Makale ilk olarak Zeynep Senis imzasıyla, Bilim Fili’nde, “Neden Ölmek Zorundayız?” başlığıyla yayınlandı.
Salgın hastalıkların insanı ölüm hakkında meraklandıran bir yönü vardır. Hepimiz bir noktada şöyle düşünmedik mi; "Neden? Neden bu şekilde olmak zorunda?"
Albert Camus'nün bir Cezayir şehrinde yaşanan baş belası hastalığı anlatan romanı Veba'da, sadık bir Cizvit (merkezi Roma'da bulunan bir Katolik Kilisesi tarikatının üyesi) olan Peder Paneloux kürsüye çıkar ve şöyle der;
"Sizi yaralayan, sizi yücelten ve size yol gösteren, işte bu ta felaketin kendisidir." der. Başka bir vaazında ise, daha da ileri gidip: “Çocukların acısı bizim acı ekmeğimizdi, ama bu ekmek olmaksızın ruhumuz kendi ruhsal açlığının içinde ölüp gidecekti.”
GÜRKAN AKÇAY'DAN
Ölüm Düşüncesiyle Yüzleşince Ne Olur?
Genç Charles Darwin de bu sorunu merak etti ve bir süre belki de bir cevap bulduğunu düşündü. Aslında Darwin’in argümanının Paneloux'nun vaazıyla ortak bir yanı vardı: Paneloux'nunkinden farklı olsa da, ölüm ve ıstırap kaçınılmaz olarak daha yüksek bir faydaya bağlıydı.
Cizvitin ruhsal yön ve beslenmeyi yerleştirdiği yere, Darwin, canlıların evrimini yerleştirdi. Türlerin Kökeni Üzerine'nin son paragrafı şu dikkate değer cümleyi içerir:
"Böylece, doğanın savaşından, açlıktan ve ölümden, düşünebildiğimiz en yüce ereğe, daha yukarı hayvanların oluşmasına varılır.”
Geniş, spiritüel soruları bir kenara bırakırsak, Darwin'in tamamen haklı olduğu bir anlayış vardır: Evrim teorisinde, doğal seçilim yoluyla, yaşamın bedelinin ölümle ödendiği fikri yatar. Bu, dünyada geçirdiğimiz zaman için ödediğimiz bedelin hüznünden çok; canlı varlıklarda gözlemlediğimiz ve hayran olduğumuz, çevreye tam uyum, yapının karmaşıklığı, şaşırtıcı ve çeşitli yetenekler gibi niteliklerin hepsinin belirli sayılarda ölüm gerektiren bir süreç tarafından inşa edildiği anlamına gelir.
Hatta makul varsayımlar altında ne kadar sayıda ölüm gerektiği bile hesaplanabilir. Darwin'in teodisesini formüle ederken fark etmediği şey, cinsiyet faktörünün hesaplamaları güçlü bir şekilde lehimize çevirmesidir.
Senaryo teorisyenlerinin oyuncak modeli dediği türden bir örnekleme yapalım. 100.000 bireyden oluşan ve kaynaklarıyla adil bir denge içinde olan bir tür düşünelim. Her birey, popülasyonda kendisinin yerini tam olarak alabilecek bir yavru üretebilir. Peki ya işin içine evrim girerse durum nasıl değişir?
Bu popülasyondaki bir bireyin, DNA’sında oluşan faydalı bir genetik mutasyonla doğduğunu ve bu mutasyonun, onu tüm yaşıtlarından çevreye daha iyi adapte eden bir değişiklik olduğunu varsayalım. Mutasyon ne olursa olsun, birey daha iyi saklanabilecek veya daha hızlı yiyecek arayabilecek; bunun sonucunda daha etkili bir şekilde avlanacak ve daha güçlü bir şekilde savaşacak duruma gelir.
