*Anmol Ratan'ın Feminism in India'da, 1 Aralık 2021 tarihinde yayınlanan yazısının çevirisidir. 5harfliler.com'da yer alan yazıyı olduğu gibi yayınlıyoruz. Çeviri: Ayşegül Öz
Çizim: Christophe Pillault
Tarihin tanıklık ettiği bir gerçek var ki, o da engelli haklarının kürtaj haklarından farklı olarak daima süregelen sosyo-politik söylemin çeperinde kaldığı.
Kürtaj konusu sürekli olarak katı bir siyasi, dini ve sosyal denetim altında olmasına rağmen engelli hakları hareketi (bundan böyle DRM -disability rights movement- olarak anılacaktır) küresel ölçekteki bu tür kapsamlı sosyal hareketlerin oluşturduğu arenada nispeten yeni.
Toplumsal kürtajlar
DRM ve kürtaj hakları, birbiriyle çatışan bireysel çıkarların ve inançların kesişmesi nedeniyle günümüzde daha da tutarsız. Dolayısıyla, asırlık feminist hareket, üreme adaleti ve kadınların kendi bedenleri üzerindeki haklı özerkliği nedeniyle kürtaj haklarını desteklerken, DRM, seçici kürtaj yasalarının uygulanmasında engelliliğe yönelik önyargıyı sıklıkla görmezden geldiği için feminist hareketi suçluyor.
Seçici kürtajlar ya da Smitha Nizar’ın deyimiyle “toplumsal kürtajlar”, yalnızca cinsiyet, hastalık, engellilik ve benzeri gibi istenmeyen özellikler temelinde kürtaja izin veren yaygın uygulamalar. İster Amerika Birleşik Devletleri olsun ister Hindistan, seçici kürtaj uygulamaları farklı milletler, kültürler ve yargı alanlarını keserken toplumda ve yasada da çeşitli biçimlerde bulunuyor.
Temel eşitlik ve insanlık onuru gibi kurucu etik ilkelerle seçim ya da yaşam konusundaki tartışmalı hakları karşı karşıya getiren seçici kürtaj tartışması, feministler ve engelli hakları savunucuları için ahlaki bir ikilem, hukuk kurumu içinse iktidar gücü yüksek bir muamma kaynağı.
Amerika Birleşik Devletleri’nde kimliği belirsiz bebek (Baby Doe) vakalarının ortaya çıkması ya da Hindistan’da 1994 tarihli Gebelik Öncesi ve Doğum Öncesi Teşhis Teknikleri Yasası’nın (bundan böyle PNDT olarak anılacaktır) yürürlüğe girmesinde kendini gösteren ulusal ve uluslararası forumlarda engellilikle ilgili tartışmaların kafa karıştırıcı eksikliği, engellilik etrafındaki esas sorun olan belirsizliği ve toplumsal kararsızlığı yansıtıyor. Hem feminist gruplar hem de engelli hakları aktivistleri için sorunlu bir nokta ve ortak bir tartışma haline gelen şey, eksiklikten çok, engellilik söyleminin yanlış yorumlanması.
Seçici Kürtajlar ve Engelliliğin Sosyo-Medikal Yapısı
“Bir kapasitenin yokluğu illa kötü değildir, bir kapasiteye sahip olmanın tersi ona sahip olmamaktır, ona sahip olmak da olmamak da, pekala bir hayatı yaşamanın eşit derecede meşru yolları olabilir.”
Eski Manu metinlerinden günümüzdeki seçici kürtaj yasalarına dek, engellilik daima insanın sosyal normlardan sapmasının ve kısıtlanmanın bir işareti olarak yorumlanmıştır. Sürekli olarak istenmeyen bir özellik olarak yorumlanan engellilik, hastalıkla eşanlamlı kullanılmıştır. Engellilik, toplumsal olarak, Erving Goffman’ın “örselenmiş kimlik” (the spoiled identity) dediği ya da Mary Douglas’ın “kirlilik” (pollution) olarak adlandırdığı şeyi somutlaştırır.
Engelliliğin “tıbbi modeli” olarak da bilinen baskın anlatı, engellileri daha yetersiz ve yeteneksiz, insan hayatını hak etmeyen varlıklar olarak nitelendirir.
Tıbbi model, engelliliği sosyo-kültürel yansımaları zorlu ve bedelleri ağır bir ekonomik yük olarak tanımlar. Engelli beden ve engelliliğe dair bu sorunlu ve yaygın anlayıştan ötürü, tıbbi model retoriği doğum öncesi ve gebelik öncesi tekniklerin kullanımını meşrulaştırır ve savunur. Bu durum daha da sorunlu olan engellilik kaynaklı kürtajları kolaylaştırmaktadır.
