Işık Üniversitesi Beşeri ve Sosyal Bilimler Bölümünden Prof. Dr. Hacer Ansal'ın Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Hakim, Sayın Mahkeme Heyeti,
“Bu suça ortak olmayacağız!" başlıklı bildiriyi, Anayasa'nın 25. maddesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinde güvence altına alınan “düşünce ve ifade hürriyeti hakkına” dayanarak imzaladım.
Beni bildiriyi imzalamaya iten, Güney Doğu illerimizdeki halkın, doğanın, kadim şehirlerin zarar görüyor olmasına ilişkin insani, vicdani endişelerim ve basında çıkan haberlerin bende yarattığı aciliyet hissiydi.
Basındaki haberlere göre durum çok vahimdi, sivil halk aşırı derecede örseleniyordu, böyle devam ederse “Kürt sorunu” iyice içinden çıkılmaz bir hale gelecekti.
Ben de bildiriyi, şiddet karşıtı bir metin olduğu için, bölgede devam etmekte olan son derece tehlikeli çatışma ortamının bir an evvel sona erdirilebilmesi yönünde barışçıl bir tavır ortaya koyduğu için, toplumsal bir sorunun barışçıl yollarla çözülmesini, barış sürecinin yeniden tesis edilmesini istediği ve ölümlerin son bulmasını talep ettiği için imzaladım.
Metinde talep edildiği gibi ulusal ve uluslararası hukuk normlarını esas almanın bizi daha demokratik, daha adil, daha barışçıl ve daha huzurlu bir toplum yapacağına inandığım için imzaladım.
Bu talebin tek muhatabı da, doğal olarak, yurttaşı olduğum Türkiye devletidir. Vatandaşı olarak yaşadığım ülkede barışın hüküm sürmesini talep etmenin pişmanlığa ya da utanca yol açan bir eylem olduğunu düşünmüyorum. Bunun için de, herhangi bir yerden gelen talimata göre hareket etmem söz konusu olamaz…
Bildiride bir kez bile herhangi bir terör örgütünün adı geçmemekte, dolaylı bahsi dahi edilmemekte, daha da önemlisi herhangi bir şekilde şiddet övülmemekte, şiddet çağrısı yapılmamaktadır. Şahıs olarak da ben, nereden gelirse gelsin, şiddete her zaman karşı oldum.
Tüm siyasi ve toplumsal sorunların silahla ve şiddet yoluyla değil, her bir vatandaşın temel insan haklarına saygılı bir şekilde, evrensel hukuk ve demokrasi çerçevesi içinde çözülmesinden yana oldum.
Bu bakımdan bazı devlet görevlilerinin insan hakkı ihlalleri içeren şiddet kullanımlarını eleştiriyor olmam, herhangi bir silahlı örgütün terör eylemlerini destekliyor olmam anlamına gelemez...
Ortada isnat edilen “terör örgütü propagandasına” dair tek bir kanıt olmamasına rağmen, araştırma yapmak ve ülkemizin geleceğini oluşturacak olan genç beyinleri yetiştirmekle uğraşması gereken yüzlerce akademisyenin hayatı bu davalar yüzünden kararmıştır.
İddianame benimle veya konuyla hiç ilgisi olmayan unsurlar içermektedir ve iddiaların tümü tamamen temelsizdir. Dolayısıyla, bu iddiaların tümünü reddediyorum ve derhal beraatımı talep ediyorum.
İddianamenin, nasıl hiçbir temeli olmayan soyut birtakım yakıştırmalara ve yorumlara dayandırılmış olduğu, yığınla tutarsızlık ve çelişkilerle dolu olduğu, muhakeme ve kanıt yoksunluğu üzerine kurulu olduğu konusunda konuşmayacağım. Bunu, hukuki olarak çok iyi yapacağına inandığım avukat arkadaşıma bırakıyorum...
Ancak bazı hususları mahkeme heyetinin dikkatine sunmak istiyorum…
Benim çalışma alanım Bilim, Teknoloji ve Toplum. 40 yılı aşkın bir süredir, bir akademisyen olarak başta İstanbul Teknik Üniversitesi’nde sonra da Işık Üniversitesi’nde verdiğim Bilim Teknoloji ve Toplum, Teknoloji ve Kalkınma, Teknolojinin Toplumsal Etkileri, Bilim ve Teknoloji Politikaları derslerinde; Bilim ve Teknolojinin toplum yararına nasıl geliştirilmesi ve kullanılması gerektiğini, demokratik bir toplum yaratmak için nasıl teknolojiler geliştirilmesinin gerekli olduğunu göstermeye çalıştım.
