TİMUR DEMİRTAŞ'TAN
Bir kişisel tarih: Burası Bi Bi Si Londraaahahaha!
* "Fotoğraflarla BBC Türkçe Yılları" galerisi için tıklayınız
İngiltere’nin İngilizce yazılışını CV'de yanlış yazdığım halde kabul edildiğim BBC Dünya Servisi’nin Londra’daki ofislerinde "normal insanlar" çalışıyordu. Bina, Londra’nın göbeğinde Covent Garden denilen turistik semtin yakınında Japon mal sahibinden kiralandığı söylenen büyük, avlulu bir yer.
Dışarıdan bakıldığında “çok güzel” görünür (en son 2004’te gördüm ve o zamandan beri büyük bir hasara uğradığına ilişkin haber almadım.) Dev gibi bir binadır ve birkaç kanattan oluşur: Güney-batı kanadı, kuzey-doğu kanadı vs.
Ben oraya 1993 yılında radyo haberleri prodüktörü olarak gittiğimde 40’ı aşkın dilde yapılan radyo yayınlarına ev sahipliği yapan bir binaydı. O zaman internet haberciliği diye bir şey yoktu. TRT haber dairesinden gitmiştim. Televizyon haberlerinde çalışıyordum.
Herkes, özel televizyon furyasında transfer olurken TRT’de kalmıştım. Şu aralar geçerliliğini ölçmediğim bir eğilim vardı o zamanlar. Herkes radyodan televizyona geçmek isterdi. Ben tersini yapmıştım, 25 yıl büyüdüğüm Ankara’dan ayrılıp Londra’ya, sonraki 11 yılıma ve hayata bakışıma şekil veren bir yayıncılık anlayışının benimsendiği stüdyolara gitmiştim.
Eskiydi BBC Türkçenin bilgisayarları. Karakterleri yeşil olan gri ekranlar vardı. En basit kelime işlemcisi programlarla çalışıyordu. O eski ses bantları kullanılıyordu, makaralar yani.
Şimdi tam hatırlamıyorum ama, bir ihtimal, daha ileri teknoloji ürünü bir çalışma ortamı beklentisiyle gittiğim BBC Dünya Servisi’nde “taş devri” teknikleri kullanılıyordu. Makaralara sarılı olan ses bantları bildiğimiz gemi artığı jiletlerle kesilip, ince bantlarla birbirine ekleniyordu.
Baba-ocağında kulaklarım radyoda
Nereden bilecektim ki ilgiyle dinlediğim BBC Türkçe Yayınları’nda hikâyenin öbür tarafında rol alacağımı... Ağabeyimle paylaştığım yatak odamda Ankara’dan Derya Sazak, Nur Batur, Zülfikar Doğan haberleri anlatıyordu. Bir şey vardı anlatımlarında beni çeken. Daha doğal geliyordu.
O zaman sadece radyo ve televizyon vardı. Ve hepsi TRT rengindeydi. TRT'nin rengi her zaman kötüdür manasında değil bu söylediğim ama BBC'nin tonu daha bir aydınlık geliyordu. İlk eşimin eniştesi gazetede görmüştü BBC Türkçe’nin eleman aradığına ilişkin ilanı. “Bacanak sana iş buldum” demişti. CV’yi birlikte hazırladık, başvurdum.
BBC'ye giriş sınavları
İstanbul’da yapıldı işe giriş sınavları. Yazılı yapıldı önce. Haber metinleri İngilizce’den Türkçeye çevrilecek, belli bir konuda da Türkçe analiz yazılacaktı. Yazılıyı geçtim, sıra geldi sözlüye. İki kişi hatırlıyorum sınavı yapan kurulda. Başkası da yoktu sanırım. İkisi de Türktü.
Bana hayatımın 11 yılını Londra’da geçirtecek olan “doğru cevabı” Zeki Okar’a vermiştim. Yıllarca bilemedim Zeki Okar’a nasıl hitap edeceğimi (İngiltere’ye gidiyordum ve orası insanların birbirlerine ilk isimleriyle hitap ettikleri bir yerdi. Merhaba John, selam Kirsty....) Bilemedim nasıl hitap edeceğimi.
Karım Nihan'ı trafik kazasında kaybettiğimde eşi Nurşen Hanım ile evime gelip bahçedeki kiraz ağacının yakınında tatlı mı tatlı bir destek verdikten birkaç yıl sonra öldü Zeki Okar.
1993 yılındaki işe giriş mülakatında “Türkiye Azerbaycan’ı kaybetti mi?” diye sormuştu. Yumuşacık sesinin arkasında duran gözlerinin içine bakarak “Türkiye Azerbaycan’ı kazanmış mıydı” diye sordum. Sanırım bu cevap oldu beni lordlar gibi Ankara-Londra yolculuğuna çıkaran.
