24 Haziran 2018 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın en son ses getiren beyanı "Şayet bir gün milletimiz 'tamam' derse ancak o zaman biz kenara çekiliriz” oldu.
Erdoğan bu konuşmasında 16 yıl süren iktidarının kısacık bir özetini şöyle verdi:
"Tek bir dertleri var o da Recep Tayyip Erdoğan'ı yıkmak. Bizi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına da AK Parti Genel Başkanlığına da Başbakanlığa da Cumhurbaşkanlığına da milletimiz getirdi.”
Erdoğan kurucularından olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelmesinin ardından 16 yıl kesintisiz olarak Türkiye’de icranın başında oldu.
Şimdi kendisine “Tamam” ya da “Devam” denilecek noktaya geldi. Çünkü eğer konuşmasında belirttiği gibi “millet ona tamam” derse yeni sistem gereği milletvekili de olamayacağı için siyasetin dışına çıkmış olacak.
Seçimle geldiğini seçimle gideceğini çok sık tekrarladığı dönemlerde hep “vesayet odaklarına” rağmen “milletin” ona teveccüh ettiğini öne sürdü. “Millet”ten kastının kim olduğu konusunda ise her zaman netameli yorumlar yapıldı.
Erdoğan’ın Türkiye’ye ve dolayısıyla kendisine düşman olanlara dair tanımlamaları “faiz lobisi”, “döviz lobisi”, “dış mihraklar”, “batılılar” ve çok genel ifadeyle “onlar” diyerek devam etti.
Oysa 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde
“Bizde bir adet var başımıza bir şey geldiği zaman hemen dış güçler ve yabancılar deriz ancak ben buna katılamıyorum” diyordu.
Bu örnek dün dediğini bugün unutan tamamen tersini söyleyen bir siyasetçi olarak Erdoğan’ı tanımlıyor. Bu örneğe benzer belli başlı örnekleri bianet’in “1994'ten 2017'ye Erdoğan, Erdoğan'a Karşı” başlıklı haberinden okuyabilirsiniz.
İlk iki seçimi kaybetti, üçüncüsü biraz karışık
Daha sonra siyasi yolunu ayıracağı MSP lirderi Erbakan ile.
Açıklamalarıyla siyasi hayatı 1993 - Türkiye, kendisine din olarak Kemalizmi almış, başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir. Oysa en üst belirleyici İslam'ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir. 1994 - Elhamdülillah şeriatçıyım. 1996 - Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür. 1997 - Bana diyorlar ki, "sen Rizelisin. Sen Laz'sın." Diyorum ki, "Laz değilim" gittim, babama sordum. Babam, büyük dedesine sormuş. Molla bir zattı. Şu cevabı vermiş: "Yarın öleceğiz, Allah bize soracak: Rabbin kim, nebin kim, dinin ne? Ama bize 'Kavmin nedir?' diye sormayacak. Sana sordukları zaman 'Elhamdülillah Müslümanım' de geç. 2000 - Sayın Öcalan aldığı kellelerin hesabını veriyor, ben ise düşüncelerimin. 2001 - (Necmettin Erbakan için) Artık antika saraylarına çekilip otursalar daha değerli olacaklar. 2002 - Türkiye'de Kürt sorunu yok. Sorun var diye inanacaksan sorun olur, yok dersen sorun ortadan kalkar. 2004 - Ben de Gürcüyüm, ailemiz Batum'dan Rize'ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir. 2005 - Ben, Rizeliyim, eşim Siirtli. Türk değil, Arap. Biz zaten sorunları çözmüşüz. 2005 - "Kürt sorunu ne olacak?" diyenlere diyorum ki, herkesten önce benim sorunumdur. 2005 - Kürt olan vatandaşımıza, "Kürt değilsin, Türk'sün" dayatmasını yapmamız yanlış. 2006 - Sen önce PKK'yı terör örgütü ilan et sonra konuşalım. 2006 - Artistlik yapma! (10 Şubat 2006'da Mersin'de "Anamızı ağlattınız" diyen protestocu çiftçiyi kovarken. 2009 - Hayır diyen darbecidir. (2010 Referandumu Öncesinde) 2011 - Bizim için dini, mezhebi, dili, rengi, etnik kökeni ne olursa olsun; insan önce insandır. 