Siyasal iktidarlar önyargılı olsa da; insan insana ulaşır. Kamuoyu çizmesini ayağından çıkararak çıplak ayaklı bir kadına giydirip çamurda çoraplarıyla yürüyen belediye başkanını hatırlayacaktır. Başbakansa artık sel bölgesine gelse bile kıymeti yok.

İtibarları, defleri, sesleriyle yeniden varlık bulsa da, şimdinin dengbejleri artık gezmiyorlar. Bir yerlere çağrılmayı bekliyorlar. Ya da şehirde bulabildikleri bir mekânda birbirlerinin kokusunu alıyorlar. Arada bir de seslerine ses katıyorlar.

Haber merkezinde öyle bir üslupla çalışırlar ki, o gün, o hafta Ankaranın bölgeyle ilgili gündemi neyi kaldırıyorsa, gelen haberi de ona uydurmaya, benzetmeye çalışırlar. Bölgedeki gazetecinin düştüğü sıkıntılı durum hiç mi hiç umurlarında olmaz.

Kendimce düşündüm. Acaba sayın başbakan yarı baygın haliyle tarihin önemli bir dönüm noktasına kalın çizgilerle not edilmiş o balyoz dönemini arabanın camına inen balyoz sesleri ile kurtarılmayı beklerken anımsadı mı? Sanmıyorum!...

İnancı gereği gibi yaşamak isteyen gence de siyaset yapmak isteyen gence de karşı çıkıyorsunuz. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi Üniversiteler politize olsun. Bundan korkmamak gerek diyorsunuz. Siz hangi gençliği meclise davet ediyorsunuz?

Yeniden sıkı bir süreci yaşıyoruz. Biz oraları iyi biliriz. En az bin operasyon yaptık oralarda diyen dünün polis şefi, bugünün politikacısı, diyor ki: Dağlarda kuş sesleri olsun, çiçekler açsın. Siyaset yapmak isteyen de ovaya insin. Haydi hayırlısı.

PKK dört kez ateşkes ilan etmişti. İlk kez bu denli toplumsal altyapısı güçlü bir ateşkes süreciyle karşıyayız. Barış ellerimizde; bu ülkenin atanmış seçilmiş yöneticilerini, karar organlarını, kendisine, barışa sahip çıkılması için bekliyor.

Hakkaride yapılan, askerin adeta dipten gelen darbeyi açığa çıkardığının resmidir... Yasal siyasal seçilmişlere karşı, belki de ülke tarihinde ilk kez emir komuta zinciri içinde toplu bir muhalif temizlik kalkışmasıdır. Kanımca soruşturma sebebidir...

Eğer bombalama ve ölümler sonucu tıpkı Diyarbakır gibi Trabzonda, Mersinde de DTPli ile DYPli, ya da karanlık güçlerden bir şeyler beklemeyip tüm diğer karşı duranlar bir araya gelebilirler ve Artık yeter! diyebilirlerse bu iş hal yoluna girer.

26 yıl sonra yine bir 12 Eylül günü akşamı bu kez bombayla hafızalar silinmek isteniyordu. Ama hafızalar silinmiyor aksine bir yerlere nakşediliyordu. Tıpkı babanne Demirin ağıdındaki gibi: Dört torunumu toprağa verdim. Artık kan sona ersin.

Uğur Yücelin Yazı Turasındaki asker Rıdvanı anımsar mısınız? Hani futbolculuğu düşlerken mayından bacağını yitiren, Olgun Şimsekin oynadığı karakter. Biroğlu da mayından elini kaybeden kurbanlardan biri. Sinemayla örtüşen gerçek yaşamlara bir örnek.

Azadîya Welat hoş geldi, sefalar getirdi, onurla baş göz üstüne geldi. İyi ki geldi. Kürtlerin zaten böyle bir günlük gazeteye ihtiyaçları vardı. Türkiye basınının da böyle bir kabullenmeye hatta sahiplenmeye ihtiyacı olmalı diye düşünüyorum.

Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Ya sadece bir noktayı görürsün, hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın..Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın akıp giden zamanın anlam kazanır....

Şimdilerde Diyarbakırın son Ermenisi Anton Dayı İstanbulda Yedikule Ermeni Hastanesinde yitik hafızası ile belki de elinde kalan son kartpostalıyla yatıyor. Keşke 100 Yıl Önce Türkiyede Ermeniler kitabındaki kartpostalların dili olsa da konuşsa!

Yapılan, tümüyle gösteriydi. Ama bu fotoğrafta başbakanın davetine rağmen birileri yoktu. Kim miydi orada bulunmayanlar? Ilısu Barajı için dış krediyi, finansı sağlayacağı ifade edilen İsviçre, Almanya ve Avusturyalı Finans kuruluşlarının temsilcileri...

Daha önce de Tunceliye gittim, ama ilk kez bir şehrin bu kadar daraltılmış, sıkıştırılmış, her gün her saat birbirinin gardını ölçüp biçerek ve ona göre mevzilenerek yaşamak zorunda kalan bir şehirle ve atmosferiyle karşılaşıyordum.

Kısa bir süre önce Diyarbakırda bir dergi yayın hayatına başladı. Adı medlife. İki dilde. Kültürler ve mekanlar gezintisine çıkarıyor medlife okurlarını. Gördüğünüz yerleri adeta bir başka gözle ve sanki daha önce hiç oralara gitmemiş, görmemiş gibi!

Ben mitolojinin yalancısıyım...Derler ki; sayısız kederlerle, acılarla inleyen, ıstırap çeken, bahtsız insanlara acıyan tanrılar tanrısı Zeus, bir gün kendi kendine söylendi: Her birinizin bir sırt çantası olsun. İçinde de dostlarınızla paylaşacaklarınız.

Barzani ile Microsoft şirketi Kürtçe Windows çalışmalarının başlatılması için bir anlaşma imzalanmış. Geçen aylarda Kürt İnternet kullanıcıları Kürtçe Linux iletişim sistemini hayata geçirmişlerdi. Kürtlere Kürtçe Windows ve Linux hayırlı olsun.

İsveç, Stockholmde iki aydır kanser tedavisi gören yazar Uzun, tedavisine Diyarbakırda devam etme kararı aldı. Dün Diyarbakırda yerel yönetim, STK temsilcileri ve yazarların karşıladığı Uzun Hastalığı yeneceğime yürekten inanıyorum dedi.