İsa, kanunların ona verdiği yetkiye dayanarak 18’ine bastığı gibi indi madene.
Ölen 301 madencinin en gençlerindendi.
“Yüzünü görsen, derdin utanmadın mı madene soktun” diyor babası vicdanıyla yapayalnız.
Soma’nın 12 gencini kaybeden Avdan köyündeyiz.
İki odalı, sobalı minik bir ev. Bir televizyon, iki koltuk. Duvarda ise sadece İsa’nın endüstri teknik lisesi diploması.
Pazar günü İsa’nın 19. yaş günüydü.
Babası Şenol Çalış da aynı madende çalışıyor. Geçen sene eline kömür düşünce üç kemiği dağılmış. Dolgu yaptıkları elinin baş parmağını kullanamıyor.
İsa mecburdu madene inmeye. Babası elinden ötürü 11 ay işe gidemedi çünkü. Annesi ve kızkardeşi vardı geride.
Belki babasının kazası olmasa gene de inecekti bir gün madene. Belki de tekniker olacaktı, ya da şoför. Kimbilir, kader. Kader mi?
49 yaşındaki Şenol Çalış, kullanamadığı baş parmağı için hiçbir tazminat almamış. Böyle bir hakkı olduğundan dahi haberi yok aslında. Sendikanın kapısını çaldığında “şirketle anlaş” yanıtını almış. Sigortadan maaşını aldığına şükrediyor.
Şaşkınlığıma bakıp, “Tahsillisin, köleliğin anlamını biliyorsundur” diyor.
Utandım. Çünkü Soma’da öğrendim anlamını.
O sırada eve komşular geliyor taziyeye. Gül suyu ve çikolata dağıtılıyor.
Taziyeye gelen madenci arkadaşı “ayak başparmağı da İmbat madende koptu” diyor.
Çalış umursamıyor. “O bir şey değil ya, koptu baldırımdan et koyup yapıştırdılar.”
Madencilerin ellerine, ayaklarına bakarsanız umursamazlığın nedenini anlarsınız. Her birinin bir parçasını kömür alıp götürmüş. Ve hiçbiri tazminat alamamış. Üç-beş ay rapor alıp gerisin geri madene.
Çalış da aynı madende çalıştığı için “denetim” nasıldı diye cevabını bildiğim bir soru soruyorum.
Gülüyor. Sürünerek çalıştığı yerde hiç denetçi görmemiş. Ama iki aydır madenin olağandışı sıcak olduğunu anlatıyor.
Bunu umursamayan vardiya amirlerinin kaç ton kömür çıkarıldığının derdinde olduğunu söylüyor.
“Birbirleriyle yarışırlar. Müdürü, taşeronu herkes prim alır çıkan kömürden, işçiler hariç.”
Ekliyor; “Bünye kaldırmıyor. Tükeniyor beden.” Mecburen madenciler 26 gün çalışmaları gerekirken arada rapor alıyorlar. Çok rapor alırsan da kapının önüne konuyorsun.
Oğlu İsa, düğüne gittiği iki gün hariç hiç rapor almamış.
İsa’yı merak ediyorum, resmini çıkarıyor. O sırada annesi geliyor eve, hemen kalkıyor resimler.
Anneyi her gece acile kaldırmışlar. Suskun, konuşmuyor.
Artık kalkma vaktim geliyor. Çalış’a bir fotoğrafınızı çekebilir miyim diye soruyorum.
Bir anda silkiniyor. Emekliliğine iki yıl kalmış, mecbur yine madene inecek. Ya bir daha iş vermezlerse. Şu anda medyaya konuşan bütün maden işçilerinin korkusunu yaşıyor.
Eşi suskunluğunu bozuyor.
“Çektir, çektir ki herkes duysun. Biz hakkımızı arayacağız. Kaybedecek neyimiz kaldı ki?”
Çalış tedirgin hala.
Sonra “İki boğazı doyuramayacak mıyım sanki” deyip kalkıyor ayağa.
“Hadi çek!” (NV)