Bu yeni mutasyonun frekansının 100.000'de 1'den 100.000'de 2'ye çıkması için, onu taşıyan bireyin bir değil iki yavru üretmesi gerekir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi nüfus, sınırlı bir kaynakla 100.000 kişide sabit tutuluyor. Dolayısıyla, yeni mutasyonu taşıyan fazladan bir bireyin popülasyona dâhil olabilmesi için, yeni mutasyonu taşımayan fazladan bir bireyin ölmesi, deyim yerindeyse “iyileşmeye” yer açması gerekir. Daha da genele vurursak, “faydalı mutasyon”un sıklığındaki her kademeli artış için fazladan bir ölüm gerekir. Yani, 100.000 kişilik popülasyonumuzda, yeni mutasyonun %1 artması için 1000 ekstra ölümün gerçekleşmesi gerekir. Yeni mutasyonun sabitlenmesi ve tüm popülasyon tarafından paylaşılması için, evrimci biyologların dediği gibi 100.000 ekstra ölüm meydana gelmesi gerekir.
Böylece evrimin bedeli ölümle ödenir.
Bu teoriye biraz nüans eklememiz gerekirse, yararlı mutasyonun sıklığındaki her kademeli artış için, teknik olarak gerekli olan bir ölüm değil, sadece bir bireyin hayatta kalamaması ve ürememesidir. Belki birey, bir yavruya sahip olamıyordur. Buradaki mesele sadece, ebeveynin genetik soyunun sona ermesi gerektiğidir. Ancak doğada, bu genellikle ya müstakbel ebeveyn ya da yavrular için ölüm anlamına geldiğinden, makul özet ölüm olacaktır.
Oyuncak modelimize biraz daha biyolojik gerçekçilik eklediğimizde durum daha da iç karartıcı görünüyor. Hatırlayabileceğiniz gibi, neredeyse tüm hayvanlar diploiddir, yani genomlarının iki kopyasını taşırlar. Birçok yeni mutasyon yalnızca yarı baskındır, yani konağın görünüşünü veya hareket etme şekli belirlenirken, genomunda bulunan diğer kopyayla uzlaşmaya varılır. Popülasyon genetiğinin kurucularından olan J.B.S. Haldane, yeni bir avantajlı mutasyonun diploid bir organizmanın, tüm popülasyona yayılması için kaç ekstra ölümün gerekli olacağını tahmin etmek için basit bir matematiksel model yazdı. Yarı baskın mutasyonlara sahip diploid modelinde Haldane, sayının herhangi bir nesilde popülasyon boyutunun 30 katı kadar olduğunu buldu.
Burada bahsedilen ekstra ölümler, "faydalı ölümler” olarak da adlandırılabilir, çünkü yararlı bir mutasyonun yaygınlığında bir artışa neden olan; evrimsel bir bakış açısından ise, boşuna olmayan ölümlerdir.
Gelin, 100.000 bireylik idealize edilmiş bir popülasyon yerine gerçek bir örnek üzerinden ilerleyelim. Şempanzelerin ve insanların en son ortak atası, dört ayak üzerinde hareket eden, modern bir şempanzeninkine çok benzeyen bir iskelete sahip olan ve belki de hepsinden önemlisi, şempanze beyni büyüklüğünde bir beyne sahip olan bir maymundu. Çok yakın bir tahminle, şempanze-insan atamızı modern insanlara dönüştüren tüm evrimsel değişiklikler, ön-insan (İng: proto-human) popülasyonunda sıklığı artan genetik mutasyonları içeriyordu.
Peki, şempanze-insan atasının Homo sapiens'e dönüşmesi için kaç yararlı ölüm gerekti?
Şempanze-insan atası, modern Homo sapiens'e dönüşürken, doğal seçilimin kaç mutasyonu desteklediğini tam olarak bilmiyoruz. Ancak bu argümanda kesin bir sayıya ihtiyacımız yok, sadece makul bir tahmine ihtiyacımız var. Bu noktada, genomik analizler oldukça şaşırtıcı bir şekilde bize şempanze-insan atasından insanlara kadar olan soy boyunca nüfus büyüklüğüne dair bir tahmin verebilir. Bu sayı, şempanze-insan atasının Homo sapiens'i ortaya çıkarması için geçen milyonlarca yıl boyunca çok değişse de 50.000 mutasyon makul bir cevap olarak alınabilir.
