Adamın birinin her zamanki sipariş verdiği Pizzacıyı arayıp pizzacının Google tarafından satın alındığını öğrenmesi üzerine başlayan ve sonunda adamın hayatındaki her şeyin bilindiğini (kolesterolünden pasaportunun süresinin geçmiş olmasına kadar) keşfettiği videoyu muhtemelen çoğumuz gördük.
Biraz düşündürdüyse de genel olarak gülüp geçtik.
Ama Covid'li günlerde bu takibin giderek arttığını bazen kendi isteğimizle, bazen de yaşadığımız ülkenin rejiminin emriyle (demokratik veya diktatör) hayatımızın bir parçası olduğunu yaşıyoruz.
Fransa gibi kişisel özgürlüklerin kutsal sayıldığı bir ülkede bile bunu görebiliyoruz. Örneğin karantinanın ilk günlerinde Paris ve çevresi nüfusunun yüzde 17’sinin yaşadıkları yeri terk edip özellikle de güneye indiklerini cep telefonu hareketlerinin telefon şirketleri tarafından ihbarlanması sonucu öğrendik.
Fransa’da bu takip kişisel olmasa da, anonim olarak yapılmış olsa da sonuçta telefon şirketleri var olan telefon ağlarını ve ara istasyon verilerini kullanarak bunun belirleyebildi.
Önemli telefon şirketlerinden biri olan Orange bir araştırma kurumu olan İnserm’e bunları verdiğini açıkladı.
Sözde Fransa kişisel verilerin takibine şu anda izin vermiyor ama Parlamento’da çarşamba günü (1 Nisan) başbakanın bilgilendirme toplantısında bu konu gündeme geldi.
Virüs ve konum
Kişilerin istekleriyle bu izlenmenin mümkün olabileceğinden söz edildi. Örneğin bu Covid-19 enfeksiyonu geçiren bir kişiyle ilişkisi olan kişilerin izlenmesi, böylece bu kişilerin virüs yayma potansiyelleri cep telefonlarından konum saptamakla mümkün olabilecek.
Yine İngiltere'de Covid-19 hastası kabul ederse onun konumunu diğer izleyicilerin bilmesini mümkün kılabilecek bir yazılım uygulaması tasarısı var.
Siz o uygulamayı indirerek o kişinin nerde olduğunu, yada genel olarak hasta kişilerin nerde yoğunlaştığını görüp oralara gitmeyebileceksiniz. Tabi ki onlar da programı indiren sizleri izleyebilecek.
Devlet mi? O da herkesi izleyebilecek.
Avrupa Komisyonu büyük telefon şirketlerinden bilimsel amaçla kullanmak üzere anonim edilmiş kitle konumlarını ve hareketlerini gösteren verilerini istedi! İtalya da aynı yolu izledi. Tabi ki bu şekilde başlayan bir legalleşme İnternet devlerine bu bilgileri istedikleri gibi kullanma hakkı verdi.
Cuma güne Google 131 ülkede insan hareketleri üzerine bir istatistik yayınladı. İnsanların hangi yerlere girip çıktıklarını (örneğin eğlence ve alışveriş yerleri) belirledi.
Çin ve Rusya gibi demokratik olmayan ülkelerde kullanılan “Ali Baba” ve “Tencent” gibi aplikasyonlar herkese verdikleri bir sağlık koduyla (QR kod: Kırmızı, kavuniçi, yeşil) kişileri izlemeye devam ediyor. Yeşil sağlıklı, kırmızı hasta kişi için. Özgürlükler QR koduna asılmış olarak duruyor.
Tayvan’da ve Singapur’da kullanılan “backtracking” yöntemiyle hastaların takibi ve onlarla ilişki kuranlara SMS’le mesaj göndererek bu tehlikeyi bildiren uygulamaya Avrupa ülkelerinden övgü yağıyor.
Kişisel özgürlüklere daha saygılı olan Güney Kore de bu izlemeyi yapılıyor. Polonya’da Covid-19 riskli kişilerin iki seçeneği var; ya 14 gün boyunca polis istediği saatte evlerine gelip kontrol edebilecek ya da cep telefonlarıyla izlenmeyi kabul edecekler.
Yani Covid-19 bahanesi izleme ve takipte otoriter rejimlere tam yetki verdi.
