Boğaziçi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünden Dr. Sakine Çil'in Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza verdiğim için karşınızdayım. Doğrusunu isterseniz “terör örgütü propagandası yapmak”la suçlandığımı görür görmez iddianameyi elimden bıraktım. Halen tamamını da okumuş değilim.
Çünkü bu kadar ağır ithamları kaldıramazdım. Burada Anayasal haklarımdan ya da insan haklarından söz etmeyeceğim.
İddianamenin içeriğini konuşmayacağım. Çünkü bunları diğer yargılanan arkadaşlar hukukçu, eğitimci, toplum bilimci, ekonomist, doktor ve psikolog kimlikleri ile yeterince ifade ettiler.
Ben sanat eğitimi aldım. Kendimi ve bildiriye onay verme nedenimi bildiğim dilde, sanatın diliyle ifade etmeye çalışacağım:
Bildiğiniz gibi 2010'da İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti'ydi. Bu vesile ile açtığımız serginin adını ironik olsun diye 'kültür-fizik' koymuştuk. O sergiye yaptığım 'kültür-barış' adlı çalışmamın çıkış noktasını anlatmak istiyorum.
İkinci Dünya Savaşı’nda vicdani retçi olan tasarımcı Gerald Holtom, 1958 yılında nükleer karşıtı gösteri düzenleyen “Nükleer Savaşa Karşı Direkt Hareket Komitesi / DAC” ve “Nükleer Silahsızlanma Kampanyası / CND” ye görselliğin gücüne güvenirlerse kendilerini daha iyi ifade edeceklerini söylediği zaman aslında yıllara, dönemlere ve akımlara damgasını vuracak olan barış sembolünün temellerini atmıştı.
1958 yılında, Paskalya öncesinde nükleer karşıtı binlerce Britanyalı 50 millik bir yürüyüş için Londra’nın Trafalgar Meydanı’nda buluşmuştu, hedefleri Aldermaston’daki silah fabrikasıydı.
G.Holtom, bu protestoların simgesi olacak sembolü tasarlarken semafor olarak bilinen bayraklı iletişim alfabesindeki figürlerden yararlandı. Nuclear / Nükleer kelimesinin baş harfi N’ yi ve Disarmament / Silahsızlanma’nın baş harfi D’yi alarak bunları Dünya’yı simgeleyen bir daire içine aldı. Sembol, hemen “Nükleer Silahsızlanma Kampanyası / CND” tarafından benimsendi.
Ama CND hiçbir zaman sembolün kullanım hakları için başvuruda bulunmadı. Söz konusu sembol, kitleler tarafından giderek barış sembolü olarak kullanıldı.
G.Holtom, daha sonra yaptığı tasarım için; “Bu tasarım kolları aşağıya doğru açılmış ve ümitsizlik içindeki bir insanı çağrıştırıyor.
Madem şimdilerde barış sembolü olarak kullanılıyor. Sembolün ters çevrilmesi gerekiyor” demiş. Holtom’un 1985’teki ölümüne kadar onunla yazışan Amerikalı barışçı Ken Kolsbun'a göre; “Holtom, yaptığı tasarımın ümitsizliği çağrıştırmasından rahatsızlık duymuş ve amblemin tersyüz edilmesini istemişti. O barışın kutlanacak bir şey olduğuna inanıyordu."
Bu bilgiyi göz önüne alarak, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti sırasında açılan ‘kültür-fizik’ başlıklı sergide, G.Holtom’un bu isteğini yerine getirerek ‘kültür-barış’ adlı bu çalışmayı ürettim.
Sanatla uğraşanların malzemesi metaforlar üzerinden çağrışımlardır. Bildiriyi onaylayanların ortak kimliği 'Barış İçin Akademisyenler' olunca, bu çalışmamın hayata geçmesi ve barış kültürü adına bildiriye imza verdim.
İmzalamaya karar verdiğim anı net hatırlıyorum. Yemek yemek üzere güzel bir sofraya oturmak üzereydim.
İnternet ortamında metni gördüm ve gözümün önüne annesinin, ölüsünü derin dondurucuda sakladığı Cemile Çağırga geldi. 10 yaşındaki Cemile Çağırga, Cizre’de evinin kapısı önünde vuruldu, eve ambulans gelemediğinden, kan kaybından öldü. Çatışmalar yüzünden morg aracı dahi olay yerine ulaşamadı. Annesi, kızının ölüsünü evdeki derin dondurucuya koymak zorunda kaldı. Cenaze zamanında defnedilemedi.
'Empati' kelimesi bu kadar yaygın olmadan çok önceleri biz: 'Orda Bir Köy Var Uzakta' şarkısı ile büyüdük. 'Gezmesek de tozmasak da/ O köy bizim köyümüzdür.'
Üstelik gezmiştim. 2005 yılında çatışmasızlık döneminin iyimserliği ile Diyarbakır, Hasankeyf ve Mardin'e gitmiş, Diyarbakır'da 3 gece kalmıştım. Sur bölgesini bana tanımadığım çocuklar gezdirmişti. Sur burçlarının ikamet için kullanıldığını öğrendiğimde yine hiç tanımadığım bir kadın beni evine (burca) davet etmişti.
Burcun üstüne çıktığımda Hevsel Bahçelerini görmüştüm. Bütün o insanlara ve oralardan gelip geçmiş kadim kültürlere borcum vardı. Bildiriyi bu yüzden imzaladım.
2009 'daki 11 . Uluslararası İstanbul Bienali'nin kavramsal teması 'İnsan Neyle Yaşar?' dı. Bu soruya kendimce 'İnsan Neyle Yaşayamaz?' sorusuyla yanıt vermiştim. Bence insan korkuyla yaşayamaz. İnsanlık tarihi, korkunun kültürel görünümlerinin örnekleriyle doludur.
Bölgede yaşananların, onulmaz acılara neden olacağından korktuğum için vatandaşlık bağı ile bağlı olduğum devlete seslenme ihtiyacı duydum.
Yıllar önce, 'Resmi Tarih' adlı bir Arjantin filmi izlemiştim. Film beni çok sarsmıştı. Dünyada ve bölgemizde yaşanan gerçeklerin kaçta kaçını biliyordum. Utanmıştım bu soruyu kendime yönelttiğimde.
Kendimden utanmamak ve sessiz kalmamak adına sadece vicdanın üstünlüğüne inandığım için imzaladım.
Suç işlemedim. Yaşam hakkı ve insan hakları ihlallerinin son bulmasını istedim. Beraatımı talep ediyorum. (SÇ/TP)