Öğrencilerimin teknolojinin olumlu etkileri yanında, olumsuz ve zararlı yanlarını da görmelerini sağlamaya gayret ettim.
Ancak, her çatışma durumunda olduğu gibi, Temmuz 2015’den itibaren sokağa çıkma yasağı uygulanan Güneydoğu illerinde, maalesef teknolojinin en kötü kullanımına tanık olduk.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin Şubat 2017'de yayınladığı sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı Temmuz 2015 - Aralık 2016 dönemini kapsayan “Türkiye'nin Güneydoğusundaki İnsan Haklarının Durumu" başlıklı raporda da teyit edildiği üzere: “Türk güvenlik güçleri(nin) bazı hallerde, top ve havan ateşi ile tankların ve ağır makinalı silahların kullanılması da dahil olmak üzere ağır silahlar” kullandığı haberleri gelmeye başladı.
Ekte sunduğum bu rapor ve çok sayıda benzeri raporlar o dönemde yaşananları kapsamlı bir şekilde anlatmaktadır...
Uluslararası ve ulusal medyada, barış sürecinin sona erdirilmesini takip eden dönemde, içlerinde 3 aylık Miray bebeğin de bulunduğu çocukların, kadınların ve yerel halktan kişilerin yanı sıra, 800 güvenlik mensubunun da olduğu 2000 kişinin öldürüldüğü, hayatta kalanların toplu halde yerlerinden edildiği bir ortam anlatılıyordu.
Annesi, 10 yaşındaki Cemile’yi, evinin önünde vurulduktan sonra tam üç gün evin buzdolabında saklamak zorunda kalmıştı.
55 yaşındaki 11 çocuk annesi Taybet Ana evinin önünde vurulmuş, beklenen ambulans 20 saat gelemeyince ölmüş, fakat vurulma korkusuyla bir hafta kimse cenazesine yaklaşamamıştı. 2015 sonbaharında bu yaşananlara sessiz kalmam, görmezlikten gelmem vicdanım açısından mümkün değildi.
Ayrıca, tüm bu olup bitenler, acil tıp hizmetlerine, gıdaya, suya erişimin engellenmesi hep kullanılan ölümcül teknolojiler yüzünden oluyordu; Yani kullanılan ağır silahlar, tanklar, havadan atılan cephaneler, havan topları, bombalar, insansız hava araçları, keskin nişancılar tarafından kullanılan dürbünlü silahlar sayesinde gerçekleştiriliyordu.
Dolayısıyla, bu tür teknolojileri ve teknolojinin böyle kullanımını eleştirmek, ayrım yapılmadan sivillerin öldürülmesine, kadim kentlerin, tarihi kültür miraslarının yerle bir edilmesine ve doğanın yok edilmesine karşı çıkmak benim için vicdani olduğu kadar akademik sorumluluk, etik ve varoluşsal bir gereklilik haline gelmişti.
Ben ayrıca, kırk yıldır teknolojik gelişmelerin kaynağını teşkil eden inovasyon yönetimi ve inovasyonun olmazsa olmazı Yaratıcı Düşünme dersleri de veriyorum.
Yaratıcılık için, yeniyi yaratmak için mevcut kalıpları sorgulamak, bu kalıpların dışında, analitik ve eleştirel düşünmek şarttır.
Eleştirel düşünmenin, özgürce kendini ifade etmenin baskı altında tutulduğu yerde, yaratıcılık olmaz, inovasyon filizlenemez…
İnovasyon ekonomisi diye adlandırılan çağımızda, ülkelerin, firmaların rekabet gücü elde etmeleri ve sürdürebilmeleri için inovasyon zorunludur. Ancak inovasyonun yaratılabilmesi için de, düşünme ve ifade özgürlüğü zorunlu koşuldur.
Sayın Mahkeme Heyeti, dikkatinize sunmak istediğim bir başka husus da; son günlerde sosyal medyada yer alan haberlere göre, ülkemizden dışarıya büyük bir beyin göçünün yaşanıyor olmasıdır.
