6-7 Eylül Olaylarının 58. yılında olaylarda basının rolünü ve sonrasında nasıl etkilendiğini Apoyevmatini Gazetesi'nin sahibi Mihail Vasiliadis ve o dönemde Dünya Gazetesi'nin Ankara temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Oktay Ekşi ile konuştuk.
Vasiliadis olayların bir anda patlak vermediğini, uzun yıllar boyunca süre gelen çeşitli politikaların son zinciri olduğunu anlatıyor. Bu süreçte azınlıklara karşı basının bir manipülasyon aracı olarak kullanıldığını söyleyen Vasiliadis Teşkilat-ı Mahsusa'nın da azınlık gazetelerini yakından takip ettiğini aktarıyor.
Ekşi ise 6- 7 Eylül öncesinde, böylesi bir saldırının medyanın ön göremediğini, olayların ardından sıkıyönetim ilan edilmesiyle gazetelerin daha da fazla baskı gördüğünü söylüyor.
Vasiliadis: Ekspres'in manşeti tertibin son halkasıydı
"6 – 7 Eylül olayları tamamen medyanın ürettiği nefret söylemiyle gerçekleşti. Bu uzun zamandan beri hazırlanan bir organizasyonun son halkasıydı."
Vasiliadis 6-7 Eylül olaylarının başlangıcında İstanbul Ekspres'in Mustafa Kemal'in Selanik'teki evinin bombalandığına ilişkin haberin sadece uzun süren bir organizasyonun düğmesine basılması olarak değerlendiriyor.
* 6-7 eylül'ü tek bir olay olarak ele alıp incelemek mümkün değil. Bu olaylar zincirinin bir parçasıdır. Uluslararsı düzeyde İngiltere'nin rolünün yanı sıra ulusal düzeyde de ulus devlet kurma ve o devlete bir ulus yaratma çabasına ve asimile edilemeyecek unsurları eritme çabasına bakmak gerekli.
* 6 - 7 Eylül olayları bu eritme çabasının son halkasıydı. İkinci Dünya Savaşı zamanında 20-42 yaş arası azınlık erkeklerinin toplama kamplarına kapatılması, azınlıkların devlete bağlı çalışmasının engellenmesi ve Vatandaş Türkçe Konuş kampanyası süreci hazırlayan politikalardı.
* Cumhuriyetin kuruluş döneminden beri gazeteler birbirinin eşiydi ve devlet hizmetindeydi. Bu fabrikasyon haberciliğin dışında sadece sol ve komünist gazeteler vardı. Onlar da çıkarılan yasalarla engellendiler.
* Basın özelikle azınlıklara karşı tamamıyla birleşmiş durumdaydı. Bir gazete de çıkıp 'Bu azınlıklar da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hakları sorumlulukları var' demiyordu.
Öncesinde
* 6 – 7 Eylül olayları öncesinde Türkiye ve Yunanistan arasında İngiltere'nin de etkisiyle krize sebep olan Kıbrıs sorunuyla Rumlara yönelik nefret söylemi güçlendi.
* O dönemde yerelde dağıtılan bir gazete iki sene içinde parladı. Bu gazetenin devamlı ele aldığı konu Kıbrıs meselesiydi. Türkiye'yi Kıbrıs meselesinde taraf yapma çabası içindeydi. Bu çabayı da halkı azınlıklara karşı kışkırtma suretiyle yapıyordu.
* Basın yoluyla nefret söylemini de kullanarak Rumlar ve azınlıklar aleyhinde halk kışkırtıldı. Peyami Safa mesela. 'Bize bağlı olduklarından emin olmadığımız Rumlara şunları şunları yapalım' diye yazdı. Yani ne demek? O Rum bize bağlı olabilir ama biz emin değilsek kurunun yanında yaş da yanacaktır. Bunu bir köşe yazısında yazdı. Ama bununla ilgili hiçbir şey yapılmadı.
Azınlık gazeteleri
* Azınlık gazeteleri sürekli takibat altında olduğundan dikkatli davranarak yayınlarını sürdürüyordu, bu dönemde diğer azınlık gazeteleri birçok kez kapatıldı.
* Gazetecilikte bazı şeyler yazılmadan da satır aralarında ifade edilebilir. Gazete bunu yapıyordu. Yıllar sonra elime o dönem Teşkilat-ı Mahsusa'nın azınlık gazeteleri ile ilgili hazırladığı bir rapor geçti. Rapor Jamanak'ı överken Ermenilerin bir diğer gazetesi olan Marmara hakkında 'Ermeni kültürünü empoze etmeye çalışıyor' diye yazmıştı. Apoyevmatini için de 'Dikkatli ama..' diyordu.
* Apoyevmatini 6 Eylül'ün ardından 15 gün süreyle kapandı. Polis İstiklal Caddesi'de sadece gazetenin bulunduğu Suriye Han'ının karşısındaki Sovyetler Birliği Konsolosluğu önünde güvenlik aldı. Böylece saldırganların uğrayamadığı Apoyevmatini zarar görmedi, Apoyevmatini'yi Stalin kurtardı.
Ekşi: Sıkıyönetim gazetelere talimat verdi
Ekşi basının o dönemde 6-7 Eylül olayları gibi hadiselerin gerçekleşeceğine dair bir beklentisinin ya da tahrikinin olmadığını, dünyada da nefret söylemi gibi bir kavramın olmadığını, Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimde iki tarafta da sert sıfatların kullanıldığını söylüyor.
* Onlar bize barbar diyordu, biz de onlara palikarya*. O dönem de iki tarafta hakarete varacak derece kötü sıfatlar kullanabiliyordu.
* Basın 6 – 7 Eylül olaylarının ardından ilan edilen Sıkıyönetim ile daha fazla baskıya maruz kaldı. Sıkıyönetim Komutanlığı'na getirilen Nurettin Akmaz diye bir Paşa vardı. Olayların ardından bu Paşa İstanbul'daki gazetelerin sorumlularını, yazı işleri müdürlerini ve sahiplerini çağırarak bir toplantı yaptı. Bu toplantıda gazetecilere ipe sapa gelmez 10 maddelik 'talimat listesi' verdi.
10 maddelik talimat
* Ben o dönem Ankara temsilcisi olduğum için arkadaşlar bu 'talimatları' bana da ilettiler. İlk madde : Haberler bundan sonra zeka ışığı altında yapılacak. İkinci maddeye göre de olayların komünistler tarafından çıkarıldığının anlaşılacağı haberler yapılacak.
* Sıkıyönetim ile keyfi sansür ve gazete kapatmaların arttı. Basını zaten hep Sıkıyönetim altında çalıştı. Bu bazen ilan edilmiş sıkıyönetimlerdi bazılarıysa yine sivil yönetimler. (EA)
* Palikarya: Rum kabadayısı