Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Dr. Sinem Aydınlı'nın Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
İddianameye konu olan ve suçlamaya dayanak olduğu öne sürülen “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metni, şiddetin nereden gelirse gelsin her türüne hayatı boyunca karşı duran bir insan olarak, çatışmaların sürdüğü bölgelerde ölümlerin sonlanmasını ve toplumsal barışın kalıcı olarak sağlanmasını temenni ettiğim için imzaladım.
Bu imzayı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin her yurttaşına yasal bir hak olarak tanıdığı anayasanın 26. Maddesine binaen, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında, kimsenin etkisi altında kalmaksızın, özgür irademle, kalbi ve ahlaki bir kararla ekledim.
Dolayısıyla, bu imzayla desteklediğim ve barış çağrısında bulunan bir metnin suç teşkil edeceği, herhangi bir somut delille desteklenmeyen bir iddianameyle bu suçun tarafıma isnat edileceği ve bugün bu salonda, insanların barış içinde yaşamasını istediğim için savunma yapacağım aklımın ucundan geçmedi.
Bu metne destek verdim, çünkü 2015 yılı Haziranından sonra mevsimler değiştikçe, çatışma bölgelerinden gelen görüntüler dolaşıma giriyor, kalplerimiz sızlıyor ve acılar katlanarak artıyordu.
Bu acılar karşısında elimden bir şey gelmiyordu ve bu görüntüler ve acıların bilgisi bana insan olmanın ne demek olduğunu ve hayattaki samimiyetimi sorgulatıyordu.
Bunları sorgularken tek yapabildiğim elektronik ortamda karşıma çıkan bu bildiriye imza atmaktı çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti otoritelerinden başka bir muhatabım yoktu ve devletin barışı tesis edeceğine ve toplumsal uzlaşmayı barışçıl ve demokratik yöntemlerle sağlayacağına inanıyordum.
Barış içinde yaşamak isteyen biri olarak, buna dair talepleri dile getirmenin de bir yurttaşlık hakkı olduğunu düşünüyorum.
Bu metni desteklemem tamamen insan olmaya dairdir. İnsan olmak da, kendi dışındaki herhangi bir canlının uğradığı şiddete ve yaşam hakkı ihlallerine karşı durmakla ve başkalarının yaşadığı acıların tesirine açık olmakla alakalıdır.
Yani bilemeyeceğimiz ya da hissedemeyeceğimiz acıların etkisinde kalabilir, bu acıların sonlanması için harekete geçebiliriz.
Bu bağlamda barış talep etmek için bahsi geçen metni desteklemiş olmak da insan olma etiğine dair bir harekettir.
Dolayısıyla, benim gibi akademik hayatının başında olan biri için, sadece akademisyen kimliğiyle atılan bir imza değildir bu.
Tekrar söyleyecek olursam, herkesin yaşam hakkını savunan, acının tesir ettiği, barış talep eden herhangi bir yurttaş olarak metni okudum ve imzaladım.
Bu metnin toplumsal barışın tesis edilmesine dair talepler içermesi dışında başka niyetleri olduğunu; metnin şiddeti desteklediğini, övdüğünü ya da şiddete teşvik ettiğini de hiçbir şekilde düşünmedim ve düşünmüyorum.
Toplumsal uzlaşmanın ve barışın kalıcı olarak tesis edilmesini kamu otoritelerinden talep eden, ulusal ve uluslararası düzlemde düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine inandığım bir metne imzamı eklediğim için, tarafıma isnat edilen TMK’nın 7. Maddesinin 2. Fıkrasında tanımlanan “terör örgütü propagandası” yapma suçunu yani herhangi bir terör örgütünün cebir, şiddet, tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterme, övme veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapıyor olduğumu asla kabul etmiyorum.
Bu nedenle tarafıma isnat edilen tüm suçlamaları reddediyor ve beraatımı talep ediyorum. (SA/TP)