Yazının Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
Eski püskü, kasvetli bir sahne aktararak başlayayım.
“Pijama ile idim. Giyinmeye muhtaçtım. Hiç olmazsa ilaçlarımı toplayıp yanıma almam lazımdı. Kalktım, hazırlanmaya başladım. Fakat yarbay odayı terk etmiyordu. Kendisine dışarı çıkması lazım geldiğini söyledim. Bundan ne çıkar? Siz de erkeksiniz, ben de erkeğim, dedi. Ben de cevap verdim: Erkekler arasında bir nezaket kaidesi mevcut olduğunu hatırlattım. Bundan sonra beni yalnız bıraktı.”
Celâl Bayar’ın Kayseri hapishanesi günlük notlarından, bu satırlar (5 Ekim 1963).[1]
Kadınların da kendi aralarında olduklarında mahremiyeti iptal etme istidadı olabilir, bilmiyorum. Erkekler arasındaki kadar olduğunu sanmıyorum.
“Hepimiz erkek değil miyiz”, müthiş bir mahremiyetsavardır. Erkek erkeğe olmanın, bir açıklık, şeffaflık, harbîlik kapısını açtığı varsayılır çünkü. “Saklayacak bir şeyi olmama” dobralığı. Anca erkekler arasında mümkün olacağına güvenilen, engin ve ‘sahici’ samimiyet.
Oysa mahremiyet hakkı, bir medeniyet ölçüsüdür. Bir şey “saklayabilme” imkânı değildir çünkü mahremiyetin koruyup kolladığı; insanın kendiyle kalabilmesi, kendine mahsus bir alanının olabilmesidir, özerkliğidir. Erkek erkeğeliğin o adam adama markajı, ‘er kişinin’ özerkliğe dahi bir mani…
*
“Erkek erkeğe konuşalım”. Babanın oğluna daveti. Veya amcanın/ dayının, veya eniştenin veya kirvenin, ergen oğlana, delikanlıya, bazen de arkadaşın arkadaşa daveti -kimileyin meydan okumayla da karışık. Erkek erkeğe konuşmak, mahremi ilga etmeye açılır, dahası tekinsiz olanı, müstehceni ortaya dökmeye imkân sağlar. Sır kapısından geçilip, felâh bulunur. Erkek erkeğe konuşmak, harbîlik ve samimiyet hissini bileyler, harbî ve samimî olmayan (“şerefsizlerin” yanı sıra kadınların da olduğu) dünyaya karşı soylu bir seçilmişlik hissiyle donatır.
*
Bütün memeli tayfasında erkeklerden ibaret topluluklarda şiddet ve saldırganlık istidadının arttığını, evrim psikologları, tarihsel antropologlar falan, hep söylüyorlar. Amerika’nın batısının kolonizasyonunda, kadınlar geldikçe, çoğaldıkça, cinayetler azalmış, mesela.
Erkek erkeğe olmak, bir kendini koy verme, bir içinden geldiği gibi davranma, bir azma müşevviği olarak etki edebiliyor. Ergen milletinde erkek erkeğe muhabbet, töresel olarak, bir pervasızlık şölenine dönüşmeye yatkındır. Sanki, ortalıkta kadınların kızların da olduğu zamanların açığını kapatırcasına bir iştahla...
*
“Bayanlar var” ikazı... Futbol maçlarında tribünlerde kadın nüfusunu çoğaltma çabaları… 1970’lere kadar falan sanırım, yatılı erkek okulları talebesini ve subaylık öğrenimi görenleri kızlarla buluşturan tertipli eğlentiler… Bunlar hep, erkek erkeğeliğin yol açacağı tahribatı terbiye etmeye dönük düzenlemeler…
Bizim mektepte eskiden var mıydı bilmiyorum. Ben ’70’lerde yatılı okurken, belki sınıfta gündüzlü olarak kızlar da bulunduğundan, böyle kaynaştır-medenileştir tertiplerine gerek görülmemişti. Ama biz pek medenileşmedik. Gündüz insan gece hırt mertebesine bile uzak kaldık genellikle, hırtlık gündüz de sürdü. Geceki erkek erkeğelik öyle aslî, öyle bağlayıcı idi, öyle kendi kendine yeterliydi ki, öyle bir gözetim otoritesi kuruyordu ki, kızlara ancak bir türlü bakılabilirdi, “arkadaşça” ilişki bile alay konusu idi. Sonra, aklımız erince, -bazılarımız en azından-, tamire çalıştık. Bugün arkadaş arasında (erkek erkeğe!), kendimize “yuh!” çekiyoruz.
*
Birisinin erkek erkeğeykenki hal ve tavrıyla, ortamda kadınlar da varken takındığı hal ve tavır arasındaki fark fazla açıldığında, huylanırım. Kimilerinde zaten kadınların yanında “janti” takılmak, kibar olmak, “dikkatli” davranmak, erkek erkeğe iken bütün nezaketin (Celâl Bayar’ın bahsettiği o “erkekler arasındaki nezaketin” de) ortadan kalkacağının alâmetidir.
Zira, erkek erkeğe muhabbet, nezaket yükünün sırttan atıldığı serbest sahadır onlar için. Nezaket, kadınlar karşısına çıkarken yüzünüze süreceğiniz traş losyonu kabilinden bir şeydir. İçkin bir değer değil. İzlenim yaratmada kullanılacak bir alet, bir kaynak. Kıt bir kaynak. Ancak lâzım olduğunda sarf edilecek, idareli kullanılacak bir kaynak.
Söylemeye gerek var mı; erkek meclisinde fuzulîyat askısına asılan nezakete, bir kadınsılık, ‘dahası’ eşcinsellik şüphesi de yapışmıştır. Nezaket, kırıtmak addedilir ve ‘cilvegözü sınır kapısı’dır! Kadınlar, ‘hele’ eşcinseller kendini sakınmadığında, ‘açık’ hatta argo konuştuğunda, en erkek meclisler behemehal nezaket paravanının arkasına sığınırlar. Sınırlı sorumlu sahte nezaket, homofobinin de bekçisidir.
Erkek erkeğe ilişkiye atfedilen o serbestiyetten, kadınlara “sunulan” sahte nezakete uzanan bir fitil vardır. Erkek erkeğeyken bir ferahlama halinde zevkine varılan nezaketsizlik, kadın karşısındaki nezaketin de sahteliğini çoğaltır – nezaket zarureti kalktığında infilâk edecek şiddetin, hoyratlığın yakıtı olur. (TB/AŞ/APA)
* Görseller: Kemal Gökhan Gürses
[1] 27 Mayıs askeri darbesinden sonra yargılanan Demokrat Partili Cumhurbaşkanı Celal Bayar: Kayseri Cezaevi Günlüğü. Hazırlayan Yücel Demirel. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, S. 138.