İstihbarat örgütü devrede
Liberation gazetesinin hafta sonu sayısına göre İsrail’de bu işi “İç Güvenlik ve Terörle Mücadele”den sorumlu Shabak yapıyor. Shabak’a Koronavirüs taşıyıcılarının yerlerini belirleyip, onları ve onların ilişkilerini izleme olanağı veriliyor.
Araştırmacı gazeteci Ronen Bergman New York Times ve Yediot Aharonot gazetelerinde çıkan yazılarında 2002’den beri Telecom şirketlerinin kişisel verileri başbakanın da bilgisiyle sözde suikastları önlemek amacıyla İstihbarat Örgütü Shabak‘a aktardığını yazıyor.
“Bütün aramalar, bütün mesajlar, bütün konum saptamalar ve her zaman” diyor Bergman.
Halbuki Netanyahou 14 Mart mesajında o ana kadar sivil kesim için kabul etmediği uygulamaları kabul etmek zorunda kaldığını söylüyor! Netanyahou’nun siber güvenlikten sorumlu eski danışmanı Isaac Ben Israel de bunun bir teknoloji sorunu değil, hak sorunu olduğunu söylüyor! Şimdiye kadar Shabak bu bilgileri kullanamıyordu, artık mümkün.
Olay İsrailli demokratları ve aktivistleri endişelendirdiği gibi 1995-2000 yılları arasında Shabak’ın şefi olan Ami Ayalonu da endişelendiriyor. Sosyal medyadaki açıklamalarında bu işin parlamento kontrolü dışında yapılıyor olmasından endişe duyduğunu söyledi.
Nihayet Anayasa Mahkemesi (cour süpreme) bu olaya Knesset’in el koymasını istedi.
Ama kimse gizli istihbarat servisinin neden koronavirüse karşı mücadelede yer aldığının cevabını veremiyor. Bu arada Mossad ne şekilde olursa olsun suni solunum makineleri ve maske toplamakla görevlendirildi.
Savaşa benzemiyor mu bütün bunlar?
Dronların, termik kameralarında Covid-19’la hayatımıza girdiğini biliyoruz. Covid bitince bütün bunların hayatımızdan çıkacağının hiçbir garantisi yok. Tam tersi bunlar sıradan kılınarak, bundan sonraki hayatımızın bir parçası olacağa benziyor!
Tarihin hızı
Dünyada ve Fransa'da genel trajedi devam ediyor: dünyada hasta sayısı yine bir haftada ikiye katlanarak 1 milyon 250 bin kişiyi bulurken bu sayı Fransa'da 70 bin civarında. Dünyada ölümler 68 bin 148 olurken, Fransa 8078, İtalya 16887 ilk başta, İspanya 12418 ile iikinci.
Amerika Birleşik Devletleri çok hızla 9420 ölümle üçüncü sırayı alıyor. 87 milyon kişinin sağlık sigortasının olmadığı dünyanın bir numaralı süper gücü ülkede süper güçsüzlük yaşanıyor,
Trump ölü sayısının 200 bin civarında olabilacağını kabul ederken, sağlıkçılar ve bilim çevreleri bu sayının 2 milyon 200 bini bulabileceğini öngörüyorlar.
Moral olsun diye olsa gerek, iyileşen hasta sayısını da veriyor artık haber bültenleri. Bu sayı dünyada 250 bin civarında, Fransa'da da 16 bin.
Şimdilerin en fazla okunan ve demeçleri en çok dinlenenlerinden olan "Sapiens" yazarı İsrail kökenli tarihçi Yuval Noah Harari Fransız Express dergisine verdiği mülakatta "Tarih Koronavirüsle daha hızlı ilerliyor" diyor, yaşadığımız dünyasal krizin bizim çağımızın en büyüğü olduğunu vurguladıktan sonra bugün, bu kriz sürecinde kişisel ve hükümetler olarak alınacak kararların yarınları belirleyeceğini ekliyor.
Bu kararların sadece sağlık sistemini değil ekonomimizi, politik sistemimizi ve kültürümüzü bile etkileyeceğini söylüyor.
Şu andaki krizi nasıl atlatırız sorusunu sorarken aynı zamanda bu fırtına geçtikten sonra "hangi dünyada yaşayacağız" sorusunu da "sormalıyız" diyor ve ekliyor: "Evet, bu fırtına geçecek insanlık yaşayacak, çoğumuz yaşıyor olacağız fakat başka bir dünyada olacağız."
