Haberin İngilizcesi için tıklayın
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Prof. Dr. Abbas Vali'nin Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 36. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Şiddeti suçlayan ve şiddetin son bulması çağrısı yapan bir bildiriyi imzaladığım için yargılanıyorum.
Bu bildiriyi özgür iradem ile imzaladım çünkü bu bildiri, vicdana çağrı yapmasının yanı sıra dünyanın neresinde olursa olsun barışa ve insanların barış içinde yaşaması ve gelişmesine kendini adamış bir akademisyen ve entelektüel olarak uzun zamandır arkasında durduğum ilkeler ile de örtüşüyordu.
Farklılıkları, ayrılıkları ve uzlaşmazlıkları, özellikle siyasi uzlaşmazlıkları çözme adına şiddet yolunun seçilmesinden nefret ediyorum.
Şiddetin, farklılıkların, anlaşmazlıkların ve uzlaşmazlıkların kökeninde yatan nedenleri iyileştirmeyeceğini ve başaramayacağını, söz konusu farklılıkların, anlaşmazlıkların ve uzlaşmazlığın sadece üzerini örteceğini düşünüyorum.
Şiddet ve baskı üzerine inşa edilmiş bir barışın kalıcı olması mümkün değildir. Şiddet, huzur ve refah dolu bir toplum düzeni yaratamaz. Şiddet ile sağlanan düzen sadece daha fazla şiddet ve daha fazla baskı ile ayakta kalır, yani şiddet etkisini sürdürdükçe.
Şiddetin, insani ve maddi zararı hem kısa hem uzun vadede yararından daha fazladır. Şiddet topluluklarımızın toplumsal dokusundan daha fazlasını, vücudumuzdaki dokulardan daha fazlasını yaralar; bizim insan olarak ruhlarımızı yaralar; şiddet, bizi insan olmaktan çıkarır.
Şiddet reddedilmelidir ve şiddeti reddetmek bilinçli bir barış arayışıdır.
Şiddetin, hukukun değer sisteminin (etosunu) yani adaletin sağlanması işinin altını oyduğuna kuvvetle inanıyorum. Şiddet ile adaletin hiçbir şekilde sağlanamayacağına inanıyorum.
Şiddet, hukukun varlığına zarar verir ve hukuka dayanarak davranışlarına yön veren kurumların ve öğretilerin meşruiyetini lekeler. Bu yüzden meşru şiddet/öldürme ile gayrimeşru şiddet/öldürme arasında bir fark olduğuna inanmıyorum.
Savunduğum temel ahlaki inancım hiçbir meşru şiddet kavramına izin vermiyor. Bu inanca bağlılığıma, akademik araştırmalarım, yazılarım, bazıları Türkçeye çevrilmiş yayınlarım ama en önemlisi Türk basınında verdiğim röportajlar da bir kanıt oluşturmaktadır.
Bu yayınların hepsinde siyasi uzlaşmazlıkları çözmek için şiddete karşı olduğumu ve uzun süreli bir barış için diyalogun ve müzakerelerin yanında olduğumu savundum.
Bildiriyi imzalama kararım vicdani bir karardır ve vicdanıma yol gösteren bu ahlaki inanç olmuştur, imzam şiddeti iradi olarak reddettiğimin ve bir barış arayışında olduğumun göstergesidir.
Fakat bugün bu mahkemede şiddeti desteklemek ve yaymak ile itham ediliyorum. Bu suçlama, son on yıldır yaşadığım ve çalıştığım bu ülkede söylediğim, yazdığım ve yaptığım hiçbir şey ile bağdaşmamaktadır.
Şayet hukuk adalete hizmet edip, varlığının müsebbibi adaleti benimsiyorsa bu suçlama düşmeli, hakkımdaki bu dava iptal edilmeli ve beraat etmeliyim. Mahkemeden barış, adalet ve insan onuru adına beraatimi talep ediyorum. (AV/TP)