Haberin İngilizcesi için tıklayın
Hrant Dink’in ailesi bugün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nden çıkan karar sonrası yazılı bir açıklama yayınladı.
Açıklamada, 19 Ocak 2007’de işlenen cinayetin "Genelkurmay’ın, siyasilerin, yargının, medyanın ve bazı devlet güdümlü sözde sivil toplum kuruluşlarının dâhil olduğu üç yıl süren bir hedef gösterme ve tehdit sürecinin sonunda" gerçekleştiği hatırlatıldı.
Dink’in öldürülmeden bir hafta önce "Neden hedef seçildim?" başlıklı yazısında "Bu, devletin derinliğinin bana haddimi bildirme operasyonudur" dediğine dikkat çekildi.
TIKLAYIN - 37 beraat, 26 mahkumiyet, 4 müebbet, 2 ağırlaştırılmış müebbet
TIKLAYIN - "Cinayetin üstünü örten karanlık perde kaldırılmadı"
Dink Ailesi’nden yapılan açıklama şöyle:
"Ceza hükümlerini anlamak oldukça güç"
"Hrant Dink 19 Ocak 2007’de, İstanbul’un göbeğinde, gazetesi Agos’un önünde arkasından sıkılan iki kurşunla kalleşçe öldürüldü.
Cinayet; Genelkurmay’ın, siyasilerin, yargının, medyanın ve bazı devlet güdümlü sözde sivil toplum kuruluşlarının dâhil olduğu üç yıl süren bir hedef gösterme ve tehdit sürecinin sonunda gerçekleşti.
Öldürülmeden bir hafta önce, öldürülen kişi yazdığı ‘Neden hedef seçildim?’ yazısıyla hepimize bir not bıraktı ve yaptığı son konuşmalarında ‘Bu devletin derinliğinin bana haddimi bildirme operasyonudur’ sözleriyle açıkladı. Hrant Dink’in bu son yazısında bahsettiği hiçbir olay, kişi veya ilişki 14 yıldır soruşturmaya dâhil edilmedi. Üstelik de yazısında tanıklığı ve sezgileriyle bahsettiği birçok şey, sonrasında belgelerle de ispat edilmişken…
Operasyon öldürmeyle son bulmadı; ihmal, örtbas, delil karartma ve yanlış yönlendirmelerle devam etti. Bütün bu mekanizmayı ele almayan bir yargılamanın bizi de kamuoyunu da ikna etmesi mümkün değil.
Bugün verilen karar bu hakikatten oldukça uzak. Kendi içinde dahi orantısız bazı beraat ve ceza hükümlerini anlamak da anlatmak da oldukça güç. Hele bazı kararlar var ki; sanki kötülüğün kendisi değil adeta sızması cezalandırılmış izlenimi veriyor.
Yargılamanın geldiği noktada, 15 Temmuz 2016’da alçakça bir harekâtla yüzlerce insanımızın ölümüne, binlercesinin de yaralanmasına sebep olan, FETÖ olarak tanımlanan odakların 2007’de Hrant’ımızı da öldürmüş olduğu söyleniyor.
Eğer bu doğruysa, başından beri olması için gayret gösterdiğimiz, talep ettiğimiz etkili soruşturma zamanında yapılsaydı, neredeyse 10 yıl sonra bu kadar canımızı yitirmeyecektik. Bu durumda, Hrant Dink cinayetinin zamanında soruşturulmuş olmamasının hesabının yüzlerce insanın ailesine, yakınlarına verilmesi gerekmez mi?
"Nihayetinde umulan şey bir yüzleşme"
Yargının itibarının yerlerde gezindiği bugünkü ortamda hangi mahkemeden adil bir karar çıkabilir ki? Bu ortam elbette suçlular için rahatlatıcıdır... Maalesef, bugün de Hrant Dink’in hedef gösterildiği ve cinayetin işlendiği yıllarda hâkim olan iklim ve ideolojinin benzeri hâkim. Böyle bir ortamda hangi hakikat ve adaletten bahsedilebilir? Bugün herhangi biri çıkıp “Hrant Dink’in öldürülmesinde Ermeni olmasının etkisi yok” diyebilir mi? Bu mekanizmanın kılcal damarlarına kadar işlemiş ırkçılık nasıl inkâr edilebilir?
Bu dava bu haliyle kapatılıp, yılların derin devlet mekanizmasına FETÖ deyip geçilir ve etkili bir soruşturma yürütülmezse, bundan sonraki yıllarda kaybedilecek başka canların sorumluluğu kimin olacaktır? Katil nasıl bir çocuktuysa, FETÖ de Ergenekon da çocuk. Mekanizma ise çok daha yaşlı. Bu mekanizmanın başka canlar almaya devam etmesine müsaade edilmemeli.
Bir an önce şeffaflık, demokrasi ve hukuk ikliminin tesis edilmesi hepimiz için hava gibi, ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaç. Nihayetinde umulan şey bir yüzleşme: Toplumun bu suçla yüzleşmesi, suçlunun suçuyla yüzleşmesi ve kurumların gerekli dersi çıkarması.
Biz ailesi olarak, arkadaşları ve avukatlarıyla, Hrant Dink’in tabutuna omuz vermiş dostlarımızın da gücüyle; anlama, anlatma çabamızı ve hukuk mücadelemizi asla bırakmayacağız. Ta ki tüm mekanizma açığa çıkarılıp bir daha kullanılmayacak hale getirilene kadar." (HA)