Kısa bir süre önce ölen Fransız yazar ve filozof Jean D’ormesson "Yaşamak bir felakettir" diyor bir söyleşisinde, arkasından da ekliyor: "Aynı zamanda bir mutluluk."
D'ormesson, "Güller için teşekkürler, dikenler için"de" diye bitiriyor söyleşiyi.
Fransa'da yaşlılar
Yaşağımız bu trajedi, felaket ortamında genel trajediler yanında bir de özelleri var, o da şu anda Fransa'daki yaşlıların yaşadıkları!
Fransa'da son verilere göre 7900 EPHAD'da (yaşlılar evi ya da emekliler evi de denebilir) yaşayan yaşlı sayısı 750 bin.
Bu yaş grubu maalesef nasıl 2003'te aşırı sıcaklardan öldülerse (15 bin civarında), şimdi de Covid'den ölüyorlar ve bu trajedi kapalı kapılar ardında oluyor, çünki mart başından beri bu kurumlara ziyaretçi alınmıyor.
Bu kurumların bir özelliği de personel sayısının çok az olması halbuki daha çok personel olsun diye Fransa'da çalışan herkes 2004'ten beri yılda birgün para bu kurumlara gitsin diye çalışıyor.
Ölümlerin iki sebebi var, birincisi yaşları ve yaşa bağlı hastalıklar, bunun yarattığı zayıflık hali, ikincisi ise bu kurumlardaki toplu yaşam biçimi.
Dışardan ziyaretçi alınmamasına rağmen hastalığın ve ölümlerin varlığı muhtemelen virüsün çalışanlar tarafından getirildiği düşüncesi genel bir eğilim. EPHAD'da çalışanlar en geç maske verilenlerdendi!
Sadece EPHAD'lardaki ölü sayısı 1500'ü buluyor EPHAD dışındaki ölen yaşlılarla (5000) birlikte bu sayının 6 bin 500 civarında olduğu göz önüne alınırsa, en büyük kaybı verenler bu yaş grubu.
Bu yaş grubunun reanimasyon ünitelerine alınmamaları tıbbi istatisliklere dayanıyor. Suni solunuma bağlanan bu yaş grubu hastalarından geriye dönüş hiç denecek kadar az, bu yüzden daha fazla acı çekmemeleri için bu tekniklerden uzak tutulmaya çalışılıyorlar, tabiki oksijenlenme, ilaç bakımı gibi şeyler alıyorlar.
Ölümlerin önüne geçebilmek için şimdi artık EPHAD'lardaki toplu yaşam yasaklandı, "herkes odasında" politikası uygulanıyor, ama bazı yaşlılara bunu kabul ettirmek zor.
Örneğin alzheimer hastalığı ve diğer bunama durumlarında bu kişilerin odalarına kapatılıp, günde üç kere ziyaret edildikleri gelen bilgiler arasında.
Bu arada diğerleri içınde bu yaşam yavaş yavaş gelen bir ölümden başka birşey değil. Hiç kimseyi görmeden yaşamaya mahkum olmak!
Daha insani kurumlarda örneğin Corbas'taki bir derneğin yönettiği bir EPHAD'da (Vilanova) da personel kendisini 18 Mart'tan beri yani karantinanın başından beri yaşlılarla birlikte kapatmış durumda, yaş ortalamasının 89 olduğu bu kurumda Covid'den hasta ve ölüm sayısı sıfır.
Ama bu herkesin yapabileceği bir şey değil. EPHAD'da hasta olan yaşlılar hastanelere bile gidemiyorlar, çünkü yer yok!
Nasıl ölüyorlar?
Bir de bu yaşlıların nasıl öldüğü sorusu var. Yakınlarından birinin ziyaretine izin verilmesinin garantisi yok. İstisna durumlarda aileden kişiye en yakın birinin ölmek üzere olanı görmesine izin veriliyor!
Bir kısmına da sadece öldükten sonra Covid'den ölenlerin konulduğu koruyucu torbanın baş kısmı açılarak yüz gösteriliyor.
Daha önceki Paris Mektubu'nda size söz ettiğim, bir Paris hastanesinde Covid hastaların bulunduğu bir serviste çalışan İtalyan intern Rosella, Express dergisindeki kroniğinde hastanedeki yaşlıların durumunu, "Benim sevgili yaşlılarım sinekler gibi düşüyorlar birer birer" diyor, sonra da 10 günde, 11 yataklık serviste nasıl 12 hasta kaybettilerini anlatıyordu.
