Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Hrant Dink cinayetiyle ilgili Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 10. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif etti.
"Hrant Dink'in öldürülmesinin üzerinden 12 yıl geçmesine karşın, Dink Cinayeti hala aydınlatılmamış, olaya karışan kamu görevlileri ve cinayetteki sorumlulukları açığa kavuşturulmamış, adalet yerini bulmamıştır.
"Cinayetle ilgili yargı süreci de, tıpkı Hrant Dink'in öldürülmesi ile sonuçlanan süreçte olduğu gibi, toplumsal hafızada yer alacak uygulamalarla maluldür. Cinayetin tüm hakikatiyle ortaya çıkarılması için Meclis Araştırması açılsın."
TIKLAYIN - Devletin Gerçek Yüzünü Gösteren Pencere: Hrant Dink
"Adalet istencinin sembolü"
Diyarbakır milletvekili Paylan gerekçe metninde şu ifadelere yer verdi:
"Gazeteci Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul'da kurucusu olduğu ve genel yayın yönetmenliğini yaptığı AGOS Gazetesi'nin önünde öldürülmüştür.
"Hrant Dink, öldürüldüğü güne kadar Türkiye halklarının eşit yurttaşlık talebini dile getirmiş, devletin katı, milliyetçi ve ayrımcı politikalarını eleştirmiş, barışın ve eşitliğin önemini savunmuş bir gazetecidir.
"Öldürülmesi toplumun pek çok kesiminde, farklı etnik kimlikten ve dini inanıştan kişilerde ortak bir acı yaratmış, cenazesinde yüz binlerce insan bir araya gelmiş, birbirinin varlığını ve acısını sahiplenerek bir arada yaşamaya duyulan özlemi ortaya koymuştur.
"Hrant Dink, öldürüldüğü günden sonra da Türkiye'de eşitliğe ve çoğulculuğa duyulan özlemin; demokrasi ve adalet istencinin bir sembolü haline gelmiştir.
"Hrant Dink cinayetinden sonra başlayan yargı sürecinin de sembol bir nitelik taşıdığı söylenebilir: Dink davası, ortada Türkiye'nin Ermeni bir yurttaşına karşı adeta 'milli mutabakatla' işlenen bir cinayet olmasına rağmen, ne yazık ki, hafızalarda cezasızlık kültürünün sembollerinden biri olarak yer etmiştir.
301 hatırlatması
"Hrant Dink, AGOS'ta yayımlanan Sabiha Gökçen'e ilişkin yazısından (6 Şubat 2004) sonra ırkçı çevreler tarafından hedef haline getirilmeye başlanmıştır. Yazının yayımlanmasından sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından bir açıklama yapılmış ve takip eden süreçte Dink, İstanbul Valiliği'nce çağrılarak, 'uyarılmıştır.'
"Yanı sıra 16 Nisan 2005 tarihinde, Dink hakkında "Türklüğe hakaret" suçlamasıyla (TCK 301) dava açılmıştır. Dink hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş, karar, bilirkişi raporuna ve Yargıtay Başsavcılığı'nın itirazına rağmen Yargıtay tarafından onaylanmıştır.
"Öldürülmesine varan süreç boyunca Dink, sahip olduğu Ermeni kimliği üzerinden, medya aracılığıyla ırkçı, milliyetçi kesimler tarafından hedef haline getirilmiş, 'Türk Düşmanı Ermeni!' gibi pek çok nefret söyleminin hedefi kılınmıştır.
"Hükümet tarafından, Dink'in hedef gösterilmesini engelleyecek, medyadaki nefret söylemlerini kınayan bir tutum alınmamış, tam tersine hükümet temsilcileri cinayetin şartlarını yaratan söylemlerde bulunmuştur.
"Hrant Dink cinayeti örgütlü bir suç niteliği taşımaktadır. Cinayete giden süreçte, devletin çeşitli kademelerinden kişiler suikast planı ile ilgili bilgi sahibi olmalarına rağmen harekete geçmemiştir. Ayrıca, Dink'in katil zanlısının Samsun Emniyeti'nde emniyet mensuplarınca bir "kahraman" edasıyla karşılanmasına ilişkin basına yansıyan görüntüler, Hrant Dink cinayetine ilişkin 'kirli ilişkilerin' rolünün ipuçlarını veren, toplumsal hafızada silinmeyecek derin bir iz olarak değerlendirilebilir.
"Devlet cinayet şartlarının oluşmasında rol aldı"
"Bu anlamda Devlet, Hrant Dink'in 'yaşam hakkının ihlali' konusunda koruma ve önleme sorumluluğunu yerine getirmediği gibi çok sayıda kamu görevlisi cinayetin şartlarının oluşmasında rol almıştır.
"Cinayetten sonra da yeterli ve etkili kovuşturma/soruşturma süreci gerçekleştirmemiştir. Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlileri görevlerine devam ettirilmiş, hatta aralarında terfi ettirilenler olmuştur.
"Hrant Dink'in katillerinin yargılanmasına 20 Nisan 2007'de İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanmıştır. Hrant Dink davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) de taşınmıştır.
"Toplumsal vicdan rahatlatılmalı"
"AİHM, Dink Kararı'nda Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) yaşam hakkı (madde 2), ifade özgürlüğü (madde 10) ve mahkemeye etkili başvuru hakkını (madde 13) ihlal ettiğine oy birliğiyle karar vermiştir.
"Sonuç olarak, Hrant Dink davasında ihtiyaç duyulan adalet, temsili bir yargılama ve tetikçilerin/belli kişilerin ceza almasıyla değil; cinayete ortam hazırlayanların ve sonrasında sorumluları bir tür cezasızlık zırhıyla kuşatarak bu nefret suçunun üstünü örten zihniyetin tüm aktörlerinin açığa çıkarılması ve hakikatin aydınlatılması ile yerini bulacaktır.
"TBMM'nin olaydaki sorumluların açığa çıkarılmasına destek olacak, toplumsal vicdanı rahatlatacak ve böylesi acıların bir daha yaşanmasını önleyecek bir irade göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ediyoruz." (PT)