Yeşili, termik santrali, kömürlü ekonomisi ve hayatı, AKP'nin olanca ağırlığı, paylarına mevsimlik işçilik düşen kadınları, iki hastanesi, bir teknik yüksek okulu, ağaçlar arasında çay bahçesi...
Başbakan'ın korumaları bir kadını kaçırmış, zor kurtarmışlar... Başbakan tokat atmamış, yalanmış... Polis avukatın kolunu mu kırmış? Madenciye tekme atan kimmiş? 301 değil, 780 işçi ölmüş, kesin...
Soma sokaklarında, bakkalda, dolmuşta, kasapta herkes maden cinayetini konuşuyor.
İddiaların uç noktalara vardığı bir hava var ilçede. Her kafadan bir ses çıkıyor.
Gazetecilerin işi ise daha da zor. Bir anda elinde kağıtla yanınıza yaklaşan biri "Bu kişi kayıp" diyor, sonra ismi listede çıkıyor. Bizim komşu anlattı diye başlayan cümlelerin sonu gelmiyor.
Madenciler ise ilk kez gün yüzüne çıkmış, seslerini duyurmanın telaşında. Yanıma gelen madenciler tazminat bile alamadığı kopan parmağını, oynatamadığı kolunu gösteriyor. Yetişemiyorum.
Soma madeninde iş cinayetinin ardından tam 10 gün geçti.
Peki Soma nasıl bir yer?
Türkiye'nin batısındaki Manisa'nın bu yemyeşil ilçesi iki maden işçisi heykeliyle karşılıyor sizi. Şimdi ölen işçilerin anısına çiçekler ekilmiş etrafına.
İki ana caddaden oluşan Soma'nın her yerinde, her dükkanında aynı yazı var: başımız sağolsun.
105 bin nüfusa sahip ilçenin yüzde 70'ten fazlası Kütahya, Zonguldak, Balıkesir, Ordu gibi farklı illerden madende çalışmak için gelenlerden oluşuyor. Yani oldukça kozmopolit bir ilçe.
Nüfusun yükselişi 100 yıldır kömürün olduğu bilinen ilçede 1953'te Soma termik santralinin kurulmasıyla artmış.
301 işçinin öldüğü Soma Kömür A.Ş.'ye ait üç ocak, İmbat madencilik ve devlete ait Ege Linyit'te yaklaşık 15 bin madenci çalışıyor.
Üstelik ilçe hala yatırımcıların ilgisini çekiyor. Koç Grubu'na ait Demir Export yeni bir ocak açma aşamasında. Yine Soma'nın Deniş bölgesinde de ikinci bir elektrik santral açılması planlanıyor. Avdan köyüne santralin çıkardığı külün kullanılacağı bir çimento farbikası kurulmak isteniyor.
Yani ekonomisi madene bağlı ilçe gün geçtikçe daha da çok bu ağın içine hapsoluyor.
Madencilik yan kollarını da yaratmış. Kömürü taşıyan ve işçileri madenlere taşıyan nakliyatçılık sektöründen araç sahibi ve şoförle birlikte yaklaşık 2 bin aile geçiniyor. Bunun yanında santral ve ocaklarda çalışan güvenlik görevlisi, memur, temizlikçi de madenciliğin diğer çalışanları.
Madencilik dışında ise yaklaşık irili ufaklı 3 bin esnafın olduğu ilçede 186 dükkanlık küçük bir organiza sanayi var.
Tarıma gelince eskiden bir ailenin sadece tarımla hayatını geçindirdiği günler geride kalmış. Tütünün tarımın lokomotifi olduğu ilçede kota sistemi ve desteklerin azalmasıyla şu anda tütüncülük belgesi olan sadece 600 kişi kalmış.
Tütün yerini 46 bin dekar arazide zeytinciliğe bırakmış. Onun dışında az miktarda sebze meyve de yetiştiriliyor. Ancak tarım artık hiçbir aileyi geçindirmeye yetmiyor, sadece ek gelir kaynağı. Hayvan sayısı ise büyük ve küçükbaş olarak sadece 16 bin.