2012 -Ben "dindar bir nesil yetiştirmek hedefimiz" dedim. Bu sözlerimin arkasındayım. 2013 - İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor. 2014 - Sen bu ülkenin başbakanına yuh çekersen tokadı yersin. (Soma maden faciasında kendisini yuhalayan bir vatandaşa söylediği söz.) 2014 - Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü? (Soma maden faciasında kendisini yuhalayan bir vatandaşa söylediği söz.) 2014 - Ne istediniz de vermedik? (17 Aralık operasyonundan sonra Fethullah Gülen'e sorduğu soru.) 2015 - Varsa yoksa Kürt sorunu. Ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok 2015 - Bizim tek derdimiz var: İslam, İslam, İslam. 2016 - Şahsıma hakaretler ediyor, sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin, kalitemde değilsin. 2017 - Ana muhalefet lideri teröristlerle birlikte hareket ediyor. Kılavuzu karga olanın nokta nokta... |
Videodaki genç politikacı o günlerde çok tanınmıyordu. Genel olarak kamuoyu onun adını sürpriz biçimde İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı seçilince öğrendi. Sonrasında yaklaşık 25 yıl boyunca Türkiye’de en çok bilinen isimlerden biri olacaktı.
Erdoğan çok tanınmıyordu oysa o genç yaşından itibaren siyasetin içinde olmuştu.
1954 İstanbul doğumlu olan Erdoğan, 1976’da yani 22 yaşındayken Necmettin Erbakan liderliğinde Millî Selamet Partisi (MSP) Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığına ve aynı yıl İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığına seçilmişti.
MSP’nin 12 Eylül Askeri Darbesi’yle kapatılmasının ardından 1983’te Kurulan Refah Partisi’nden (RP) 1986 milletvekili ara seçimlerinde milletvekili, 1989 yerel seçimlerinde ise Beyoğlu belediye başkanı adayı olarak seçimlere girmiş, her ikisinde de kazanamamıştı.
Siyasi kariyerinde daha sonraki yıllarda girdiği her seçimi kazanmakla övünecekti.
Ancak arada kazandığı ama kaybettiği bir seçim var tabii.
Erdoğan 20 Ekim 1991'deki genel seçimlerinde İstanbul 6. bölgede Refah Partisi'nin (RP) 1. sıradan adayıydı.
Refah Partisi yine kapatılan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yerine kurulan Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve daha sonra Millet Partisi’ne evrilecek olan Islahatçı Demokrasi Partisi (İDP) ile ittifak yaparak girmişti seçimlere.
Bu ittifak İstanbul'dan yüzde 16,73 oranında oy aldı. Yıllar sonra kendisine 16 Nisan 2017 Referandumuyla “Cumhurbaşkanlığı” adını verdikleri başkanlık sisteminin yolunu açacak Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP ile 24 Haziran 2018 seçimleri için yeniden ittifak kuracaktı. O zaman İDP’nin ittifaktaki yaptığı görevi 2018’de Büyük Birlik Partisi (BBP) yapacaktı. Bir anlamda Erdoğan dönüp dolaşıp MHP’nin yanına gelmiş oldu.
Resmi biyografi
Biz yine 1991’e dönelim.
Erdoğan 19. dönem milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Ancak o seçimlerde ilk kez uygulanan seçmenlerin parti milletvekillerini sıralamaya bakmadan tercih edebildiği tercihli oy sistemi vardı. Seçmenler İstanbul 6. Bölgede tercihini ikinci sıradaki aday Mustafa Baş'tan yana kullanmıştı. Sonuçların belli olmasından birkaç gün sonra Erdoğan'ın milletvekilliği Baş'a geçti. Sandıklardan Erdoğan'a yaklaşık 9 bin tercihli oy çıkarken, Baş'a yaklaşık 13 bin oy çıkmıştı.
Mustafa Baş ile Erdoğan o yıllarda benzer bir profile sahipti.
Baş, 1956 Rize doğumlu; Erdoğan 1954’te Kasımpaşa’da doğmuş ama ailesi Rizeli. Her ikisi de İmam Hatip eğitimi almış, amatör olarak futbol oynamış.
