Akademi Susmayacak Platformu'nun İstanbul Tabip Odası'nda düzenlediği "Üniversitede Hak İhlalleri ve Mücadele Arayışları" başlıklı bir çalıştay/foruma akademi bileşenleri, sendikalar, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri katıldı. Akademi Susmayacak Platformu'ndan Sevgi Yılmaz çalıştayın amacının akademide artan hak ihlallerine karşı daha geniş birliktelikleri oluşturmak olduğunu söyledi.
Açılış konuşmasını Prof.Dr. Beyza Üstün'ün yaptığı çalıştayda Yrd.Doç.Dr. Özgür Müftüoğlu ve Avukat Ziynet Özçelik hak ihlalleriyle ilgili sunumlar yaptı. Çalıştayın "Mücadele Deneyimleri" oturumu kısmında ise Türk Tabipler Birliği Düzenleme Kurulu üyesi Ali Özyurt, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Prof.Dr. Ali Gökmen ve İTÜ Asistan Dayanışması'ndan Aykut Kılıç söz aldı. Konuşmacılar, akademideki hak ihlallerine karşı birlikte mücadele etmenin önemini vurguladı.
Üstün: Akademi, baskılara sessiz kalıyor
Üstün, gerçekleri bilimde arayanlara ve halka yönelik saldırı karşısında akademinin derin suskunluğunda rahatsız olduklarını belirtti:
"Akademisyenler ve öğrenciler baskıya ve tehdide uğruyor. Genel olarak akademi ise bu tehditleri alanları yalnız bırakıyor, itibarsızlaştırıyor ve kendini bunu yapan idareye yakın gösteriyor.
"Yeni YÖK yasasıyla üniversiteler giderek şirketleşirken araştırmalar da şirketlerin öngördüğü konularda yürüyecek. Bizlerse araştırmalarımızı toplum yararına ve yaşam alanlarını korumak adına sürdürmeye devam edeceğiz. Bilimi özgürleştirmeye ve akademiyi dönüştürmeye kararlıyız."
Müftoğlu: Yeni YÖK yasası akademiye piyasa düzeni getiriyor
Müftoğlu sözlerine "Bilim insanı olmanın gereği düzeni sorgulamaktır. Bilim insanı olmak 'suç' işlemeyi gerektirir" diyerek başladı. Sokrotes'ten bu yana düzeni sorgulayıp bunu toplumla paylaşanların baskıya uğradığını belirten Müftüoğlu, Türkiye'deki baskıları örneklerle açıkladı:
"Egemen sınıf ve resmi ideoloji sürekli olarak bilimi boyunduruk altına çalıştı. 12 Eylül'ün kurduğu YÖK ise bilim insanları üzerindeki baskıyı sistematik hale getirdi. YÖK, 32 yılda üniversiteleri büyük ölçüde akademik özgürlüklerden ve bilimden uzaklaştırdı, dogmaları yaygınlaştırdı. Buna rağmen Onur Hamzaoğlu, Beyza Üstün, Büşra Ersanlı gibi bilim insanı olmanın sorumluluğunu taşıyanlar var. Ancak yeni YÖK yasa tasarısı önerisi az olan bu örnekleri de yok edecek. Mevcut yasa akademiye kışla düzenini getirmişti yeni öneri piyasa düzenini getiriyor. Buna karşı çıkılmazsa üniversitede iş güvencesi ortadan kalkacak.
"Bilim insanı topluma, insanlığa ve doğaya karşı sorumludur. Egemenlere biat etmemizi sağlayacak korku duvarı örülmek isteniyor. Bu duvarı kırmanın tek yolu da örgütlü olarak bir arada olmak."
Özçelik: Benzer süreçten geçen ABD'de güvencesiz çalışma yükseldi
Özçelik bilim özgürlüğünün kavramının hukuktaki yerini belirtti ve YÖK yasa tasarısında belirtilen süreçten geçmekte olan ABD'deki durumu açıkladı:
"Bilim özgürlüğünün sınır insanlığın ve kamunun zararına faaliyette bulunmamak olarak belirtiliyor. Düşünce ve İfade özgürlüğü de bilim özgürlüğünün korunması gereken bir alt başlığı olarak karşımıza çıkıyor. Bu özgürlüğün kullanılabilmesi için de bilim insanlarının araştırma yapma ve bunları paylaşmada özgür olması gerekiyor.
"YÖK yasa tasarısı önerisinde yer alan uygulamalar ABD'de de yaşanıyor. Buradaki üniversitelerde güvencesiz çalışmanın yükseldiğini, rektör maaşlarının arttığını, üniversitede etkileri artan şirketlere karşı olanların işten atıldığını görüyoruz. Buradaki yasa tasarısı önerisi öğrencilere burs vereceğini söylüyor ancak ABD'de bu bursların yoksul değil başarılı öğrencilere verildiğini görüyoruz. ABD'deki en iyi 146 üniversitedeki öğrencilerin yüzde 75'si yüksek gelir grubundan."
Özyurt: Hamzaoğlu, siyasi ve ekonomik çıkarlara karşı toplum sağlığının yanında
Özyurt, Dilovası'nda anne sütü bebek kakalarında ağır metallerin bulunduğu çalışmasını paylaşması nedeniyle hakkında dava açılan Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu ile dayanışma için kurulan "Onurumuzu Savunuyoruz Hareketi"ni anlattı.