Kadınlara gelince iş imkanı daha kısıtlı. Küçük esnaf dışında kadınlar mevsimlik tarım işçisi olarak yakın ilçelere zeytin ve sebze toplamaya gidiyor.
İki hastanesi, madene tekniker yetiştiren Celal Bayar Yüksek Okulu ve bir sineması olan Soma'da sosyal hayat diğer ilçelerden çok da farklı değil. Ağaçların arasındaki çay bahçesi en iyi nefes alma mekanı.
İlçenin kredi borcunun çok yüksek olduğu biliniyor. Çoğu maden işçisi ev alma derdinde.
Daha önce Demokratik Sol Parti'nin (DSP) üç dönemdir Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) yönetiminde olan ilçede son seçimlerde AKP yüzde 43, MHP yüzde 28, CHP ise yüzde 22 oy almış. İşçilerin zorla AKP mitingine götürülmesi artık bir iddia değil.
Somalılar, "insanlar ne yapsın, başka bir ekmek kapısı mı var" diyor.
Bir anne yerüstünden kömür çıkaran yani kısmen güvenli devlet kurumu Ege Linyit'e oğlunun alınabilmesi için "zorunlu gönüllü" olarak AKP'ye üye olduğunu söylüyor.
"Burada AKP'li değilsen, işler zorlaşıyor" diyor kadın. Diğer konuştuklarım da doğru ya da yanlış aynı hissiyat içinde.
Peki Somalılar memnun mu bu madencilikten. Hayır. Neredeyse her evde bir madenci ya da madenci yakını olan ilçede, "Kim mecbur kalmasa madene inmek ister ki" diye yakınıyor.
Herkes "Soma'da maden biterse, Soma çöker" diyor. Çünkü bütün ekonomik ağ buna göre örülmüş. Kimi Somalılar çözümü Soma'yı terk etmekte bulmuş. (NV)
Galatasaray Üniversitesi Gazetecilik mezunu. İstanbul Üniversitesi'nde Engellilik Araştırmaları Yüksek Lisansı yaptı. 2011-2017 yılları arasında bianet'te muhabir/editör olarak çalıştı. Greenpeace Akdeniz’de İletişim Sorumlusu olarak 4 yıl...
Galatasaray Üniversitesi Gazetecilik mezunu. İstanbul Üniversitesi'nde Engellilik Araştırmaları Yüksek Lisansı yaptı. 2011-2017 yılları arasında bianet'te muhabir/editör olarak çalıştı. Greenpeace Akdeniz’de İletişim Sorumlusu olarak 4 yıl görev aldı. Şu anda Europe Beyond Coal (Türkiye ve Batı Balkanlar) İletişim Danışmanı.
Vizontele Tuuba’nın ‘Mahmut Abi’si Mahmut Duran, hayatını kaybetti
“Ben Mahmut Duran değilim, Qîro’yum! Bu ismi küçüklüğümde ailem takmıştı. Çünkü hep isyankârdım, direngendim, mücadeleciydim. Qîro, Kürtçede zift, katran, kara ve direngen demek.”
Yılmaz Erdoğan’ın yönetmenliğini üstlendiği “Vizontele Tuuba” (2004) filminde “Mahmut Abi” karakterine ilham veren devrimci Mahmut Duran, dün (13 Nisan) hayatını kaybetti.
Duran’ın vefat haberini duyuran gazeteci İrfan Aktan, şöyle dedi:
“12 Eylül Diyarbakır zindanının direnişçisi, Hakkâri'nin efsanevi devrimcisi, Vizontele Tuuba filminde ‘Mahmut Abi’ karakterine ilham veren Mahmut Duran'ı, nam-ı diğer Qîro'yu (Kara-Zift) kaybettik.”
