerin menşelerine, kayıt durumlarına bakılmaksızın “kimlik verilmesi” gerekir ama maalesef uygulama bu yönde değil. Yenidoğan çocuklar sağlıktan yararlanma ve eğitim, yasal yollarla seyahat hakkına sahip değil.
Kolluk kuvvetlerinin tutumu nasıl?
Çok ciddi bir emniyet baskısı var. Tüm ilçelerde, özellikle Ankara’nın Altındağ ilçesinde, ev aramaları, sokak kontrolleri yapılıyor. Bu nedenle, mülteciler -kimlikli ve kimliksiz olduğu fark etmeksizin- mahallelerde çok göz önünde olmak istemiyorlar. Çok sayıda geri gönderme merkezine toplanan mülteci var. Geçen hafta 40 mülteciyi götürdüler -ki bu haberdar olduğumuz rakam. “Gönüllü” geri gönderme sürecinde, eskiden barodan avukat ve adli yardım desteği alıyorduk. Son değişikliklere göre, hukuki süreç tamamen baltalandı.
Neden?
2020 Şubat'ına kadar kimlikli veya kimliksiz fark etmeksizin mülteci aileler, Ankara Barosu’nun adli yardımından yararlanabiliyordu. Fakat, ceza mahkemeleri artık vekalet üzerinden avukat atanamayacağına karar verdi. Ancak özel avukatla adli bir süreç başlatılabiliyor. Çıkan avukatlık ücretlerini de mültecilerin ödeyebilmesi imkân dahilinde değil.
"Artan nefret söylemi devlet politikalarından"
Son zamanlarda artan ırkçı söylemlerin hükümetin getirdiği yeni uygulamaları hızlandırmasında etkili olduğunu söyleyebilir miyiz?
Toplumda başlayan nefret söylemlerini ayırt etmemiz gerek. Geçici koruma kimlik belgesine erişim kayıtlarının kapatılması gibi politikalar, bu nefret söylemlerin artmasıyla başlamadı. Hükümetin bu yıl Ocak'ta açıkladığı “seyreltme politikaları” ibareleriyle bu engel ve kısıtlamaları görmeye başladık. Haziran itibariyle de eylemler deklare edilmiş oldu ve bu bağlamda, uygulanan polis baskıları da arttı. Ocak'ta, politikalar ilk açıklandığında, Türkiye’de mülteci nüfusunu sınırlandırma çabaları olduğunu ve “gönüllü” geri dönüş uygulayacaklarını anladık. İdlib’de yaptırılan evler de hükümetin bu politikalarını doğrular nitelikte. İki ila dört milyon arasında mültecinin Türkiye’den çıkartılacağını düşünüyoruz. Artan düşmanlık, Türkiye toplumunun belki de ortak anlaşmaya vardığı tek konu. Altını tekrar çizmek gerekir ki, artan nefret söylemlerinin devlet politikalarını etkilediğini düşünmüyorum, tam tersine devlet politikalarından ortaya çıktığını düşünüyorum.
Peki “gönüllü” geri gönderme uygulaması nasıl gerçekleşti ve gerçekleşiyor?
Göç İdaresi, ilk önce kayıtlı olan mültecilere ve ailelerine adres tespiti yaptı. Bu ailelerin evine bir yazı gönderildi ve adreste olmayanlar tespit edildi. Bu nedenle, birçok ailenin iki yılda bir yenilenen kimlikleri yenilenmedi. Bu noktada, “seyreltme politikalarının” bir sonucu olarak kimliksiz yaşamaya zorlandılar. Gönüllü geri gönderme adı altında, her hafta Malatya’dan Afganistan’a uçak kalkıyor ama Göç İdaresi Başkanlığı tarafından yayımlanan rakamları teyit etme imkânımız yok.
Seyreltme politikaları
Hükümetin mültecilerin SGK'sını kapatması ne gibi sonuçlar doğurdu?
2020'den itibaren adım adım hak ve hizmetlere erişim engeli başladı. Sosyal yardımlar giderek azaldı. Sağlık hizmetlerine erişim engellenmeye başlandı. Şunun altını çizmek lazım, geçici koruma kaydı yapılmış olsa bile eğer sigortası yapılmadıysa, o mülteci hastanelere gidemez. Bütün bu engellemeler ve yasaklar 2022’nin başında deklare edildi. Tabii bu değişimde iki temel etken var. İlki, Türkiye’nin giderek yoksullaşması. Türkiye artık mültecilere yapılan sosyal yardımları karşılayamaz hale geldi. Mülteci nüfusunun giderek artmasıyla, mülteci toplumuna da aktarılan paranın azaldığını düşünüyorum. İkincisi ise, toplumdaki nefret söylemlerin daha görünür hale gelmesi. Bunun nedenlerinden biri de ekonomik dar sıkıntı. “Biz iş bulamıyorken, onlar çalışıyor. İşimizi çalıyorlar” gibi söylemler seyreltme politikalarında etkili.
Her an geri gönderilme kaygısı yaşayan mülteciler, yaşamlarını nasıl idame ettiriyorlar?
Kızılay kart dediğimiz bir sosyal yardım kartı var. Mülteciler bağlamında, bu kartın yasada tanımlanmış, verilme kriteri şöyle: Ailelerin kimlikli, geçici veya uluslararası koruma kimliğine sahip ve bir ailenin 4 kişiden fazla olması. Yapılan son zamla, bu yardım aylık kişi başı 155 TL. Ailedeki bireylerin ekstra bir dezavantajı yoksa 4 kişi ve altındaki aileler bu yardımı alamıyor. 2020’den itibaren de bu yardımları engelleyen uygulamalar başladı. Örneğin devlet bankaları bu bireylere hesap açmadı, bu nedenle parayı alamayan birçok aile oldu.
Kimlikli mülteciler iş bulabilme olanağına sahip. Kimlikli ve belirli bir mesleği olan mülteciler Ankara- Siteler çevresinde çalışıyor. 3500- 4000 TL gibi bir ücret alıyorlar. Kayıtlı dahi olsalar çalışma izni almak çok zor bir süreç. Kayıtlı ya da kayıtsız en büyük tehlike mültecilerin çok ağır işlerde çalışmaları ve yaşanan iş kazaları. Mülteciler arasında eşini çatışmalarda kaybetmiş, çocukları ile bir yaşam sürdürmeye çalışan çok sayıda kadın var. Devletin verdiği ve STK’lardan gelen gıda ve benzeri yardımlarla yalnızca günleri kurtuluyor ama bir güvenceleri yok.
(GS/HG/SO/NÖ)