*Görsel betimleme: Fotoğrafta üç tane yanan mum var. Öndeki mum kırmızı renkte, arkadaki mumlardan soldaki kırmızı, sağdaki ise beyaz. Mumlar karanlık bir ortamda yanmakta ve alevleri hafifçe titriyor.
Ayrılığın geride kalanından konuşabilirim ancak. Bütün geride kalanların duygularına temsil etme küstahlığına düşmeden ki o yitirdikleri eşsiz güzellikleri bilemem, onu onlara geri veremem ya. Bu aczin içine mırıldanmama müsaade varsa eğer, ben söz almak isterim.
Hangimiz neresinde o ayrılığın bilmeden giriyorum gerçeğin çekirdeğine, özür dileyerek tekrar tekrar sizden. “Bundan sonra ne yapmalıyım sizce?” sorusunun cevaplarını bilmekten öte, vebali ağır yükle kaldım öyle. “Siz ne istersiniz”? diyemedim. Çok şey ister insan çünkü, bilirim. Hem nasıl bıraksın insan sevdiğini o soğuk mevsime. “Acını uzatma” derler, “ona da yazık”, yazık mı bilmem ama sevmenin de bir gereği diyelim dünya diliyle.
Aslında vaadimizin tutulması bir yemin gibi ya da sevdanın miadsızlığını eylemekteyim. O mevsimin neyini anlatmalı, psikiyatri-psikoterapi eyvallah, iyi ki de varsınız ama gözünüzü seveyim beni almayın onun elinden. Ayrıca ben, ilaçla-psikoterapi ile iyileşecek hasta değilim. Hem kim dedi size iyileşmek istediğimi. Ben çarenin yolunda biçare yolcu, o yolu eyleyen. Belki bir müddet sonra, ne bileyim yağmur sonrası gibi bir vakit, delişmen bir çocuk veyahut peri masumiyetinde yaklaşır gölgeme serabın güzelliğinde oynaşan o gün ışığı. O zaman epeydir unuttuğun bir akşam üstlerini hatırlayabilirim; günün, güneşin üzerime bu kadar boca oluşundan sıyrıldığım vakit.
Bay psikiyatriye sorsak “hazır değildik, şok olduk”, “la oğlum insan neye hazır olabilir ki” diye, bizim yerimize cevap versin isterim, şivesinin tüm güzelliğiyle halden anlayan Kahta’ya gitmiş Gergerli biri. Devam ediyor bay psikiyatri “inkar” diyor, “ay anam ay, boyun mu eğseydim hemencecik. Yenilecek de çarpışarak, çekileceksek de gene çarpışarak, çarpışa çarpışa yani. Ama onun, o zulmün ardındaki kalabalık askerle bağlantısı kesildiği an, işte o an. Göz göze gelip, onu yenebilirim eşit ve yüz yüze bir sahnede. Bütün mazlumların vasiyetinin yerinde artık boşalmış bir beden, bir müddet zamanın üstündeki seslerde ilerleyip, son ve ilk haykırışını yaparken, ardına gelen dinginlikte ve güzellikteki yaşam, doğanın tüm nimetleri epeydir onlara mahrum kaldığımın bilgisiyle yani inceliğiyle suların renklerinde pırpırlanan gözlerimin kayalıklarının arasına sokulur. Eğlenceye başlanacaksa burası en güzel yeri. İnceliğiyle için için, ki bazı anlar için her şeyi gözden çıkarmanın bilgisi ile varılmış bitimsiz yerine geldik filmin. Hangi dili bilsem diğeri belki, ya da ben, hangi dilde değilsem onu isterim. Anladın mı bay psikiyatri.
“Somut kayıplar, hayali kayıplar” diyor, susun lütfen, hepsi benim! Kesin sesinizi, derken bencil olma hakkını hiç bu kadar vermemiştim kendimde, hepsi benim!
Pazarlık mı dediniz, ne yapsam bilemedim, azına da razıyım artık, varsın uzak bir yere taşınsın, varsın başkasıyla olsun. Veyahut ara ara gelsin bana, bari rüya alemime.
Şimdi ben, yani senin yokluğundaki ben; sana sahip çıkıyorum senin sevdiğin her şeyde ve rüyalarımda, daha önce de iştahsızlığımda sahip çıktığım gibi. Önceleri; hatırlamak acının sularında yunmaktı, unutmak ise ihanet. Kabul etmedim ben ihaneti, boyun eğmedim, acının sularının bittiği yere geldim. Özlüyorum elbet seni. Zaman her şeyin ilacı değil, demin dedim bir daha diyeyim, ben ilaç istemedim. Ben yokluğunda bile sevmek istiyorum seni.
Fakat burada ilginç bir şey oldu, haberin yok senin. “Hatırlamak için önce unutmak lazım belki” dedi esmerden bir genç. İlginç geldi, şimdi ben o ilginçliğin içindeyim. Evet, detayını anlatamam şimdi, ama ara sıra keşke demelerimi saymazsam, sen benim cennetimdin, ki hala öylesin. “Alamazlar içimizdeki serveti” diyordu ya yazarlardan biri, tam da öyleydi. Ben şimdi o cennetin teşekküründeyim, sana benzeyen her güzellikteyim. Kolay olmadı tabi, çok tahrip ettim seni, kendimi, diğerlerini; ama yeri değil. Dışarıda esen yelin serinleticiliğini hissediyorum tenimde, içimde bir hafiflik... Hafiflik demişken kahvaltıyı unutmuşum vakitlerden öğlen.
Veda diye başladığım bir kavuşmanın sahnesini yaşıyor içimdeki şair. Senin böyle dertlerin var mı bilemedim...
Bu yazı kayıplarının ruhsal acılarını yaşayan bütün insanlar için olmakla beraber özelde, depremde kayıp yaşayan “insanıma” atfen kaleme alındı.
(NK/AS)