Baş RP’nin Eyüp ilçe teşkilatından, Erdoğan ise Beyoğlu.
1991 seçim sonuçları şunu gösteriyor, Baş seçmen gözünde ehven ama parti örgütlenmesi açısından Erdoğan daha gözde. Bu nedenle Erdoğan 1., Baş 2. sıradan aday gösterilmişti.
Erdoğan’ın particiliği ve örgütçülüğü yıllar sonra 2014’te Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı web sitesindeki biyografisinde şöyle ifade edilecekti:
“İstanbul İl Başkanlığı görevi sırasında diğer siyasi partiler için de model olan yeni bir örgütsel yapı geliştiren Erdoğan, bu dönemde özellikle kadınların ve gençlerin siyasete katılımını artırmaya yönelik çalışmalar yaptı; siyasetin tabana yayılarak geniş halk kitleleri tarafından benimsenip itibar görmesi yolunda önemli adımlar attı. Bu yapılanma, mensubu bulunduğu Refah Partisi'ne 1989 Beyoğlu yerel seçimlerinde büyük bir başarı kazandırırken, yurt genelinde de parti çalışmaları için örnek teşkil etti.”
Bir futbolcu olarak Erdoğan
Bir siyasi lider olarak kişisel hikayesini parlatmayı çok iyi bilen Erdoğan’ın futbolculuğu için de birkaç cümle var resmi biyografide.
Erdoğan’ın futbolculuğu şöyle parlatılıyor: “Disiplinli ekip çalışmasının ve takım ruhunun önemini kendisine çok genç yaşlarda öğreten futbolla 1969-1982 yılları arasında amatör olarak ilgilendi”.
Kamu kurumlarında yayınlanan biyografilerin AKP dönemiyle değişmesinin örneğini teşkil eden bir biyografisi var Erdoğan’ın. 6 bin 545 vuruşluk uzun bir biyografisi var Erdoğan’ın. Atatürk’ün biyografisi 7 bin 706 vuruş; İsmet İnönü’nün 3 bin 861. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in biyografisi ise sadece 1000 vuruş. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün biyografisi ise yine Erdoğan’ınki gibi oldukça serbest ve yorumla yazılmış 9 bin 491 vuruşluk bir metin.
"Başarılı", "olağanüstü" (!)
Cumhurbaşkanlığı web sitesinin resmi biyografisi okumaya devam edildiğinde, teamüllere aykırı biçimde devletin resmi – tarafsız – yukarıdan dilinin Erdoğan için kırıldığını görüyoruz.
Örneğin şöyle diyor resmi biyografi:
“(…) Erdoğan, siyasî yeteneği, ekip çalışmasına verdiği önem, insan kaynakları ve malî konulardaki başarılı yönetimiyle dünyanın en önemli metropollerinden biri olan İstanbul'un kronikleşmiş sorunlarına doğru teşhis ve çözümler üretti. Su sorunu, yüzlerce kilometrelik yeni boru hatlarının döşenmesiyle; çöp sorunu ise dönemin en modern geri-dönüşüm tesislerinin kurulmasıyla çözümlendi. Hava kirliliği sorunu Erdoğan döneminde geliştirilen doğalgaza geçiş projeleriyle son bulurken, kentin trafik ve ulaşım açmazına karşı 50'den fazla köprü, geçit ve çevre yolu inşa edildi; sonraki dönemlere ışık tutacak birçok proje geliştirildi. Belediye kaynaklarının doğru kullanımı ve yolsuzluğun önlenmesi amacıyla olağanüstü önlemler alan Erdoğan (…)” Özetle “başarılı”, “olağanüstü” gibi sıfatlarla bir Erdoğan güzellemesiyle akıp gidiyor bu metin.
Abdullah Gül meselesi
Gül "emaneten aldığı başbakanlığı" Erdoğan'a devrederken.
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı yapmış 12 kişiye ait biyografilerde böylesine tarafgir yorum bir miktar Abdullah Gül’de bulunuyor. Erdoğan ile aynı siyasi çizgiden gelen, AKP’nin kurucularından olan Gül, AKP’nin ilk başbakanı. Ancak AKP seçimi kazındığında siyasi yasaklı olduğu için milletvekili olamayan Erdoğan için “emanetçi başbakan”lık yapmış bir isim. Cumhurbaşkanlığı döneminde de dönemin başbakanı Erdoğan’ın sözünün dışına çıkmamış hatta muhalefet tarafından önüne gelen her yasayı onayladığı için “Çankaya’daki noter” olarak adlandırılmıştı.
