Erasmus Üniversitesi, Ekonometri Enstitüsü'nde "Veri Bilimi ve Optimizasyon" öğretim üyesi Prof. Dr. İlker Birbil'in Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
“11 Ocak 2016 yılında kamuoyuna açıklanan ve binlerce akademisyenle birlikte benim de imzaladığım Barış Bildirisi nedeniyle karşınızda bulunuyorum.
“Tarafıma ulaştırılan iddianamede beni suçlayan ifadeler gerçeklerden uzaktır. Ama bu iddianamenin öyle bir kısmı var ki, benim açımdan açıklığa kavuşturulması şarttır: Ben kimseden emir almam. Almadım. Bundan sonra da almayacağım. Sadece vicdanımın sesini dinlerim. Dinledim. Dinleyeceğim.
“Barış Bildirisi’ndeki imzama gelince… Ben bu ülkeye bağlı bir vatandaş, bir baba ve bir akademisyenim. Ve tüm bu rollerimin bana verdiği sorumlulukların bilinciyle imzamı bu bildiriye ekledim.
“Bildiriyi bir vatandaş olarak imzaladım. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ifade özgürlüğü temel bir haktır diyor. Ben de bu hakkım doğrultusunda herhangi bir şekilde şiddet çağrısı içermeyen, özünde barıştan başka bir talep barındırmayan bu bildirinin altına imzamı attım. Bu bildirideki açıklamanın terör propagandası olarak değerlendirilmesi üzücüdür.
“Öte yandan, başkaları tarafından yönlendirildiğim iddiası ise her zaman başı dik yürümeye çalışan benim gibi bir insanın, bugüne kadar tüm yaptıklarına bir hakarettir. Bildiriyi elbette hür irademle imzaladım.
“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve bu bildiriyi imzalarken muhatabım sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Demokratik bir hukuk devleti, toplumdaki çokseslilik ve vatandaşlarının, sert eleştiriler de dahil, her şekilde kendilerini özgürce ifade etmeleri ile güçlenir. Bu bildirideki imzam da işte bu eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
“Bildiriyi bir baba olarak imzaladım. İmzamı attığım o dönemde, ülkenin ve benim nasıl bir halde olduğumuzu birkaç örnekle anlatayım.
“2015 yılının sonları; acı haberler arka arkaya geliyor, küçücük çocuklar ölüyor, sağlık çalışanları bölgeye ulaşamıyor, cenazeler kaldırılamıyor, her kesimden ‘analar ağlamasın’ nidaları yükseliyordu... Ve ben bir baba olarak perişan halde bunları çaresizlik içinde izliyordum. Belli ki bu kâbustan uyanmamıza bir faydası olur diye internette gördüğüm bu bildiriyi imzaladım.
“Malumunuz üzere daha sonra ulusal ve uluslararası birçok resmi ve sivil toplum kuruluşu, o dönemde sivillerin yaşadığı hak ihlallerini raporlara dönüştürdüler. Bu raporların doğruluğu ve yanlışlığı maalesef henüz ortaya konmadı.
“Oysa bir baba olarak attığım imzamın çocukların barış içinde yaşamasına ufacık bir katkısı olduğunu bilmek bana fazlasıyla yeterdi. İşte bunu tam anlamıyla bilememekten hicap duyuyorum.
“Bildiriyi bir akademisyen olarak imzaladım. Ben bu ülkedeki insanların vergileriyle akademisyen olmuş bir insanım. Karşılığını da en iyi şekilde vermek için yıllardır uğraşıyorum. Binlerce öğrenci yetiştirdim. Beni fersah fersah geçen doktora öğrencilerim hoca oldular; şimdi öğrenci yetiştiriyorlar. Beni hocaların hocası yaptılar. Onlarla gurur duyuyorum.
“Makaleler yazdım, konferanslar düzenledim, kolumun uzandığı her yere ulaşmaya, bildiklerimi başkalarına öğretmeye çalıştım. Devam da edeceğim.
“Öte yandan bir akademisyenin sorumluluğunun bu saydıklarımdan daha fazlası olduğunu elbette biliyorum. Bir akademisyen, toplumun her kesimini ilgilendiren bir konu hakkında tartışmaları açmak, o tartışmalara katkıda bulunmak ve herkesin doğru bilgiye erişmesi için çaba sarf etmek zorundadır.
“Bugün akademinin mutlak sessizliğe bürünmüş hali bu açıdan değerlendirilmeli ve bu boşluğun uzun vadedeki yıkıcı sonuçları çok iyi düşünülmelidir. Bu bildiriyle bir grup akademisyen toplumsal bir meseleyi gündeme getirmişlerdir. Ben de bu bildiriye imzamı ekleyerek barış ve uzlaşma istedim; her zaman da barış ve uzlaşma isteyeceğim.
“Sayın başkan ve sayın üyeler;
“Bugün burada terörizm propagandası ile suçlanıyorum. Zaten bir terörist olmakla itham edilmediğim kalmıştı. O da oldu. Artık şu listeye eklerim: Vatan haini, ajan, mankurt, darbeci. Evet, darbeci! Yine bir imza ile başladığı için nasıl darbeci olduğumdan mutlaka bahsetmeliyim. Umarım o zaman ki imzam şimdi burada savunduğum imzama örnek teşkil eder.
“Hatırlarsanız 2010 yılının sonlarından başlayarak bir grup komutan ve subay uydurma dijital delillerle hapse atıldı. O dönemde hükümlüler ve aileleri türlü acılar çektiler. Sonradan masum oldukları anlaşılan bu insanlar için yine bir grup akademisyen arkadaşımla birlikte bir bildiri imzaladım. O bildiride söz konusu delillerin gerçek olmadığını söyledik. İşte, darbecilik yaftam o zamanlardan kalma.
“Bugün gururla o yaftayı taşıyorum. Bundan sonra da her zaman doğru bildiğim konuda, doğru bildiğim şeyi söylemeye devam edeceğim.
“Uzunca oldu. Onun için başta söylediklerimi sonda tekrar etmek isterim. Ben kimseden emir almam. Almadım. Bundan sonra da almayacağım. Sadece vicdanımın sesini dinlerim. Dinledim. Dinleyeceğim.
“Beraatimi talep ediyorum.” (İB/TP)