Haldane'in oyuncak modelimize yaptığı iyileştirmede, yeni bir mutasyonu tek bir kopyadan baskınlığa ulaştırmanın ve sonrasında tüm popülasyona sabitlemenin, popülasyonda tek bir nesilde olduğundan 30 kat daha fazla "ekstra" veya "faydalı" ölüm gerektirdiğini hatırlayın. Yani bu, şempanze-insan atasını bir Homo sapiens'e dönüştürmek için gereken minimum yararlı ölüm sayısının 100.000 (bu seçilen mutasyonların sayısı) çarpı 50.000 (bu nüfus büyüklüğü) çarpı 30 (Haldane faktörü) olacağı anlamına gelir. Bu da bize 150 milyar faydalı ölüm cevabını verir.
Bu, gerçekten büyük bir rakam.
Şempanze-insan atasından modern insana uzanan soy boyunca, faydalı olsun ya da olmasın, toplam kaç ölüm gerçekleşti?
Nüfus büyüklüğü (az önce kullandık), ortalama nesil süresi (oldukça iyi bir tahminde bulunabiliriz) ve şempanzelerle insanların ayrılmasından bu yana geçen toplam süre hakkındaki tahminlere dayanarak, toplam ölüm sayısını tahmin etmek için başka bir basit hesaplama yapabiliriz. Bu sorunun cevabı ise 17,5 milyar ölüm çıkıyor.
Doğal seçilimin bir insanı atasından evrimleştirmek için ihtiyaç duyduğu yararlı veya fazladan ölümlerin sayısı, gerçekleşen toplam ölüm sayısından nasıl daha fazla olabilir? Tabii ki olamaz. Peki, bunun açıklaması nedir?
Büyük ölçüde, cinsiyet.
Bir erkeğin faydalı bir mutasyona, bir kadının da kendine ait, farklı bir faydalı mutasyona sahip olduğunu varsayalım. Kadındaki bu farklı mutasyon ona farklı avantajlar sağlar ve genomda başka bir yerde bulunur. Bu kadın ve erkeğin çocukları olduğunda, çocuklardan biri her iki faydalı mutasyonu da alabilirken, başka bir çocuk ikisini de almayabilir. Şanslı çocuk hayatta kaldığında ve çoğaldığında ve şanssız çocuk hayatta kalmadığında, tek bir ölüm iki kat yararlı hale gelir. Şanssız çocuk, iki faydalı mutasyonun sıklığındaki eşzamanlı artışın bedelini ödemiş olur. Argümanı, iki, üç vb. mutasyona sahip ebeveynler için de tekrarlayabilirsiniz. Cinsiyet sayesinde, tek bir ölüm birçok faydalı mutasyonu nihai sabitlenmelerine doğru itebilir. Bu nedenle, yaşamın bedeli ölüm olsa da, cinsiyetin durumu iyileştirdiği sonucuna varabiliriz.
Sonuç
Hayatın ilerleyen dönemlerinde Darwin, doğal seleksiyon teorisinin, ölüm ve ıstırabı telafi edeceğini ve böylece Tanrı'yı haklı çıkarabileceği fikrinden vazgeçmiş görünüyor. Aslında, bir salgın, görüşlerini değiştirmede çok önemli bir rol oynamış gibi görünüyor. İnancını kesin olarak paramparça eden şey, sevgili küçük kızı Annie'nin tüberkülozdan acı çekmesini ve ölmesini izlemekti. Yine de Darwin, cinsel seçilimde yaşamın en ilginç yönlerini ve kökenlerini keşfetti. Homo sapiens'in hominid atalarından türeyişinde de bu sürece büyük önem verdi. Fakat bildiğimiz kadarıyla, cinsiyetin belirli bir evrim için gerekli olan bedeli büyük ölçüde azaltabileceğini ve Haldane ve genom biliminin bu noktayı açıkça görmemize yardımcı olduğunu asla anlamadı.
Kaynak ve ileri okuma
Aaron Hirsh, Why Do We Have to Die?
Adam G. Jones, Nicholas L. Ratterman, Mate choice and sexual selection: What have we learned since Darwin? Proceedings of the National Academy of Sciences Jun 2009, 106 (Supplement 1) 10001-10008; DOI: 10.1073/pnas.0901129106
Biologically Speaking, This Is Why Humans Are Born To Die
(ZS/AS)