Ancak Cumhurbaşkanlığı görevinin bitiminden sonra Gül de AKP’nin diğer kurucuları ve ilk kabinesindeki isimler gibi Erdoğan tarafından siyasetten uzaklaştırıldı. Kısa bir liste vermek gerekirse Abdüllatif Şener, Murat Başesgioğlu, Kürşad Tüzmen, Erkan Mumcu, Bülent Arınç. 16 yılda hala siyasette kalabilenlerden Mehmet Ali Şahin, Beşir Atalay, Ali Babacan ve Cemil Çiçek ise 24 Haziran için aday olmadı. Böylece AKP’nin ilk döneminden sadece Binali Yıldırım kalmış olacak.
Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç.
Tüm bu isimler arasında Erdoğan ile yolunu ilk ayıran ve açıktan muhalefet yapan ilk kabinenin ikinci ismi Abdüllatif Şener ve AKP’nin ilk başbakanı ve cumhurbaşkanı olarak ağırlığı olması beklenen Abdullah Gül’ün durumları özel. Her ikisinin adı da muhalefetin 24 Haziran’da Cumhurbaşkanı adayları arasında geçmişti. Abdullah Gül’ün aday olmayacağına dair yaptığı açıklama siyasete dönebilme umudunun hiç olmadığını bir kez daha gösterdi.
Üniversiteden mezun oldu mu?
Oysa 2002’de siyasete MSP çizgisinden de geliyor olsalar “yeni, parlak, istekli ve genç” siyasetçiler olarak tanımlanan isimler arasında eğitimi en yetkin olan isimlerden biri Abdullah Gül idi. Oysa Erdoğan’ın eğitimi için bir türlü bitmek bilmeyen tartışmalar devam ediyordu.
Erdoğan’ın eğitim durumu en şiddetli biçimde 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ve sonrası tartışılan bir konu oldu; ve halen tartışılmaya devam ediyor. Eğitim hayatı için bilinen ya da resmi biyografisinde yazılan şöyle:
“1965 yılında Kasımpaşa Piyale İlkokulu'ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Fark dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi'nden de diploma aldı. Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu.”
Erdoğan’ın YSK’ya verdiği diploma örneği, Marmara Üniversitesi Rektörü’nün “mezunumuzdur” açıklamalarına rağmen, bu konuda Meclise verilen araştırma önergeleri reddedildi, YSK’ya yapılan itirazlar kabul edilmedi. Erdoğan’ın üniversite mezunu olup olmadığı tam olarak netliğe kavuşmadı ancak 2016 yılı Haziran ayına kadar 44 üniversiteden fahri doktora almayı başardı.
Üniversiteye girmek
Üniversite okudu mu tam karar verilemese de iktidarı boyunca üniversitelerle ve üniversitelilerle çok uğraştı.
Örneğin ODTÜ'yle yıldızı hiç barışmadı. Aralık 2012'de TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü uzaya Göktürk adını veridiği bir iletişim uydusu fırlatacaktı. Açılışlarda konuşmaktan hasseten zevk alan Erdoğan, uydunun atılacağı ODTÜ kampüsne gitmeye karar verdi.