CHP Arge - Bilim, Yönetim Kültür Platformu tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2016-2017 dönemini kapsayan bir yıl içinde yurtdışına göç eden yurttaşların sayısı yüzde 63 artarak 113 bin 326 olmuş.
Sadece 2017 yılında göç edenlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 42 oranında artarak 240 bini aşmış durumda… Yurtdışına giden vatandaşların büyük bir bölümü ise eğitimli. Öncelikle de, bilim insanları, mühendisler, doktorlar, avukatlar, eğitimciler gibi meslek sahipleri…
Yetişmiş beyin göçünün ülkeye maliyetinin ise 243 milyar dolar gibi korkunç bir rakam olduğu tahmin ediliyor. Yani 2017 yılı milli gelirimizin dörtte birinden fazla bir ekonomik kayıp söz konusu…
Son üç yılda 13000 girişimci –yaratılan inovasyonları hayata geçirmeye çalışan girişimci- ülkeyi terk etmiş…
Ocak 2017 ile Haziran 2017 arasında sadece İngiltere’ye pasaport almak için başvuruda bulunan yatırımcı sayısı yüzde 25 artmış…Türkiye dünyada da, vatandaşı yurtdışında en fazla gayrimenkul yatırımı yapan 4. Ülke konumuna gelmiş durumda.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı tarafından AB verilerine dayandırılarak yapılan bir araştırmaya göre de, sadece 20 OECD ülkesine göç etmiş yurttaşımız üzerinden ülkenin kaybı 230 milyar dolar.
Beyin göçünün Türkiye’nin temel sorunlarından biri olduğu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da, Eylül 2017 ve Eylül 2018 döneminde çeşitli yerlerde verdiği demeçlerde ifade edilmiş durumda…
Giderek artan bu beyin göçüyle mücadele etmek için özel geri dönüş programları ve teşvikler uygulanmaya konmuş bulunuyor. Fakat uygulanan bu geri dönüş programları ve maddi teşvikler beklenen rağbeti yaratamamıştır.
Çünkü sorunun kökünde, AKP iktidarı tarafından yürütülen yanlış politikaların ve olumsuz sosyal, siyasal ve ekonomik ortamın olduğu gerçeği maalesef görülmemektedir.
Oysa, Fransız haber ajansı AFP'nin eğitimli Türk gençleriyle görüşerek hazırladığı haberde, Türkiye’den beyin göçünde üç nedenin öne çıktığı vurgulanmaktadır:
1) Üniversite mezunlarına azalan iş imkânları,
2) Artan muhafazakârlık,
3) İnsan hakları ve özgürlüklerin azalması.
Bu üç sebebin açılımı ise şunlar;
• Politik sebeplerle sosyal hayata baskıcı müdahaleler, hukuk devletinin olmayışı, fikir ve ifade özgürlüğünün tanınmaması;
• Eğitim sistemindeki gerici, inanç merkezli yaklaşım;
• Ülkenin ekonomik ve sosyal yönlerden istikrarsızlığı, işsizlik ve düşük ücretler;
• Kendilerinin ve çocuklarının bu ülkede mutlu, huzurlu bir geleceğe sahip olabileceklerine ilişkin umutlarının tükenişi;
• Türkiye’de artık herhangi bir şeyin iyiye gideceğine, siyasetin toplumu olumlu yönde değiştireceğine inancın kalmayışı;
• Ülkenin görünen geleceği ile kendi gelecek tahayyülleri arasında paralellik görülmeyişi” gibi sebepler…
Evet eğitimli insanlar bu nedenlerle göç ediyorlar…
Tüm bu tablo karşısında, gelecek planı yapamayan öğrencilerin de yurt dışına gidişi, göçün başlıca nedenleri arasında sayılıyor.
YÖK'ün hazırladığı bir rapora göre Türk öğrenciler Almanya, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Belçika ve Fransa’ya gitmekte ve büyük çoğunluğu lisans veya lisans üstü (Y. Lisans ve/veya Doktora) eğitimlerinden sonra ülkeye geri dönmemektedir.
Daha geçen hafta, basından meclis gündemine de taşınmış olduğunu duyduğumuz, bir büyük beyin göçünün daha haberini aldık.
