Fotoğraf: PİRHA
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 2019-2020 eğitim-öğretim yılının ilk yarısına ilişkin hazırladığı raporu kamuoyuyla paylaştı.
946 bini resmi okullarda, 180 bine yakını özel okullarda olmak üzere 1 milyonu aşkın öğretmen ve 18 milyona yakın öğrencinin yarıyıl tatiline girdiği belirtilen raporda özetle şu ifadelere yer verildi:
“Eğitimin niteliğinde yıllar içinde yaşanan gerileme, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocukların camilere götürülmesi, dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocukların taciz ve istismara uğraması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun 2019-2020 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde de varlığını sürdürmüştür.
“1 milyon 800 bin öğrenci sınava girecek”
“2019-2020 eğitim öğretim yılının 4+4+4 düzenlemesinin yaşama geçirilmesinin 8. yılı olması nedeniyle, bu yıl LGS’ye girecek öğrenci sayısı yüzde 50 artış gösterecek ve bu yıl 1 milyon 800 bin öğrenci sınava girecektir. MEB bu durumu mutlaka göz önünde bulundurarak gerekli hazırlıklara zaman geçirmeden başlamalıdır.
“PISA sonuçları eğitimin göstergesi”
“Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından her üç yılda bir gerçekleştirilen ve uluslararası ölçekte matematik, fen ve okuma becerilerini ölçen en önemli sınavlardan biri olan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA 2018 sonuçları, Türkiye’de eğitimin durumunu ortaya koymuştur.
PISA 2018 sonuçlarına göre, Türkiye'de öğrenciler ‘okuma, matematik ve fen bilimi’ alanlarının tamamında 2015’e göre daha iyi bir performans sergilemesine rağmen OECD ortalamasının oldukça altındadır. Türkiye, 2003'den bu yana her üç yılda bir yapılan PISA sınavında bütün branşlarda OECD ortalamasının altında kalmıştır.
“Düşük başarının nedeni 4+4+4’tür”
"4+4+4 ile eğitimde yaşanan dinselleşme uygulamaları, felsefe ve bilim derslerinin ağırlığının azaltılarak, dini içerikli derslerin artması, ezberci ve sınav odaklı eğitim anlayışı, okullar, bölgeler, özellikle de cinsiyetler arası eğitim eşitsizliğinin giderilememesi, bunlara ek olarak yaşanan yoksullaşma süreçleri öğrencilerin başarısı üzerinde doğrudan etkilidir.
MEB, 2019 yılında vesayet mekanizmalarının baskısı sonucunda 2014 yılında başlatılan ETCEP’i (Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Okul Projesi) iptal etmiştir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, ayrı bir ders olarak okutulmalı, ayrıca tüm derslerin öğretim programlarının içine yerleştirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı kazanım ve öğeler tüm derslerin öğretim programlarından çıkarılmalıdır. Eğitim kurumları yöneticileri belirlenirken eşit temsiliyeti sağlayacak düzenlemeler hızlıca hayata geçirilmelidir.
“Özel okullar kamu okullarının önemini gösterdi”
"Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken, her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür.
Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) son bir yıl içinde 200’e yakın özel okulun kapandığı ya da devir olduğunu açıklamıştır.
Türkiye genelinde 51 ilde 411 okul, 82 bin öğrenci ve 13 bin 500 çalışanı bulunan Doğa Koleji’nde yaşanan ekonomik sorunlar ve öğretmenlerin 5 aydır ücretlerini alamaması, eğitimde yaşanan ‘özel okul’ sorununu bir kez daha gündeme getirmiştir.
Aylardır ödenmeyen maaşları için Doğa Koleji öğretmenleri iş bırakırken, dönem başında kayıt paralarını peşin ödeyen veli ve öğrenciler de mağdur edilmiştir. MEB’in yaşananları izlemekle yetinmesi dikkat çekici olmuştur.
“‘Paralel’ eğitim uygulamaları hayata geçiriliyor”
“MEB’in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise il müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konu başlıkları altında imzaladığı işbirliği protokolleri, okullarımızın dini grupların temel faaliyet alanları haline getirilmesine neden olmuştur.
“Dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında başta ‘değerler eğitimi’ olmak üzere, tamamına yakını dini içerikli çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesi, kendi yayınlarını dağıtabilmesi, pedagojik olarak sakıncalı olmasına rağmen çocukları camilere yönlendirmesi vb. gibi faaliyetlerin yolu açılmıştır. Geçmişte yapılan yanlış adımlar sürdürülmekte, dini cemaatler eğitim sistemine dâhil edilerek ‘paralel’ eğitim uygulamaları hayata geçirilmektedir.
“Çeşitli cemaatlere bağlı okullar, yurtlar, kreşler ve Kur’an kurslarının açılması ve faaliyet yürütmesi, okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocukların toplu olarak camilere götürülmesi vb. gibi uygulamalar, 2019-2020 eğitim öğretim yılının ilk yarısında artarak devam etmiştir.
“Güvencesiz istihdam sürüyor”
"15 Temmuz 2016 sonrasında tüm kamuda olduğu gibi eğitim alanında da sözlü sınav/mülakat üzerinden sözleşmeli öğretmen atamaları yapılmaya başlanmıştır. Öğretmen atamalarında mülakat uygulamasında ısrar, liyakatin adım adım terk edilerek, yerine sadakatin gelmesine neden olmuştur. 15 Temmuz sonrasında tek bir kadrolu öğretmen ataması yapılmazken, Kasım 2019 itibariyle MEB bünyesinde görev yapan sözleşmeli öğretmen sayısı 103 bine ulaşmıştır. Ülke çapında görev yapan ve tamamına yakını asgari ücretin altında ücret alan ücretli öğretmen sayısı ise 100 bin civarındadır.
“Atamalar bu dönemde de sorun”
"Ataması yapılmayan öğretmenler sorunu 2019-2020 eğitim öğretim yılının ilk yarısında da temel gündem olmayı sürdürmüştür. Geçtiğimiz 17 yıl içinde atanan öğretmen sayısının toplam öğretmen sayısına oranı yüzde 68,9 olmuştur.
Başka bir ifade ile Türkiye çapında devlet okullarında görev yapan 946 bin 114 öğretmenin yüzde 68,9’u (651 bin 664) son 17 yıl içinde atanmıştır.
KPSS’ye giren her 100öğretmenden sadece 16’sının ataması yapılmış, geriye kalan 84 işsiz öğretmen ya tekrar sınava girmek ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır." (RT)