“Hayatta her musibet kazanımcı olduğunda insana katkılar sunan bir fırsatmış aslında. Tek derdim asla büyümemek, büyüklerin dünyasının bir parçası olmamaktı, hep çocuk kalmak yani... Şimdi tıpkı Peter Pan gibi Neverland'e gidiyorum, asla büyümemek üzere. Bundan daha çok beni mutlu eden bir şey olamazdı.”
(Kobane’de IŞİD'e karşı savaşırken yaşamını yitiren Suphi Nejat Ağırnaslı’nın mektubundan)
Suphi Nejat, Neverland’ına gitti
Kocaman yürekli “çocuk” Suphi Nejat Ağırnaslı, ezilenler adına sonsuzluk yolculuğuna çıktı; bu nedenle onu anlayan herkesin gönlünde özel bir yer edindi. Belki bize sormadan gitti ama bu öyle bir sorumluluk ilişkisidir ki, bize sormasına gerek kalmadan kalbimize/gönlümüze yerleşti.
Bir çeşit Neverland’dir Ağırnaslı’nın gittiği Kobanê. Büyümemek, çocuk kalmak her devrimcinin özelliği. Büyümek, kapitalizme özdeş piyasa işi bir özelliğiyse insanın, bu gidişata bir itirazı var Peter Pan’ın.
Ucu sonsuzluğa uzanan bir süreçse hayatın diyalektiği, Kobanê’ye gidip dönmemek neden ölüm olsun ki?
Büyümek bozulmaksa, kapitalizm denen cangılda; insan kalmada ısrara denk bir içerik var Peter Pan’ın itirazında. Aslında ölümden çok, anlamlı bir yaşam tercihi var Ağırnaslı’nın yolculuğunda.
Sonuçta yaşam sıcaklığını dağda aramış bir halk var sorunun ortasında. Tarifi belki kolay gelir insana; ama topraksız, adsız ve lisansız yaşamaya mahkum edilmiş bir halk var meselenin odağında.
Babasıyla yoldaştı
“Beni yanıltmadı. Bir parçam olduğunu bana hediye etti” diyor Nejat’ın babası; birlik ve dayanışma, bütünleşip yoldaşlaşma üzerine yazılabilecek sayfalar dolusu sözü, bir cümleye sığdırıyor. “Her acı büyüktür. Tekrarı yoktur,” diye devam ediyor. Bu da bilgece bir söz, acısını yarıştırmayan saygın bir duruştur.
Ağırnaslı büyümek istemedi. Gerçekte bencilliğe, metalaşmaya yani insanlıktan çıkmaya karşı direndi. Bu nedenle çok büyük ve kalıcı olacaktır halkların gönlündeki yeri. O, ölüme değil de özlemini çektiği dünyaya gider gibi, “Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı, ya da ölüm inecek yeryüzüne...” der gibi gitti.
Ağırnaslı’yı anlamak, ezilenlerle empati kurmaktır
Kobanê’yi anlamak, tüm ezilenleri anlamaktır; isyan ateşini farklı renk ve tonlarda çoğaltarak her yeri direniş mevzisine çevirmektir; sınıftan kimliğe uzanan kardeşliği aynı programda buluşturabilmektir.
Spartaküs’ten bugüne Bolivar, Zapata, Sandino ve daha niceleri, sadece savaş taktikleri konusunda değil, ezilenlerin mücadele sürekliliği açısından da çok şey öğretti. Sömürgeciliğin en klasik olanından en modern olanına kadar aradaki benzerlik, nasıl bir sınıfsal bağ ve devamlılığın ifadesiyse; ezilenlerin itiraz ve direnişi de bir sınıfsal duruşun ifadesidir.
Önce, iç içe geçmiş, adı konmuş veya konmamış koalisyonlar eşliğinde, egemen aktörler ve işbirlikçileri, Kobanê karşısında aynı senaryonun oyuncuları olarak üzerine düşeni yaptı. Bu direnç noktasının boğulması, en azından ezilmesi için anlaşmış gibi zamana oynadı. Ancak buna rağmen bu küçücük coğrafya teslim alınamayınca ve süreç PYD’yi bölgede etkili bir aktör mertebesine taşıma yönünde gelişince; ABD, bölgeye yeniden dönüş gerekçesini de boşa çıkaracak böyle bir olasılık karşısında PYD’den rol çalma yoluna gitti. O ana dek kaçınılan tercihler devreye girdi; bölgeye, silahın yanında peşmerge, ÖSO askeri vb. gönderme eğilimi belirdi; kırılamayan direnç en azından sulandırılmalıydı…
Süreç devam ediyor, genelde bölgede özellikle de Suriye’de halkın öz gücünü, yerel dinamikleri yok sayarak yapılan planlar, mürekkebi kurumadan geçersizleşiyor. Elbette bu durum, bunca hesapla bölgeye dönen ABD’yi ve işbirlikçilerini amaçlarından vazgeçirmeyecek; Kobanê dahil halkların alternatif yaşam yönündeki kazanımlarına karşı çeşitli atraksiyonlar eşliğinde karşı durulacaktır. Ama her geçen gün, onların karnalık yüzleri daha fazla açığa çıkmakta, Ağırnaslı’nın düşlerini gerçek kılacak zemin ise çeşitlenerek büyümektedir.
O, yoldaşlarının direniş mevzisini memleket belledi
Gidişi, kalanlara hem sorumluluk yükledi hem de çok şey öğretti. Kardeşlik böyle bir şeydi. Ne kişisel hesap, ne ölüm korkusu, ne de barut kokusu dinlemezdi.
Sosyalizm, öncelikle halklar arası yoldaşlaşmaydı. “Baş aşağı” duran günlük akla itirazdı. Yoldaşının direniş mevzisini memleket bellemekti. Lice ile Taksim arasındaki mesafeyi kafada ve gönülde kapatmak, ortak tehdide karşı kardeşleşmekti. Böyle bir kardeşleşmenin en temel gereklerinden biri de her yeri Kobanê olarak bilmek, mücadele dinamiklerini ülkenin dört bir yanında büyütmek ve Kobanê’yi boy hedefi yapan iktidar imkanlarını zayıf düşürmektir.
Ağırnaslı’nın bıraktığı mirastan çıkarılması gereken bir diğer sonuç da kavga ve amaç bütünlüğüdür. Bu bağlamda söylersek; Kürt sorunu, demokratik bir programın en temel bileşenlerinden biridir. Bu çerçevedeki duruş, ezilen kesimler arasında birinin sorununun diğerinin sorunu önüne konmadığı, bütünlüklü bir duruş ve kavrayış gerektirir. Ağırnaslı, bu yolda bir işaret fişeğidir.
O ölmedi; Adonis’in şiirlerinde, Feyruz’un şarkılarında ve zalime karşı mücadele halindeki her bedende yaşamak üzere yer değiştirdi. (MY/ÇT)