Son bir yıl içinde 100’e yakın mühendis, Hollanda’daki savunma sanayii ve teknoloji şirketlerinde çalışmak üzere Hollanda’ya göç etmiş bulunuyor.
Yetkililer, TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü (SAGE), Türk Havacılık Uzay Sanayii (TAI) ve ASELSAN’da savunma sanayinin kritik projelerinde çalışan bu nitelikli ve donanımlı mühendislerin Hollanda’ya gidişinin, Türkiye’nin teknoloji ve savunma sanayiine yönelik stratejik çalışmaları tehlikeye düşürmesi açısından da çok önemli bir beyin göçü olduğunu vurguluyorlar.
Ülkemizin en önemli kaynağı olan donanımlı, yetişmiş ve yetişmekte olan nitelikli insan gücünü yitiriyor olmasının, ekonomik gelişme açısından da, iş dünyamız tarafından mutlaka yakalamamız gerektiği vurgulanan 4. Sanayi Devrimi teknolojik dönüşümü açısından da, geleceği ipotek altına alan çok tehlikeli bir sorun olduğu çok açıktır.
Ancak bu ekonomik sorunun çok daha ötesinde ve çok daha önemlisi, ülkemizde eğitimsel, kültürel ve sosyal açıdan da telafisi çok zor, kuşaklar boyu sürecek olan derin yaraların açılmakta olduğudur.
“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalayan 2212 akademisyene, “Kürt sorununun” şiddetle değil, demokrasi ve barış temelinde çözülebileceğine inandıkları için, söyledikleri değil söylemedikleri sözlerden dolayı suç isnat edilmesi, Türkiye’de demokrasi ve adalet açısından bir başka yara daha açmakta ve beyin göçüne neden olan olumsuz siyasi ortama katkıda bulunmaktadır...
Bütün bu açılan yaraların sarılabilmesi, ancak bir an evvel barış, özgürlük, güven, adalet ve demokrasi ortamının yaratılması ile mümkün olabilir.
Mahkemenizin işte bu güven ve adalet ortamının oluşturulması yönünde, ufak da olsa olumlu bir adım atmasını umuyor ve derhal beraatimi talep ediyorum. (HA/TP)
Ekler
SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI VE BU ÇERÇEVEDE GELİŞEN İNSAN HAKLARI İHLALLERİ İLE İLGİLİ RAPOR VE TESPİTLERDEN ÖRNEKLER
A. ULUSLARARASI KURUMLAR:
1. UNITED NATIONS, OFFICE OF THE HIGH COMMISSIONER FOR HUMAN RIGHTS, “Turkey: Zeid concerned by actions of security forces and clampdown on media,” Geneva (01.02.2016)
http://ohchr.org/EN/NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=17002&LangID=E
Türkçesi:
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Güneydoğu Türkiye’de İnsan Haklarının Durumu Raporu, Temmuz 2015 – Aralık 2016 (Şubat 2017)
http://www.ohchr.org/Documents/Countries/TR/OHCHR_South-East_Turkey2015-2016_TURK.pdf
2. COUNCIL OF EUROPE, COMMISIONER FOR HUMAN RIGHTS, VISIT TO TURKEY, “Turkey: security trumping human rights, free expression under threat,” , Ankara 14.04.2016
http://www.coe.int/no/web/commissioner/-/turkey-security-trumping-human-rights-free-expression-under-threat
3. COUNCIL OF EUROPE, EUROPEAN COMMISSION FOR DEMOCRACY THROUGH LAW (VENICE COMMISSION), “Turkey – Opinion on the Legal Framawork Governing Curfews,” Adopted by the Venice Commission at its 107th Plenary Session (Venice, 10-11 June 2016, Opinion No. 842/2016, CDL-AD (2016) 010 Or.Fr., Strasbourg, 13 June 2016
http://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2016)010-e
Türkçesi:
Avrupa Konseyi, Hukuk Yoluyla Demokrasi için Avrupa Komisyonu (Venedik Komisyonu). Türkiye - Sokağa Çıkma Yasaklarının Yasal Çerçevesi Hakkında Görüş Raporu. 13 Haziran 2016.
