Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzaladığı için "Terör örgütü propagandası" suçlamasıyla yargılanan Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümünden Doç. Dr. Ahmet Ersoy'un 24. ACM'nin "örgüte üye olmamakla beraber örgüte yardım" suçlaması ihtimaline binaen istediği ek savunmasını yayınlıyoruz.
2018 yılının Nisan ayında bir akademisyen kendine karşı nefret söylemi barındıran sözlerle hakaret suçu işlediği iddiasıyla Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan hakkında 1 TL'lik manevi tazminat davası açtı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın avukatı Ahmet Özel mahkeme heyetine Cumhurbaşkanının yönelttiği sözlerin sert bir eleştiri olarak, temel ifade özgürlüğü normları çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurgulayan örnek bir savunma sundu. Kısa bir bölümünü k alıntılıyorum:
"Düşünce özgürlüğü demokrasinin temel ilkesidir. AİHM'ye göre ifade özgürlüğü devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir."
Ben Cumhurbaşkanımızın alıntıladığım savunması altına da gönül rahatlığıyla, bir kere daha imzamı atıyorum. İddianamede hakkımda yapılan suçlamalara delil teşkil ettiği iddia edilen tek bir belge vardır: İnternette görerek, sadece şahsi ve vicdani kararımla altına imza attığım, eleştirel tonda yazılmış bir metin. İddianame, muğlak ve tutarsız bir mantık silsilesi izleyerek, mesnetsiz çıkarsamalar, niyet okuma ve çarpıtmalar yoluyla bu metinde suç unsurları bulmayı hedeflemektedir. Ben ise bu metnin sadece düşünce ve ifade özgürlüğünün temel ve tartışma götürmeyecek kıstasları çerçevesinde değerlendirilmesini talep ediyorum - imza atarken de tamamen bu öngörüyle hareket ettim.
2015 Temmuz – Aralık ayaları arasında Güneydoğu’da yürütülen operasyonlar esnasında yapılan insan hakları ihlalleri ile ilgili basında yer alan haberleri ve çeşitli yerli ve uluslararası kuruluşların yaptığı açıklamaları takip ettim (Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Yüksek Komiserliği gibi).
Vicdani rahatsızlığımı dile getirmek ve konuya devletin ve kamuoyunun ilgisini çekmek amacıyla metne imza attım. Beklentim barışın yeniden tesis edilmesi için adımlar atılmasıydı. Beklentim kolluk kuvvetlerinin görevlerini uymaya yükümlü oldukları kanuni sınırlar içerisinde, hesap verebilir şekilde yürütmelerini sağlamaktı. Bunu vatandaşlık bağıyla bağlı olduğum demokratik hukuk devletine karşı bir sorumluluğum olarak addettim.
Beni etkileyen, imza atmaya yönelten haberler, raporlar, belgeler tamamen yanlış ve asılsız da olabilir. Bir tarihçi olarak her türlü belgeye şüpheyle, eleştirel bir mesafeyle yaklaşılması gerektiğini savunurum. Ancak bu durumda bir vatandaş olarak devletten beklentim şudur: Bu iddiaların şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, açıklıkla çürütülmesi veya ihlaller olmuşsa bunların teşhis edilip failleri hakkında adli sürecin başlatılması - yani ortadaki sorunun iddiaları dile getirenleri susturarak çözümlenmesi değil.
Şu an şahsi olarak yargılandığım dava, halihazırda 300 kadar kişinin yargılandığı, 23 kişi hakkında karar aşamasına gelinmiş bir kitle davası. Burada delil olarak sunulan belge ortak bir metin olmasına rağmen sanıklar farklı suçlamalarla karşılaşabiliyor. Ben de birinci duruşmamda "terör propagandası” suçlamasına ek olarak, anlamadığım nedenlerden ötürü TCK 314/2’den “örgüte üye olmamakla beraber yardım etme” suçlaması “ihtimaline binaen” yargılanıyorum. Bu konuda ek bir delil de sunulmadığından kendimi nasıl savunacağım konusunda bir fikrim yok.
Sözü edilen örgütün kongrelerine katılmışlığım, üyeleriyle tanışıklığım ve görüşmüşlüğüm yok. Bu örgütün şiddet eylemlerini, katı hiyerarşik, militarist yapısını benimsediğimi, övdüğümü, olumladığımı gösteren tek bir beyanım yoktur. Olsa sanırım iddianamede yer alırdı.
Dolayısıyla bu mesnetsiz iddialar karşısında iki suçlamadan da beraatımı ısrarla ve kuvvetle talep ediyorum. Bu suçlamaları şahsıma ve haysiyetime yapılmış haksız bir saldırı, bir zul olarak değerlendiriyorum.
16 senedir bir devlet üniversitesinde kamu hizmeti veriyorum. Bu süre içinde öğrencilerimin, farklı çevrelerden, farklı görüşlerden ve çoğunlukla imkanları dar ailelerden gelen bu genç ve parlak insanların eğitim sürecinde nasıl geliştiklerine, büyüyüp olgunlaştıklarına, duyarlı, vicdanlı ve donanımlı bireyler olarak yetiştiklerine tanıklık ediyor, buradaki mütevazı katkımdan dolayı gurur duyuyorum. Ben bu ülkede çalışmaya, üretmeye devam edeceğim. Yönelteceğiniz herhangi bir suçlama, verebileceğiniz herhangi bir ceza bu gururu benden geri alamaz. (TP)