Erdoğan ailesiRecep Tayyip Erdoğan, Emine Gülbaran Erdoğan ile evli. Çift 4 Temmuz 1978 tarihinde evlendi. Ahmet Burak (1979), Necmettin Bilal (1980), Esra (1981) ve Sümeyye (1985) isimli dört çocukları var. Burak Erdoğan Ahmet Burak Erdoğan, kardeşler arasında medyada ve siyaset alanında en az görüneni. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunu. Üniversite eğitimine Bilgi Üniversitesi’nde başladı, Londra’da burslu olarak tamamladı. Kasımpaşa Askeri Hastanesinin verdiği rapor ile askerlikten muaf tutuldu. Bu rapor o dönem tartışmalara neden olmuştu. 2007’de Tunceli bağımsız milletvekili Kamer Genç TBMM’de askerlik ile ilgili bir kanun tasarısı konuşulurken Burak Erdoğan’ın askerlik durumunun Başbakan’ın oğlu olduğu için kamuyu ilgilendirdiğini söylemiş ve soru önergesi vermişti. Dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, “özel hayata girdiği” gerekçesiyle yanıt vermemişti. İş hayatına atılan Burak Erdoğan amcası Mustafa Erdoğan ve halasının eşi Ziya İlgen ile birlikte 10 Nisan 2006’da Turkuaz Denizcilik adlı şirketi satın aldı, şirketin ismini de Bumerz Denizcilik olarak değiştirdi. Tayyip Erdoğan 2007’de oğlunun genç yaşta şirketi ve gemleri nasıl aldığı soruları üzerine, konunun büyütüldüğünü belirtip “Gemi var gemicik var” demişti. Bilal Erdoğan Tayyip Erdoğan’ın medya ve siyasette daha görünür olan oğlu Necmettin Bilal Erdoğan de Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunu. Üniversiteyi ABD’de okudu. Askerliğini Burdur'da bedelli olarak yaptı. Ticarete 22 Ağustos 2009 tarihinde “Doruk Izgara Limited Şirketi”adı ile ortak olduğu fırıncılık, tabldot yemek ve turizm organizasyonu işine girdi. 1996'da Kuruluşunda ismi İSEGEV –(İstanbul Eğitim ve Gençliğe Hizmet Vakfı) olan vakıf 2012'de adını TURGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) olarak değiştirdi. Bu vakıf aracılığıyla çalışmalar yürütüyor. 2013’te abisi Burak Erdoğan gibi denizcilik alanına girdi. Amcası Mustafa Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen ile isimlerinin baş harflerini taşıyan BMZ Denizcilik ve İnşaat Şirketi’ni kurdu. Esra Erdoğan Albayrak Kızlarından Esra Albayrak İstanbul‘da Kadıköy İmam hatip lisesi mezunu. Üniversiteyi ABD‘de Indiana Üniversitesi‘nde okudu. California’da Berkeley Üniversitesi‘nde lisansüstü eğitim aldı. Esra Erdoğan, 2007 yılında Çalık Holding‘e Genel Müdür olarak atanan Berat Albayrak ile 11 Temmuz 2004'te evlendi. Ahmet Akif (d. 29 Aralık 2006) ve Mahinur (d.2009) adında iki çocukları var. Erdoğan‘ın damadı olan Çalık Holding Üst Yöneticisi (CEO) Berat Albayrak 2013 yılı sonu itibari ile görevinden ayrıldı. 2015 yılı Milletvekili seçimlerinde İstanbul 1. bölge 6. sıra AK Parti milletvekili adayı oldu. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimde milletvekili seçildi ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görevlendirildi. Halen bu görevi yürütüyor. Sümeyye Erdoğan Bayraktar Sümeyye Erdoğan ise Araklı İmam Hatip Lisesi mezunu. 2002’de girdiği üniversite sınavını kazanamayınca Gürman Giyim"in sahibi Remzi Gür"ün sağladığı bursla ABD’de Indiana Üniversitesi’nde sosyoloji ve siyaset eğitimi aldı. Daha sonra İngiltere’de London School of Economics’de ekonomi alanında yüksek lisans yaptı. 2010’da Doruk Izgara Gıda Ticaret Limited Şirketine ortak oldu, şirketin ortakları arasında Bilal Erdoğan da bulunuyor. Aynı yıl dış ilişkileri ve dünya basınına yansımalarını takipten sorumlu danışman olarak görev yaptı. Halen babası Erdoğan'a "fahri danışmanlık” yapıyor. 2016’da Selçuk Bayraktar ile evlendi. Selçuk Bayraktar Baykar Makina bünyesinde teknik müdür olarak çalışıyor. Baykar bünyesinde “Milli” İnsansız Hava Aracı (İHA) Sistemleri’nin aviyonik sistem mimarisi, uçuş kontrol, seyrüsefer algoritmalarının geliştirilmesi, sistem kinematiği ve dinamikleri, elektronik donanım ve gömülü yazılım geliştirme vb. konularda çalışıyor. |
ODTÜ öğrencileri Erdoğan'ı okullarında istemiyordu. 18 Aralık 2012 günü Erdoğan yaklaşık 3 bin polisin ve sekiz Toplumsal Müdahale Aracının (TOMA) koruması eşliğinde kampüse girdi. Göz yaşartıcı bombaların havalarda uçuştuğu, eğitimin aksadığı bir gün yaşadı ODTÜ.
