Kalabalık akın akın Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Aziz Köklü Konferans Salonu'nu dolduruyor. Çoğunluk genç, geleceğin entellektüelleri. Kızlar da oğlanlar da küpeli, saçlarda ince örgüler.
Rengarenk takılar. Kıyafetlerde salaş mı desek, ama neşeli. Kızlar uzun etek, spor pabuç, askılı bluz seçmiş, oğlanlar şortlu. Şimdinin entelektülleri ise "arzunun yıkıcılığı"na kapılıp, çoktan özgürleşmiş. Eski gençliğin "ciddiyeti" yok. İnsan seviyor böylesi gençliği.
Bir saatlik kuyrukta beklemenin sonunda salona giriyoruz. O sırada bir espiriyi patlatıyor "Judith Butler'in konserine geldik." Sahi hangi ünlü bu konferans salonuna geldiğinde böyle coşku olur. Zaten organizasyonu düzenleyenlerin de yüzü gülüyor. Kimin aklına gelirdi ki 90'larda birkaç kişiyle başlayan hareketin buralara geleceği.
Gelenlerin hepsi bu hareketin içinden olmasa gerek. Nerden duydular? Şu internet güzel birşey. Çeşitli sosyal paylaşım siteleri işe yarıyor demek ki. Ama durumu sadece teknolojiyle açıklamak yeterli mi?
Hayır, tabii ki organizasyonu düzenleyenlerin de payı çok büyük. Çok iyi örgütlenmişler. Daha bir kaç hafta önce aileden sorumlu bakanı protesto ederken yaptıkları yaratıcı eylemi unutmadık. Ne kadar güzel izah ettiler kendilerini.
Zaten eskisi gibi değiller, uzun süredir daha örgütlü ve dinamikler. Artık entelektüel çerçevesi olan, teorik ve edebi bilgileri aynı anda paylaştıkları hem dergileri hem de internet siteleri, gittikçe kurumsallaşan derneklerinde kütüphaneleri bile var.
Ama tüm bunlar bu kalabalığı açıklamaya yetmiyor. Çünkü dünyaca ünlü feminist bir kadın geliyor. Bunun heyecanı günler öncesinden sarmış insanları. Ajandalar ona göre ayarlanmış.
Konferansın moderatörü bile açılış konuşmasını yaparken "ben onun kadar olamam" diyor. Evet, altıyüz kişilik salonda salondan taşıp merdivenleri ve dışarıyı dolduran kalabalığın anlamı bu.
Peki kalabalık. On yıl önce aynı örgüt aynı kişiyi çağırsa bu kadar coşkuyla gelir miydi? Bugün artık sadece Judith Butler'in varlığıyla açıklanmayacak paradigmalar olsa gerek. Demek ki insanlarımızın kafasında da bir dönüşüm gerçekleşiyor.
Belli ki konferansı düzenleyenlerin yeni arkadaşları, dostları, "yoldaşları" var. Zaten Judith Butler toplumsal cinsiyet polisliğini sadece resmi görevlilerin yapmadığını, asıl bu görevi sıradan insanların üstlendiğini söylüyor.
İşte bu bağlamda değişim önemli. Çünkü bu örgütlenmede örgütlenenlerin başarısı büyük. Bunu yaparken bedelini çok ağır ödediler halen de ödüyorlar. En önemlisi de başlangıçta varlıklarını kabul ettirmek için yola çıkan bu arkadaşlar bugün gelmiş oldukları politik nokta ile parmak ısırtıyorlar.
Sadece biz değil, basınımız, partilerimiz de sürecin parçası olma yolunda. Öyle olmasa Çağdaş Sanat Merkezi'nde yapılan Açılış Formu'na "bizden" milletvekilleri, belediye başkanları katılır mıydı, "eşcinsel açılımı" yapılır mıydı?
İkincisi karşılıklı yapılan bu yolculukta heteroseksüel partnerlerin de gönülden sahiciliği. Dünden bugüne hem niceliksel hem de niteliksel olarak artan bu topluluk, hem akademik hem de sokaktaki feminist hareketten beslenerek büyüyor.
Şimdi yeni dünya düzeninde bize yabancı olmayan savaş, sömürü, ırkcılık, göçmenlik, yoksulluk gibi konularla mücadele edecek güçler oluşturmak her iki tarafında derdi.
Diyoruz ya toplantı da önemli, konuğu da. Alkış tufan, ciddi görünümlü küçük bir kadını karşılıyoruz.
Böylesi bir ilgiyi beklemiyor olmalı, sevimlice utanıyor, gülümsüyor. Hemen konuşmasına başlıyor.
Muhtemelen başka yazarlar dikkat çekecek konuşmalarına. Ben kendi adıma 5. Uluslararası HOMOFOBi Karşıtı Buluşma'nın önemli ilklere imza attığını yaşayarak görüyorum.
Ne demeli ellerine sağlık KAOS GL.(PT/EÜ)
* Perihan Tunçbilek, felsefeci