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/sokaga-cikma-yasaklarinin-yasal-cercevesi-hakkinda-gorus-raporu/
4. HUMAN RIGHTS WATCH(İnsan Hakları İzleme Örgütü), “Türkiye: Devlet Güneydoğudaki Ölümlerin Soruşturulmasını Engelliyor,” - 11.07.2016
http://www.hrw.org/tr/news/2016/07/11/291848
5. INTERNATIONAL CRISIS GROUP (Uluslararası Kriz Grubu), “Türkiye’de PKK ile Yaşanan Çatışmaların İnsani Maliyeti: Sur Örneği,” Kriz Grubu Avrupa Raporu, No:80 Diyarbakır/İstanbul/Brüksel - 17.03.2016
https://d2071andvip0wj.cloudfront.net/b80-the-human-cost-of-the-pkk-conflict-in-turkey-the-case-of-sur-turkish.pdf
6. EUROMED RIGHTS - INTERNATIONAL FEDERATION FOR HUMAN RIGHTS (İnsan Hakları için Uluslararası Federasyon), “High Level Solidarity Mission To Turkey,” 20-24 Ocak 2016
http://euromedrights.org/wp-content/uploads/2016/02/Turkey-FINAL-REPORT-EMR-FIDH-February-2016.pdf
B. ULUSAL KURUMLAR:
1. HAKİKAT ADALET HAFIZA MERKEZİ
Sokağa çıkma yasakları üzerine raporlar (içindekiler)
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak_tipi/sokaga-cikma-yasaklari-uzerine-raporlar/
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Çatışmalı Ortamlarda Meydana Gelen İnsan Hakları İhlalleri Araştırma Raporu
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/dogu-ve-guneydogu-anadolu-catismali-ortamlarda-meydana-gelen-insan-haklari-ihlalleri-arastirma-raporu-24-temmuz-2015-24-temmuz-2016/
TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) Dokümantasyon Merkezi Verilerine Göre 16.08.2015-16.08. 2016 Tarihleri Arasında Sokağa Çıkma Yasakları Ve Yaşamını Yitiren Siviller
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/tihv-dokumantasyon-merkezi-verilerine-gore-16-agustos-2015-16-agustos-2016-tarihleri-arasinda-sokaga-cikma-yasaklari-ve-yasamini-yitiren-siviller/
79 Günlük Sokağa Çıkma Yasağı Ardından Cizre Gözlem Raporu (TİHV ve birçok başka kurumun katılımı ile)
http://tihv.org.tr/wp-content/uploads/2016/04/Cizre-Gözlem-Raporu_31-Mart2016.pdf
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/diyarbakir-ili-lice-ilcesi-sokaga-cikma-yasaklari-hak-ihlalleri-tespitinceleme-raporu-23-haziran-3-temmuz-2016/
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/mardin-ili-nusaybin-ilcesi-134-gunluk-sokaga-cikma-yasagi-14-mart-2016-25-temmuz-2016-2-rapor/
Hasar Tespit: Zorunlu Göç Raporu – Kent Merkezlerinde Gerçekleşen Çatışmalar Sonrası Durum
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/hasar-tespit-zorunlu-goc-raporu-kent-merkezlerinde-gerceklesen-catismalar-sonrasi-durum/
Suriçi Çatışmalar Sonrası Kültürel Miras Hasar Tespit Raporu
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/surici-catismalar-sonrasi-kulturel-miras-hasar-tespit-raporu/
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/surici-catismalar-sonrasi-kulturel-miras-hasar-tespit-raporu-2/
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/bolgesel-hasar-tespit-raporu-agustos-2015-ocak-2016/
İdil’de Sokağa Çıkma Yasağı Süresince ve Yasak Kalktıktan Sonra Geri Dönüşlerde Kadın ve Çocukların Yasamış Olduğu Psiko-Sosyal Süreçlere Yönelik Araştırma Raporu
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/idilde-sokaga-cikma-yasagi-suresince-ve-yasak-kalktiktan-sonra-geri-donuslerde-kadin-ve-cocuklarin-yasamis-oldugu-psiko-sosyal-sureclere-yonelik-arastirma-raporu/
2. MAZLUMDER
Cizre Olayları Gözlem Raporu
http://www.mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/basin-aciklamalari/1/mazlumder-cizre-olaylari-gozlem-raporu/12350