Olaylar 1968 yılında Türkiye'ye büyükelçi olarak atanan CIA uzmanı Robert Komer'in rektör Kemal Kurdaş tarafından kampüse davet edildiğinde yaşananları andırıyordu biraz. ODTÜ'lü öğrenciler emperyalizmin simgesi olarak gördükleri Komer'i protesto etmiş, 6 Ocak 1969 Komer'in arabasının yakıldığı gün olarak tarihe geçmişti.
Erdoğan'ın üniversitelere karşı tavrı en son örneği yakın zamanda gerçekleşti. Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden 13’ünün bölünmesini sağlayacak yeni bir tasarı Cumhurbaşkanlığı döneminin son demlerinde yasalaştı.
Üniversiteler ve üniversitelerin itirazları, protestoları ise yine kale alınmadı.
Erdoğan Barış Akademisyenleri'ne karşı
Barış sürecinin bitirilmesini 'Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımıyorum, haberim yok' diyerek bozan Erdoğan, barış sürecinin yeniden işletilmesi ve devletin doğu ve güneydoğu illerinde kentlerde yürüttüğü ve sivillerin ateş altında kalmasına neden olan askeri operasyonların durdurulmasını talep eden akademisyenlerin aleyhine de sert açıklamalar yaptı.
Mesela 12 Ocak 2016’da şöyle bağırıyordu: “Kendilerine güya akademisyen diyen bir güruh çıkıyor. Terör örgütünün eylemlerine karşı topraklarını savunan devletine dil uzatıyor. Hak ve özgürlükler ihlal ediliyormuş.”
Aynı konuşmasında devam şöyle devam ediyordu: “sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız”, “Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız karanlık”…
Bu konuşmalardan sonra malum olduğu üzere “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metne imza atan akademisyenlere ayrı ayrı davalar açıldı.
İlk imzacı sayısı 1128 idi; sonraki katılımlarla imza sayısı 2212 oldu. Davalar 5 Aralık 2017’de görülmeye başlandı, bu yazı kaleme alındığında 208 akademisyen hakim karşısına çıkmıştı.
Erdoğan’ın açıklamalarının ardından adalet sisteminin düğmesine basılmışçasına harekete geçmesinin örnekleri iktidarı boyunca defalarca yaşandı; tüm Ergenekon davaları, KCK davaları, gazeteci yargılanmaları, MİT Tırları davaları, HDP’li vekiller hakkında dokunulmazlıkların kaldırılmasının hemen ardından başlayan soruşturma ve davalar gibi…
Erdoğan'a hakaret suçu
Özetle sadece AKP’nin içindeki siyasetçiler için değil Erdoğan’la ters düşenin vay haline dönemi Gezi Direnişi sonrası iyice belirginleşmeye başlamıştı.
Örneğin Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2016 yılı içinde Cumhurbaşkanı’na hakaret ve devletin organlarının saygınlığına karşı suçlar kapsamında 46 bin 193 kişiye soruşturma açıldı. Bu haber medyaya yansıdığında Adalet Bakanlığı’ndan bir düzeltme açıklaması geldi.
“Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan 2016 yılı adli istatistiklerinde yer alan 46 bin 193 rakamı TCK'nın 299-301. maddelerinde düzenlenen 'Devletin Egemenliğine ve Organların Saygınlığına Karşı İşlenen Suçlar' ile ilgili yapılan toplam işlem sayılarını ifade etmektedir. 2016 yılında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan Cumhuriyet Başsavcılıklarınca 2 bin 776 dosyada 4 bin 98 suçtan 3 bin 658 kişi hakkında kamu davası açılmıştır. Gerçek bu iken hiçbir araştırma ihtiyacı duymadan yayınlanan haber, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde algı oluşturmaya yönelik…” diye giden açıklamayla Adalet Bakanlığı, Erdoğan’a karşı yaratılmaya çalışılan algıyı boşa çıkartmış oluyordu.