Uzun süredir kanser tedavisi gören Duran'ın cenazesi, memleketi Hakkâri'de defnedilecek.
“Diyarbakır Cezaevi’nde yedi yıl kaldım”
Duran, 2005 yılında Express’in “12 Eylül’ün 25. yılı” özel sayısında İrfan Aktan’a verdiği demeçte şöyle demişti:
Ben Mahmut Duran değilim, Qîro’yum! Bu ismi küçüklüğümde ailem takmıştı. Çünkü hep isyankârdım, direngendim, mücadeleciydim. Devrimci anlamda, tuttuğunu koparacak güçteydim. O yüzden de bana Qîro adı verildi. Qîro, Kürtçede zift, katran, kara ve direngen demek. Bir de tenim biraz kara olduğu için bu ismi bana uygun gördüler.
Cunta gelmeden hemen önce, Van’da tutuklandım. 18 gün Edremit karakolunda işkencede kaldım. Ondan sonra beni Hakkâri’ye getirdiler. Buradan da Diyarbakır’a götürüldüm. Diyarbakır Cezaevi’nde yedi yıl kaldım.
Zindandan çıktıktan sonra evime gelemedim ki. Beni alıp askerlik şubesine götürdüler. 17 gün askerlik şubesinde kaldım. İnan ki, yedi yıllık zindan sürecinde yaşadığım acıların iki katını o 17 gün yaşadım… Daha sonra annemler geldi, beni eve getirdiler. Tabii psikoloji bozuk, beden çökük… İnsanlar seni deli olarak görüyor. Çünkü yaşama adapte olamıyorsun. Bilmiyorum yani, insan kendini çok yalnız hissediyor. O psikolojiyi yaşamayan bilmez. Yaşayan da anlatamaz zaten. Yüreğinin bir yanı zindandaki arkadaşlarında kalmış… İşkencesiz çay içmek, yemek yemek bana çok acayip geliyordu.
Akademisyen Özge Öner'e İsveç'ten 'İnsani Çiçeklenme Ödülü’
Ülkenin önde gelen düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü'nün verdiği ödüle, ‘insan refahını teşvik eden’ entelektüel çalışmaların sahipleri layık görülüyor.
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
Cambridge Üniversitesi Ekonomi Doçenti ve Oksijen yazarı Dr. Özge Öner, İsveç'in saygın düşünce kuruluşlarından Ratio Enstitüsü tarafından verilen "İnsani Çiçeklenme Ödülü"ne layık görüldü.
Ratio Enstitüsü’nün, insan refahını artırmaya yönelik entelektüel katkıları onurlandırmak amacıyla verdiği bu prestijli ödül, bu yıl Öner’e takdim edildi.Ödülü, 2022 yılında bu ödülü ilk kez alan kurumsal iktisat profesörü Niclas Berggren’in elinden alan Öner için Berggren şöyle dedi:
“Özge Öner, yüksek düzeydeki akademik çalışmalarını toplumsal katılımla birleştirme yeteneği, entelektüel birikimini samimi ve cömert bir biçimde kamusal alana taşımasıyla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor.”
2008 yılında Marmara Üniversitesi’nden iktisat lisans diplomasıyla mezun olan Öner, yüksek lisans ve doktora eğitimini İsveç’teki Jönköping Uluslararası İşletme Okulu’nda tamamladı. 2014 yılında "Retail Location" başlıklı doktora tezini sundu. Mekânsal iktisat alanındaki bu çalışması, akademik kariyerinin temel taşlarından biri oldu.
Bu alanda Jönköping’de çeşitli akademik kurumlarda görev alan Öner, 2018 yılından bu yana Cambridge Üniversitesi’nde araştırmalarına devam ediyor. Uzun yıllar İsveç’in önde gelen gazetelerinden Svenska Dagbladet’te köşe yazarlığı yapan Öner, Mart 2024’ten bu yana Oksijen gazetesinde yazıyor.