Mektubunuzu aldıktan sonra şimdi kaleme aldığım yazıyı yazmamayı düşündüm. Çünkü özgürlükleri gasp edilmiş o kadar çok mağdur insan var ki şu an hapishanelerde.
Çocuk tutuklulardan aydınlara, milletvekilinden 70 yaşındaki annelere, aile boyu mahpuslarda olanından, ölümün kıyısındaki hasta tutsaklara kadar o kadar insan varken kendimi yazmaktan utandım.
Benden önce onlar yazılmalı, onlara uygulanan haksızlık giderilmeli diye düşündüm ve yine ilk olarak onlara özgürlük diliyorum sizin aracılığınızla...
7. Gündem ve DİHA
1979, Diyarbakır doğumluyum. Gazeteciliğe 2001'de Kürt basın geleneğinden gelen 7. Gündem gazetesinde başladım.
2002'de Dicle Haber Ajansı'na (DİHA) geçtim. 2002'den tutuklandığım güne kadar devam ettim DİHA'da çalışmaya.
İstanbul, Ankara, Diyarbakır'da muhabir ve editör olarak çalıştım. 2003'te benim için büyük anlamı ve sorumluluğu olan Metin Göktepe gazetecilik ödüllerinden "En İyi Haber Ödülü"nü aldım.
Ortadoğu'da gazetecilik
2003 yılı itibari ile aralarında Irak, İran, Suriye, Ürdün, Mısır, Lübnan'ın da bulunduğu birçok Ortadoğu ülkesinde gazetecilik yaptım. Bu ülkeler ve kendi ülkemde savaşlara da tanıklık ettim.
Savaşların kirli yüzünü de gördüm. İnsanların özgürlükleri için hayatlarını hiçe saymasını da egemenlerin savaş ile yok etmeye çalıştığı halkların tarihini, kültürünü, dilini nasıl onurluca koruduklarına da tanıklık ettim; kamuoyunu tanık etmeye çalıştım.
Evet, hiçbir savaş halklar için yapılmadı, halkın refahı, huzuru safsataları ile halklar, yok edilmek istenen kültürlerine, gasp edilmek istenen topraklarına sahip çıkıyordu.
Kürtçe konuşunca
Yıllarca Saddam'ın ölümünü, Hüsnü Mübarek'in yargılanmasını göstererek sıtmaya razı etmeye çalışıldık. Ama demokrasinin köklerinin yeşerdiği bu toprakların insanı ithal demokrasi değil kendi nüvelerinden oluşacak bir demokrasiyi getirme anlarına tanıklık etmek en güzel mesleki ve insani mutluluğumdu.
Tıpkı ülkemde yaşanan tüm baskı, zulümlere rağmen radikal demokrasinin yaşamsal kılınması çabası gibi.
Muhalif bir gazeteci olarak bunları kamuoyuyla paylaştım.
Tehditler, davalar
Ve elbette haberlerimden kaynaklı çok sayıda tehdit aldım. 2002'de Silopi'de kaldığım otelden JİTEM tarafından kaçırılmak da istendim. Kürtçe konuştuğum ve yaptığım haberlerden ötürü hakkımda dava da açıldı.
Ve elbette muhalif gazeteci iseniz bunların hepsini göze almak gerektiğini biliyordum. Gazetecilerin öldürülerek susturulduğu dönemlerden, tutuklanarak susturulduğu dönemi yaşıyoruz.
Bir gazeteci için ikisi arasında hiçbir fark yok. O zaman da toplumun aydınları yazarları susturuluyordu. Şimdi de susturuluyor. Üstelik aynı pervasızlıkla...
Yarım kalan işler
Tutukluluk her şeyden önce kişiyi üretimsiz kılmayı amaçlar, emeksiz asalakça bir yaşamın benimsenmesi amaçlanır.
Gazeteci için de en büyük ceza üretememek, doğruyu topluma aktaramamadır.
Elbette hapishane koşullarında çalışmalarım aksayacak ancak bu koşullarda düşünsel üretimin önüne geçemeyeceğimi düşünüyorum.
Geçtiğimiz yıl İran-Türkiye sınırındaki kaçakçılar ile ilgili bir belgesel çalışması yarım kaldı. Yine Türkiye'de sayıları gittikçe azalan Ezidiler üzerine başlattığım çalışmam yarım kaldı.
En önemli ibadet yerleri ve en fazla nüfusu barındıran Irak'ta yaşayan Ezidilerin yaşamı, kültürel, sosyo-ekonomik durumunu araştırıyordum. Ancak tamamlayamadım.
Emniyet'te
Tutuklandığım günden şimdiye kadar çalıştığım kurum manevi ve maddi olarak yardım etti.
Yine Türkiye'deki demokrat insanlar, çevreler, kurumlar, hatta taraflar birlikleri, desteklerini gösterdiler. Ancak iktidarın hakkımızda henüz dava açılmamışken, iddianamemiz bile hazırlanmamışken "Katil, gaspçı, bombacı" olarak itham edilirken cevap hakkımızı kullanamadığımızdan meslektaşlarımızın bizim yerimize cevap vereceğini ummuştuk; ama olmadı.
Az ama yürekli meslektaşlarımız ile basın ve İfade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıracağımıza inanıyorum.
20 Aralık 2011'de sabah saatlerinde gözaltına alındım. Emniyette hakkımdaki iddiaları öğrenme şansım olacağını düşünmüştüm ama orada da gizlilik gerekçesiyle öğrenemedim.
Deliller
Yurtdışına çıkışlarım -ki hepsinin haber amaçlı olduğu belgelidir - suç gerekçesi olduğunu öğrendim. Keza haber ilişkilerim suç kapsamına alındı. Hiçbir delil gösterilmeden "KCK adına basın faaliyetleri" yürüttüğüm iddiasıyla tutuklandım.
"Gerçeklerden asla taviz verilmez" sloganı ile yayınını sürdüren ajansımızı DİHA'nın gerçekleri topluma yayması engellenmeye çalışıldı.
20 Aralık'ta 20'ye yakın DİHA çalışanı arkadaşımız gözaltına alındı, tüm bürolarımız basıldı.
Üç dört gün sonra Uludere
Bilgisayarlarımıza, fotoğraf makinalarımıza el konuldu. Ancak tutuklanmamızın üzerinden üç dört gün geçmeden yaşanan Uludere Katliamını ilk DİHA'nın vermesi ve gerçeklerin yani köylülerin/kaçakçıların savaş uçakları tarafından bombalandığının ortaya çıkması, üstünün örtülmesini engelleme çabalarınının doğruları yazarak boşa çıkartılması ajansımızın ve biz gazetecilerin neden hedef alındığının kanıtıdır.
Tüm BİA/bianet emekçilerinin 8 Mart ve Newroz 'unu kutluyor, çalışma ve yaşamınızda başarılar diliyorum. (MÖ/BA)
* Mazlum Özdemir, 1 Nolu F Tipi Cezaevi, Kandıra, Kocaeli, 26 Şubat 2012
** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.