Adalet bakanlığı 3 bin 658 kişinin neden Erdoğan’a hakaret etmek gereğini duyduğu konusunda düşünecek değildi.
Erdoğan aleyhinde algı yaratma suçlaması onun 16 yıllık iktidarında sıklıkla dile getirildi. Bu algı yaratma çalışmalarına devletin tüm olanaklarıyla karşı algı yaratma çalışmaları da yapıldı tabii.
"Sessiz Devrim"in yüksek sesli lideri
Resmi biyografiden örnek verelim yeniden. Diyor ki Cumhurbaşkanlığı resmi web sitesi:
“15 Mart 2003 tarihinde Başbakanlık görevini üstlenen Recep Tayyip Erdoğan, aydınlık ve sürekli kalkınan bir Türkiye idealiyle, hayatî öneme sahip birçok reform paketini kısa süre içinde uygulamaya koydu. (...) Ülke tarihinde daha önce görülmemiş hız ve sayıda baraj, konut, okul, yol, hastane ve enerji santrali hizmete girdi. Bütün bu olumlu gelişmeler, bazı yabancı gözlemciler ve Batılı liderler tarafından ‘Sessiz Devrim’ olarak adlandırıldı.”
Devrim “sessiz”di ama Erdoğan miting alanlarına çıktığı anda en yüksek perdeden bağırmaya başlıyordu.
Çoğunlukla hedefinde resmi biyografide “Erdoğan’ın Türkiye’si için olumlu hisler beslediği belirtilen “yabancı gözlemciler ve Batılı liderler” vardı.
Hatta 30 Mart 2014 yerel seçimleri için yaptığı seçim turunda 27 Mart günü Van mitingine çıktığında sesi tanınmayacak derecede kısılmıştı.
15 Temmuz'a doğru
Erdoğan Fetullah Gülen Cemaati ile giriştiği iktidar mücadelesine o tarihlerde açıktan yürütmeye başlamıştı. Daha önce aynı cemaatin tüm faaliyetlerine destek veren AKP yönetimi ile Cemaat arasında gerilimin tansiyonu arttı ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde zirveye ulaştı. Ardından Türkiye, 13 yıl sonra yeniden olağanüstü hal (OHAL) ile Erdoğan tarafından yönetilmeye başlandı.
Erdoğan 15 Temmuz darbe girişimi akşamı CNN Türk’ten Hande Fırat’ın facetime bağlantısı aracılığıyla açıklama yapmıştı.
1982 Anayasasında temelleri atılan ve 1983’te yasalaşan OHAL Kanunu, Turgut Özal hükümeti tarafından 1987’de Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde 2002’ye kadar uygulanmıştı. Kanuna göre üçer aylık periyotlarla Meclis’te uzatılma kararına sunulması gereken OHAL ilanı tam 45 kez uzatılmıştı.
Erdoğan başa dönüyor
15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL, 18 Nisan 2018 günü 7. kez uzatıldı. AKP ve MHP ittifakı erken seçim kararı aldı. Böylece Türkiye bir seçime daha OHAL altında gidecek.
Oysa AKP iktidara geldiğinde ilk icraatlarından biri OHAL’i kaldırmak olmuştu. Erdoğan daha sonraki yıllarda bu icraatından övgüyle bahsetmeyi sürdürmüştü; ta ki 15 Temmuz sonrası OHAL kararı alana kadar.
Genel olarak bakıldığında Erdoğan’ın siyasi kariyerinin geniş bir yay çizerek başladığı noktaya döndüğünü söylemek çok yanlış olmaz. MHP çizgisinden MÇP ile yapılan ittifakla palazlandığı siyasette, yıllar sonra yüzde 50’yi geçmek için yeniden MHP ile ittifaka gitmek zorunda kalan Erdoğan, ülkenin bir bölgesinde olan OHAL’i kaldıran bir siyasetçiydi. Ama artık OHAL’i tüm ülkeye yayan siyasetçi olarak biliniyor. (HK)
2018 CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLARI
Cumhurbaşkanı Adayı Meral Akşener Kimdir?
Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce Kimdir?
Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan Kimdir?