Kürtaj ve doğum öncesi teknikler kendi içlerinde tartışılmazken kürtajın engelli ceninlere karşı kullanımının ahlaki, etik ve yasal olarak uygunsuz olduğu savunulmaktadır. Kürtaj, sosyal ve politik bir mesele olarak diğer ülkelerin aksine Hindistan’da hiçbir zaman kuşatma altına alınmadı. Kavana Ramaswamy’nin öne sürdüğü gibi, Hindistan’daki kürtaj hakları feminist avukatlığınkinden çok paternalizmin bir ürünüydü.
Bu nedenle, Hindistan’da, felsefi bir tartışma da olan hayatın sürdürülebilirliği ve “kürtaj savunuculuğu-kürtaj aleyhtarlığı” diyalektiği, hiçbir zaman bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde ve diğer batılı ülkelerde olduğu kadar tartışmalı olmamıştı. 1971’de yürürlüğe giren Gebeliğin Tıbbi Sonlandırılması Yasası (bundan böyle MTP Yasası olarak anılacaktır) gibi yasalar, üreme adaleti ve kadın haklarından çok, Hindistan’daki artan nüfus tehdidini engellemeyi amaçlıyordu.
Bununla birlikte, 1971’deki yasanın zamanının ötesinde olduğu söylenebilir. Bu yasa hâlâ yasal olarak da sosyal olarak da eşit kabul görüyor. Şu anda Hindistan’daki kusursuz kürtaj yasasına meydan okuyan şey, engelli hakları hareketinin ortaya çıkması ve tarihsel olarak engelliliği seçici kürtaj için popüler, haklı ve meşru bir zemin olarak konumlandıran tıbbi engellilik algısına karşı yürütülen harekettir.
Sosyal model aracılığıyla tıbbi engellilik modeline meydan okuyan DRM, 1971 tarihli MTP Yasası’nın 3. Bölümü ve 1994 tarihli PDNT Yasası’nın 4. Bölümü kapsamında gerçekleşen seçici kürtaj uygulamalarına, engellilere karşı ayrımcılığı nedeniyle karşı çıkıyor. Seçici kürtajla ilgili bu tür yasalar nispeten yeni olsa da, kürtaj ve dolayısıyla seçici kürtaj konusundaki anlaşmazlıkları alevlendiren şeyin doğumun evden hastaneler ve doğum klinikleri gibi tıbbi kurumlara taşınması olduğu ileri sürülüyor.
Başka bir deyişle, doğum öncesi teşhis ve cenin inceleme rejimini teşvik eden şey, doğumunn tıbbileştirilmesi. Devletle işbirliği içindeki tıbbi kurumlar, doğumu tıbbi bir eylem olarak kabul ederek yaşamın mahremine erişimini genişletti ve her zaman doğal ve organik bir eylem olan şeyi de tekelleştirdi.
Ayrıca, söz konusu tıbbi engellilik modeline ek olarak, mevcut meseleyi daha da sorunlaştıran şeyin hamilelik ve üremeye yönelen tıbbi bakış (medical gaze) olduğu da ileri sürülüyor.
Engelliliğe benzer şekilde, hamileliğin sosyal olarak sapkın bir durum olarak görülmesi nedeniyle, tıbbi gözetim insani bir gereklilik olarak tesis edildi ve kadın doğum uzmanları ile diğer tıp uzmanları, kadın bedeni ve fetüsler için karar mercii olarak seçildi. Doktorların sürekli büyüyen siyasi, sosyal ve kültürel otoritesi, annenin ve cenin bedeninin incelenmesine yol açtı; bu durum da genel olarak insan üremesinin ve özel olarak da kürtajın yeniden tanımlanmasında tartışmalı bir şekilde bölücü bir rol üstlendi.
Tıbbi profesyonellerden oluşan epistemik topluluk, belirli insan kategorilerini hasta ve belirli davranışları hastalık olarak belirleyip dönüştürdüğü için, hangi insanın doğacağı ve hangilerinin doğmayacağını nesnel olarak seçebildiler. Şu anda bu durum yasalara ve politikalara da yansıyan bir olgu. Bu nedenle, devlet, hukuk ve genel olarak toplumla birlikte, tıp kurumunun ve onun insan olan faillerinin yapmaya devam ettiği şey, kendi içinde insan neslinin ıslahı için bir örtmece.
(EMK)