“Kontrolsüz güç, güç değildir”
Londra stüdyosunda bazı mikrofonlar tavandan aşağıya ince tellerle asılıyordu. Ses böylece daha iyi aktarılıyordu. Cafcaflı değillerdi ama çok iyi ses veriyorlardı. Kulaklık takılır radyo stüdyolarında. Kimisi tek kulağına iliştirip kulaklığı öbür kulağını serbest bırakır. Profesyonel radyo kulaklığı kulağı iyice örter, sızıntı olmasın diye bir ihtimal. Terletir. Kendi sesini duyar insan.
BBC Türkçe’de Türkiye’de olmayan bir radyo haberi tarzı vardır. Bir arkadaşın değişiyle dili de daha güzeldir. Darbe yıllarında bağımsız sayılabilecek haberlerin verildiği BBC Türkçe radyosu benim dönemimde dilinin yalınlığı ve dinleyiciyi aydınlatmaya öncelik vermesiyle anlam buluyordu.
Biraz aslında, çeviri ofisi gibidir de BBC Türkçe. Özgün malzeme üretimi sınırlıdır, özel çaba gerektirir ama hakkıyla da mesai ayrılır. Dışarıdan bakılır Türkiye’ye. Uydu yayınları yerini aldıktan sonra NTV izlenmeye başlanmıştı. Orada siyasetçilerin yaptığı açıklamaları kaydedip programlarda kullanırdık.
NTV’den yapılan bir kayıt mıydı bilmiyorum ama bir gün yayın sırasında bir siyasetçi ya da gazeteci bir şeyler anlatırken (bant çalıyordu) bir anda kulaklarımızda ilgisiz bir ses yankılandı: “Kontrolsüz güç, güç değildir.”
Bu, o zamanki Pirelli reklamının sloganıydı. Pireli reklamı BBC Türkçe’nin yayını sırasında çalınan banda nasıl girdi, bu sorunun sorunun cevabını bilmiyorum; gazeteciliğin gizli ilkesi olduğunu daha sonra öğrendiğim "paranoyaklık" nedeniyle, birilerinin birilerine mesajlar verdiği ihtimali gelmişti aklıma.
Şizoid bir algıyla da mesajı biraz da üzerime alınmıştım! Ses öyledir, verdiği mesaj yer eder insanın zihninde. Bazıları çok etkilidir, hele hele kulağınızda kulaklık, can kulağıyla dinliyorsanız.
Canlı Yayında Kıkırdamalar
Şimdilerde Türkiye’de çalışmaya devam eden ve bir ara NTV ekranlarında beliren Zafer Arapkirli de BBC Türkçe Bölümü’nde çalışıyordu. Sabah yayınında karşılıklı oturduk. Burası BBC Londra diyerek. Haber programının sonunda İngiliz gazetelerinden özetler vardı.
Gazetelerden birinde yeni bir alarm geliştiren bir şirket ilan verip “eski hırsızlar”ı alarmı denemeye çağırıyordu. Zafer ilanı okudu ve BBC kurallarıyla alakası olmayan bir şekilde söz konusu şirketin telefon numarasını canlı yayında okudu.
Türkiye’den ıslah olmuş bir oto hırsızı İngiltere’ye gelip bu alarmı denesin diye! Zafer telefon numarasını okuduktan kafamı kaldırıp bakıp yüzüne baktım. Muzip bir şekilde gülümsüyordu.
BBC’nin katı kurallarına karşı bir gol atmış gibiydi. Ben de bu durumu fark edip haber canlı yayınında “Goool” diye bağırmadım tabi ama kendimi tutumayıp güldüm. “Burası Bi Bi Si Londrauauğh” gibi bir şey duydu o sabah kısa dalga ve FM bandı üzerinden bizi dinleyenler.
Gece saat 22'den sabah 5:30'da kadar süren bir mesainin yorgun son aşamasına rastladığı için (bir ihtimal) ceza almadım, yönetimden kimseye de söylemedim zaten yayında "gülme kazası" olduğunu. Canlı yayında her şey olur!
Ayrılık vakti
Beş yıl çalıştıktan sonra bir gün, Türkçe Bölümü Müdürü Hüseyin Sükan bana sözleşmemin uzatılıp uzatılmayacağını söyleyecekti. Aslında orada dirsek çürüttüğüm yıllarda zorluk yaşarken çalışma arkadaşlarım ve Hüseyin Sükan tarafından büyük bir hoşgörüyle karşılandım.
Hüseyin’in bana söyleyeceği şeyin “Timur teşekkürler çalışmaların için ama…” olacağını biliyor gibiydim. Asansöre bindik nedense, kafeteryadan çay-kahve almaya gidiyorduk sanırım.
Hüseyin bana yolları ayırmak istediklerini yukarıdan aşağıya inerken söyledi. Asansör durduğunda ilk adımı Ankara'ya doğru atıyordum. Ama ondan sonra altı sene daha BBC Dünya Servisi için çalıştım. Hüseyin’in benimle yolları ayırmaya karar vermesi aslında İngilizce programlarda daha uzun süre çalışmamın kapısını aralamıştı. (TD/AS)