"Siyasi ve ekonomik çıkarları insan sağlığı üzerinde tutanlara karşı Hamzaoğlu, toplum sağlığı yanında yer aldı. Akademisyenler, sendikalar, meslek örgütleri, öğrenciler ve Kocaeli halkının yer aldığı bu hareket de Hamzaoğlu'nda destek olmak için kuruldu. Kurduğumuz internet sitesinde 12 binden fazla imza topladık. Hep birlikte duruşmalara katıldık, basın açıklamaları yaptık. Düzenlediğimiz konferanslarla Dilovası'ndaki tehlikeye dikkat çektik. Dilovası'ndaki tehlike ve Hamzaoğlu'na yapılan baskı ulusal basın ve dünya basınında yer aldı. Biz ayrıca HES'lere karşı çalışmaları nedeniyle soruşturmaya uğrayan Prof.Dr. Beyza Üstün'ün yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz."
Gökmen: Birliktelik için karşılıklı iletişim gerekli
18 Aralık'ta kampusa gelen Başbakan'ı protesto eden öğrencilere yönelik polis saldırısına ODTÜ bileşenleri ortak bir tepki vermişti. Gökmen, bu birlikteliğin 2010 yılında yine Başbakan okula geldiği sırada yaşanan polis saldırısı sonrası oluştuğunu söyleyerek ODTÜ deneyimini paylaştı:
"Polisin saldırısı Başbakan okuldan çıktıktan sonraki beş saat de devam etti. Öğrenciler akşam saatlerinde Rektörlük binası önünde polisi içeri soktuğu için rektörü protesto etti. Çok kızgındılar. Rektör, aşağıya inip öğrencilerle konuştu daha sonra da beş sat süren bir toplantı yapıldı. Karşılıklı güven sağlanınca ortam sakinleşti. Üniversite bileşenleri ertesi gün ortak bir basın açıklaması yaptı.
"Bu birlikteliğin başlangıcı 2010 yılındaki benzer bir olaydı. İki yıldır ODTÜ bileşenleri olarak öğrencilerimizin, taşeron işçilerin yanında yer aldık. Şimdi ODTÜ bileşenleri olarak bir arada hareket ediyoruz. Sorun olduğunda birbirimize haber veriyoruz. Karşılıklı iletişim kurabilme ve empati gösterebilme kızgınlığı azaltıyor. İhtiyaçların belirlenmesi ve karşılanması önemli bir nokta. Karşılıklı güven ise zaman içinde pratikle oluşuyor."
Kılıç: YÖK yasa tasarısı önerisi fiilen uygulanmaya başlayacak
Kılıç konuşmasında işten çıkarmalara karşı yedi aydır süren direnişlerini, dün elde ettikleri kazanımı ve ufuktaki tehlikeleri anlattı:
"İTÜ'de talepler ekseninde örgütlenmiş sistematik ve kapsamlı bir direniş vardı. Hak aramaya dönük bir çizgisi olan bu mücadele asistanları, öğrencileri ve idari çalışanları bir araya getirdi. Ancak biraz da yalnız kaldık. Asistanlar yüzde 90'a yakın bir katılımla grev yaptı ancak yanlarında 30 öğretim görevlisi bile bulamadı. İTÜ Asistan Dayanışması üniversitedeki baskı ortamını yok etti.
"Mücadele dün YÖK binası önünde ciddi bir kazanımla sonuçlandı. YÖK yönetmelikte değişiklik yapacağını söyledi. Buna göre:
* Azami süre uygulamasından dolayı işten çıkartılan araştırma görevlileri, yönetmeliğin Resmi Gazete'de yayınlanmasından sonraki bir ay içinde başvurdukları takdirde, ilan şartı aranmaksızın, işlerine iade edilecek.
* Aynı araştırma görevlileri, 30 Haziran 2013'e dek doktora tezlerini başarıyla teslim ettikleri takdirde 2013 yılı sonuna kadar görevde kalacak.
* Süreden sayılmayan izinler azami süreye dahil edilmeyecek.
* Araştırma görevlileri azami süre içerisinde yüksek lisans ya da doktora tezlerini teslim etmeleri durumunda yüksek lisanstakiler 6 ay, doktoradakiler ise 1 yıl 50/D kadrosunda kalabilecek.
"İşe iade ciddi bir kazanım ancak diğer maddeler gösteriyor ki süre bittiğinde kadro ile ilişiğimiz büyük ihtimalle kesilecek. YÖK'ün yeni yasa tasarısı önerisinde öngördüğü gibi özlük haklarımız aleyhine bir değişiklik söz konusu. Böylelikle YÖK'ün yasa taslağını fiilen uyguladığı bir sürece gireceğiz.
"Yeni MEB Bakanı Nabi Avcı'nın 'Bu kadar ayrıntılı YÖK yasası olmaz' sözleri tedirgin edici. Eğer çerçeve bir yasa yürürlüğe girerse hukuk daha keyfi bir alan haline girecek. Düzenlemeler yönetmeliklerle belirlenecek." (BK/EKN)