Bunlardan biri 89 yasındaki Pierre, ölmek üzere, kendisinden önce hasta olup hastalığı kolay atlatan ve ona da bulaştıran 55 yıllık eşi suçluluk duygusunu şu cümlelerle ifade ediyor: onu ben öldürdüm, kendimi hiç affetmiyeceğim!
Fransa gibi palyatif bakım üniteleriyle ve palyatif bakım kültürüyle öğünen bir ülkede bu ölümlerin yaratacağı sarsıntıyı düşünmek bile istemiyorum!
Ölen yaşlıların ağrı kesici ve uyutma gibi tıbbi tekniklerden yararlanamadıkları şüphesi de bir başka soru, ayrıca bu ilaçların reanimasyon ünitelerinde de kolayca bulunmadığını biliyoruz.
Herşeyin sıkıntısı var; maske, üste giyilen bulaşıcı hastalara bakım verirken kullanılan tulum, solunum aletleri bütün reanimasyon ilaçları. Bunların çoğunun Hindistan'da ve Çin'de yapılmış olduğunu biliyoruz.
Hangi ilaç konusunda tartışma sürerken, meşhur antiviral Remdesivir piyasada bulunmaz hale geldi. Discovery klinik araştırması bu yüzden askıya alındı.
Bir kısım Fransız doktorun ve politikacının Hydroxychloroquine ve Azitromycini, Pr Raoult'un uygulama reçetesiyle, sadece hastanede kullanılabilmesine izin verilsin için başlattıkları kampanya 150 bin imza toplandı.
Hatırlatmak gerekirse Sağlık Bakanlığı ve onun bilimsel kurulu bu ilacın şimdilik kullanılmaması yolunda (yeteri kadar veri olmadığı için!) karar almıştı.
Bu arada hastalığı geçirmiş, iyileşmiş kişilerden alınan ve hasta kişilere verilen Covid-19'a karşı bol miktarda antikor içeren serum tedavisi ilk beş Çinli vaka üzerinde başarılı kabul edildi.
Umuyoruz arkası gelir.
Bu arada resmi olarak açıklandı; Fransa'nın Çin'den sipariş ettiği maskelere üç misli fiyat vererek ABD, uçağı kendi yönüne döndürmüş.
Bütün ilaçlara, bütün tıbbi malzemelere, dünyada herkesin, çok sayıda aynı anda ihtiyaç duyduğu tek anı yaşıyor insanlık.
Epideminin gerçek antidotunun birlikte çözüm aramak olduğunu da söylüyordu Yuval Noah Hararı, Dünya bunun tersi örneği yaşıyor gibi!
Dayanışma umutları sürüyor yine de.
Decathlon markası dalgıçlıkta kullanılan maskeleri filtrelerle mikrop geçirmez bir hale getirerek sağlık çalışanlarına veriyor, yine Sarthe bölgesindeki Manş şehrinde bir mezbahane hayvan kesimi sırasında kullanılan su geçirmez kombinezonları sağlık çalışanlarına vermiş.
Araba üretim birimleri suni teneffüs cihazı imalatına başlıyacak Fransa'da ve ABD'de de General Motor aynı şeyi yapacağını açıkladı.
Reanimasyon ünitesinde çalışan hasta bakıcı Elise şunlar söylüyor: yaptığım herşeyi anlatıyorum onlara, havadan da bahsediyorum, bugün güzel bir gün, güneş var diyorum, biliyorum ki onlar bunları muhtemelen duymuyor...
İnsanlar değer vermedikleri mesleklerin kendi yaşamlarındaki yerini gördüler bu günlerde, örneğin çöpçüler, kasiyerler, süpermarket çalışanları.
Artık çocuklar çöp bidonlarının üzerine çöpçüler için yaptıkları ve altına "Merci" yazdıkları desenlerini yapıştırıyorlar.
Şöyle diyordu bir çöpçü; "ilk defa çocuklarım utanmadan, göğüslerini gererek, benim babam çöpçü diyebiliyorlar".Evet iyisiyle kötüsüyle başka bir dünya olacak gelecekte yaşayacığımız, Haririnin dediği gibi!
Jean d’Ormessonla bitirmek istiyorum "Merci pour les roses", "merci pour les epines" / Gülünüz bol, dikeniniz az olsun!
Sağlıcakla kalın. (ÇCŞ/APA/DB)